14 Ocak 2024

Belirsizliğe övgü

Yaşamayı da, sağlığı da çekici kılan belirsizlikteki o ahenk...

Şu ara hayatı en iyi şu üç sözcük tanımlıyor:

"Hayat devam ediyor."

Ve hayat, bizim geçici ömürlerimizle, bize ne olmakta olduğuyla hiç ilgilenmiyor.

İnsanlık tarihinin, neyse ki geçeceğini geçmiş olanlardan bildiğimiz, tekinsiz bir sıkışma noktasındayız.

Zamanın sıkıştığı tabakadan sızan toz bulutları, bazı coğrafyaların silinip süpürüleceğini haber veriyor.

Bugün notlarımı karıştırırken yine bu köşede 3 yıl önce yazdığım, "Pandemi ne zaman bitecek?" başlıklı yazımla karşılaşınca hiç geçmeyecek gibi gelen bu sürede hem ömrümüzde, hem hayatta ne çok şey olduğunu ürpererek fark ettim.

Pandemide bizi geren ve endişelendirenin önümüzdeki belirsizlik olduğu düşüncesi kabul görüyordu.

Hep o aynı cevapsız soruyu tekrarlayıp duruyorduk.

Oysa belirsizlik, yakın bir gelecekte gerçekleşeceğinden söz edildiği halde bizden çok uzak olduğu umulan bir pandemi olasılığıydı.

Zamanı yırtan o pandeminin başlamasıyla birlikte belirsizlik son buldu

Tıpkı ölüm bilinciyle buluşan bir hastalık tanısı almış, ölümün kulaklarını çınlatıp duran o hasta gibi, hiç bir vakit olmayacak ve kimsenin olmamış o zaferi, ölümü yendiğimiz kesinliğini istiyorduk.

Pandemik afetin insanoğlu için ne menem bir "sağ kalım sorunu" olduğu da tam bir belirlilikti mesela.

Ne yaparsak sağ kalırız, ne yaparsak hastalanırız belirliydi.

Belirsizliğe uğramanın bedeli ise o tek nihai belirliliğimize uğramak olabilirdi.

Mesleğim ve edebiyat merakım yaşamın tüm macerasının belirsizlikte saklanmış olduğunu pandemiden çok önce kavratmıştı bana.

Pandeminin bir kapıyı kapattığının keskin belirliğini biliyor, hangi kapıyı açacağını ise geçmişte yaşanmışların izdüşümünden belirlemeye çalışıyordum.

Zamanı yararak beliren böyle "kozmik afetler" yerküreyi oluşturan bazı katı maddeler dahil hiçbir şeyin aynı kalmasını mümkün kılmaz.

"İnsan felaketleri ancak izleyebilir, kavrayamaz."

(Willhelm Genazino, Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk)

Şimdi düşünüyorum da, pandeminin en başında, yakın çevremdeki herkesle bu süreci sağ salim atlatamayabileceğim notunu paylaşarak onları belirsizliğin hazırlıksızlığından uzak tutmaya çalışmışım.

Ölüm bilincine uğramak zorunda kaldığımızdaki keskin belirlilik sivri köşelerini zamana geçirir.

Bu kavrayış benim bundan önceki zamanlarda hep uzaktan ve ürpererek izlediğim kendi belirsizliğimi de kutsadı.

Ölümleri, hasarı gözden kaçırmak kararlığındaki bu baskıcı zamana nasıl kafa tuttuğum sorusunun cevabı da burada saklı sanki.

Mademki ölecektik, mademki bitecektik, yaşamı savunmaktan, kayıt tutmaktan başka ne mana kalmıştı ki?

İmparator Hadrianus'un, ölüm bilincine hazır olması komutunu veren hastalık teşhisini aldıktan sonraki zamanda arasının bozulduğu uykuya ilişkin şu sözleri belirsizliklerle hangi koşullarda başa çıkabileceğimize dair: 

"Uykunun bize güven veren tarafı uyanabilmek, hatta hiç değişmeden uyanabilmek. "

Ve şöyle sürdürüyor

"Uyku zevkini tadabilmek için kendimizi mutlu bilinçsizliğe terk eder, uyanık kimliğimizden daha hafif daha az kesin olmayı kabul ederiz." (Hadrianusun Anıları; Marguerite Yourcenar)

Daha hafif ve daha az kesin olmayı kabul etmek önemli bir sırra benziyor.

İnsanlar, yaşam süresi sınırsızmış gibi yaşarken karşılarında ölüm zamanının belirliliği belirince uyku ile araları bozulur genellikle.

Her gece iyileşmek, dinlenmek için teslim olunan o belirsizlik, keskinleşen belirliliğin ürpertisiyle bizi uykusuz bırakır.

Aşk da öyle değil mi?

Belirsizken bizi büyülerken, kavuşma ile tek düzeliğe ve sıkıcılığa evrilir.

Bir kez şöyle bir not düşmüşüm:

"Özlemek, sıkılmaktan iyidir."

O vakit gençtim, o nedenle bu söz kalemimden dökülürken manayı tam kavrayamamış olabilirim.

Ama şimdi tüm yaşantımdan süzerek şu söze ulaşıyorum: Özlemeyi, hiç buluşmamayı, hiç kavuşmamayı göze alabilenler için belirsizliğin içinde durabilmek cesaret gerektiren ama ne eşsiz bir maceradır.

Belirsiz olan geleceğin serüveniyle büyülenmek ya da sağlıklı iken kutsamadığımız o belirsizliğin ahengi yerine, ellerimizle geleceği tüm macerasından soyup kalıplamak isteriz...

 Oysa yaşamayı da, sağlığı da çekici kılan belirsizlikteki o ahenk.

Esin Şenol kimdir?

Esin Şenol, lise eğitimini TED Ankara Koleji'nde tamamladıktan sonra, tıp eğitimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1987 yılında tamamlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak uzmanlık eğitimine başlamıştır. 

Aynı anabilim dalında 1992 yılında ihtisasını tamamladıktan sonra uzman olarak göreve başlamış, 1995 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent, 2003 yılında da profesör unvanlarını almış ve 2009-2013 yılları arasında anabilim dalı başkanlığı yapmıştır. 

1999 yılında Tufts University, New England Medical Center, Boston/MA'da "Kemik İliği Transplantasyon Ünitesi"nde Research Fellow (Araştırma Asistanı) olarak çalışmıştır. Halen kanser hastalarının infeksiyon izleminde konsultan olarak görev yapmakta ve bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir.

Prof. Dr. Esin Şenol, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anablim Dalı Öğretim Üyesidir.

Ayrıca bağışıklama ve özellikle erişkin aşılması ile ilgili çalışmalar yürütmekte olup,

Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde Türkiye'deki ilk "Erişkin Aşı Merkezi" kurmuştur. 

2013 yılında KLİMİK (Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları) Derneği alt grubu olarak, Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu (EBÇG) kurmuş ve halen başkanlığını yürütmektedir. 

Ayrıca; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Komite (2005-2007), Gazi Üniversitesi Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Ofisi (GÜADEK) –Kurucusudur (2005-2007).

Gazi Üniversitesi - Avrupa Üniversiteler Birliği ve Bolonya Süreci Kurucusu (2005-2007) ve 

Febril Nötropeni Derneği Genel Sekreterliği (2005-2011) yürütmüş olduğu diğer görevlerdir.

TTB_Pandemi Çalışma Grubu üyesidir.

ATO Onur Kurulu Üyesi olarak çalışmıştır (2020-2022).

ATO-Yönetim Kurulu Üyesi (2006-2008) olarak çalışmıştır.

Halen T24 ve Birgün Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır.

Yabancı dili İngilizce olup evli, 1 çocuk annesidir.

Dünya Kitle İletişim Vakfı tarafından gerçekleştirilen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali (3-11 Eylül 2020) ve 32. Ankara Film Festivalı (4-12 Kasım 2021) Düzenleme Kurulunda yer almıştır.

33. Ankara Film Festivalı (3-11 Kasım 2022) Düzenleme Kurulundadır.

İlgi alanları, sinema, yelken ve edebiyattır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sakuralara yürüyorum

Sakuralara yürüdüğüm sabahlar, zihnimden bilincime paragrafını arayan sözcükler, yaşanmışlıkları yoklayan anılar da yürüyor

Hekimlerin odası, sekterlik ve ideolojik körlük

Adanmak üzere yola çıktığınız hastalarınızın sağlığı ile aranıza girmekle kalmayıp sizi yıldıran, dövdüren, sürükleyen bu sisteme karşı direnişimizi, inadımızı sürdürebilmek öyle önemli ki...

Hekimliğe övgü

Ölümlülüğümüzle aramızdaki mesafede, yaşamla ölüm arasındaki köprülerde, dost düşman ayırmayan, kimlik, millet gözetmeyen, bence yerküredeki en kutsal, yaşamsal olan o yemini etmiş hekimler var hep