01 Aralık 2023

AIDS; bir salgın üstadı

AIDS korkutucu değil, korkutulan bir hastalık. Örtülü cinsellik yaşanmasını, cinselliğin bireyin özgürlük alanı olmamasını isteyenler, en çok da kendi şeytanlarını kovalayamayanlar korkuyu besleyerek ölümcül bir etiketlemeye neden oluyorlar

İlk insan olgusunun raporlandığı 1981 yılından beri aralıksız süren AIDS (Kazanılmış Bağışıklık Yetersizliği Sendromu) salgını, salgınların üstadı sayılır çünkü birikimli, deneyimli ve pek çok gerçeği içinde barındıran bir hakikat.

İnsanlık tarihi salgınların ve savaşların resimli romanıdır, demek yerinde olacak diye düşünüyorum.

Salgınlar yerküreyle ilişkimizin bozulduğunu ya da toplumsal adaletsizliğin boyutunu gösteren küresel ya da toplumsal afetler.

Etkilediği zaman ve coğrafi uzamdaki hikâyenin akıcılığını kesintiye uğratan ürpertici kavşaklar.

Başlangıçta herkesi etkiliyor olsa da uzadıkça, yayıldıkça kırılganları daha çok etkileyerek eşitsizlikleri daha da artırarak bazılarımızı arafta bırakıyor.

AIDS, başlangıç noktası olan Afrika'yı çok etkiliyor.

Etkeni olan HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) Afrika'daki şempanzelerden insanlara sıçradı, vahşi hayvan ticaretiyle de kıtalararası yayıldı.

Dünyadaki 40 milyon AIDS olgusunun üçte ikisi bu kıtada.

Bazı Afrika ülkelerinde nüfusun yüzde 10'u HIV pozitif.

En önemli bulaşma yolu korunmasız cinsel ilişki.

Virüs semen, serum (kan) ve anne sütü ile bulaşabiliyor.

Bildirilen ilk insan olguları erkek eşcinseller.

Bu nedenle de gay hastalığı olarak nam salıyor.

İlk yıllarda, henüz tedavisi yok ve ölümcülken aralarında pek çok ünlünün de olduğu gay bireyler arasında neredeyse teröre yol açıyor.

Aslında AIDS olgularının bildirilmeye başlanıldığı yıllar, doğum kontrol yöntemlerindeki gelişmeler, küretajın yasal oluşuyla birlikte bir cinsel reformun da başlatılması için uğraşıldığı döneme denk düşüyor.

İlk bildirimlerin yapıldığı ABD'de, gay hastalığı olarak etiketlemek, hoş karşılanılmayan bu cinsel reforma karşı muhafazakârların elini çok güçlendiriyor.

Yalnızca güçlendirmekle de kalmayıp yaratılan korkuyla birlikte cinsiyetçi ve cinselliğe karşı tutum alan taraftar sayısını ve seslerini çığ gibi büyütüyor.

Aslında AIDS hiç bitmeyen bir pandemi, Afrika'da hep epidemi ama en çok "sindemi" olarak tanımlanılmayı hakediyor.

Sindemi, sinerjizm ve pandemi sözcüklerinden türetilmiş bir tanım, terim.

Birden fazla hastalığın toplamının, toplamın kendisinden çok daha büyük etkisi olması gibi anlatılabilir.

Etiketleme/damgalama cüzzam adalarından çok iyi bildiğimiz bir ayrımcılık, sosyal yalıtıma yol açıyor.

AIDS tanısı almış bireyler sağlık sistemine ve desteğe en çok gereksinim duyarken sosyal bir itelenmeye maruz kalıyorlar.

Yalnızca sistemde kayıtlı görünmemek için kazançlarından önemli bir pay ayırarak çok pahalı olan ilaçlarını kendileri karşılıyorlar.

AIDS etkili ilaçların geliştirilmesiyle birlikte artık ölümcül değil.

Günde tek bir tablet hatta aylık iğne şeklinde uygulamalar ile tamamen kontrol altına alınıyor.

Bulaştırıcılık tedavinin altınca ayından itibaren yüzde 90 dan fazla azalmış oluyor.

Çok hassas ve iyi testlerle hastalığın erken evrede yakalanılması mümkün.

Erken evrede yakalanılıp tedaviye başlanan kişilerde, virüsün bağışıklık sistemine saldırmasının da önüne geçilmiş oluyor.

Hatta riskli olduğu düşünülen temaslardan önce alınan ilaçlarla tamamen, temaslardan sonraki ilk 72 saat içinde alınacak ilaçlarla da yüzde 80 önlenebiliyor.

Farkındalık, bilgilendirme, kişilerin kolayca danışma alabileceği ayaktan başvuru merkezlerinin hazır bulundurulması yalnızca AIDS'in değil, giderek sayısı artan diğer önemli, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların da önlenmesi için çok önemli.

AIDS korkutucu değil, korkutulan bir hastalık.

Örtülü cinsellik yaşanmasını, cinselliğin bireyin özgürlük alanı olmamasını isteyenler, en çok da kendi şeytanlarını kovalayamayanlar korkuyu besleyerek ölümcül bir etiketlemeye neden oluyorlar.

AIDS bitmeyen değil, kadim ızdırap metaforumuz olan yasak/ayıp/günah uçurumlarında bitirilmeyen bir salgın.

AIDS ölümcül bir hastalık değil ama etiketleme ölümcül olabiliyor.

En son karşılaştığım bir durum sorunun her gün alınan tek bir ilaçla kontrol edilen, evlenmeye, çocuk yapmaya, çalışmaya engel oluşturmayan bir hastalıktan öte bir sindemi oluşunun altını çiziyor.

Bir ameliyat nedeniyle öncesinde yapılan taramaların parçası olan HIV testi pozitif gelen kadının eşi, hastalanmış olma ihtimali olanın endişesini dahi umursamadan "Aklımı yitireceğim nereden almış olabilir" diye kükrüyor.

"Bazen testler yalancı pozitif olabiliyor tekrarlayalım sonra konuşuruz" diyorum.

Kadıncağız aldırmıyormuş gibi görünmeye çalışarak gülümsüyor.

"Benim de içime öyle doğuyor" diyor.

Testin yalancı pozitif olduğu anlaşılınca teşekküre gelen adam günlerdir uyumadığını delirecek gibi olduğunu anlatarak sızlanmayı sürdürüyor.

Aklıma, test pozitifliği ile başvuran erkeklerin ilk tanı şokunu atlatınca birlikte oldukları kadınlara durumu anlatmaları için yardımcı olduğumdaki farklılık, kadınların isyansız, şefkatli kabullenişleri geliyor.

Dedim ya o bir bulaşıcı hastalık başyapıtı.

"İnsan samanyolunda küçük bir zerre olan gezegende sürgün olan bir hayvandır. Bu nedenle kendini bilmez, kozmik olarak yalnızdır." (CG JUNG)

Esin Şenol kimdir?

Esin Şenol, lise eğitimini TED Ankara Koleji'nde tamamladıktan sonra, tıp eğitimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1987 yılında tamamlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak uzmanlık eğitimine başlamıştır. 

Aynı anabilim dalında 1992 yılında ihtisasını tamamladıktan sonra uzman olarak göreve başlamış, 1995 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent, 2003 yılında da profesör unvanlarını almış ve 2009-2013 yılları arasında anabilim dalı başkanlığı yapmıştır. 

1999 yılında Tufts University, New England Medical Center, Boston/MA'da "Kemik İliği Transplantasyon Ünitesi"nde Research Fellow (Araştırma Asistanı) olarak çalışmıştır. Halen kanser hastalarının infeksiyon izleminde konsultan olarak görev yapmakta ve bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir.

Prof. Dr. Esin Şenol, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anablim Dalı Öğretim Üyesidir.

Ayrıca bağışıklama ve özellikle erişkin aşılması ile ilgili çalışmalar yürütmekte olup,

Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde Türkiye'deki ilk "Erişkin Aşı Merkezi" kurmuştur. 

2013 yılında KLİMİK (Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları) Derneği alt grubu olarak, Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu (EBÇG) kurmuş ve halen başkanlığını yürütmektedir. 

Ayrıca; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Komite (2005-2007), Gazi Üniversitesi Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Ofisi (GÜADEK) –Kurucusudur (2005-2007).

Gazi Üniversitesi - Avrupa Üniversiteler Birliği ve Bolonya Süreci Kurucusu (2005-2007) ve 

Febril Nötropeni Derneği Genel Sekreterliği (2005-2011) yürütmüş olduğu diğer görevlerdir.

TTB_Pandemi Çalışma Grubu üyesidir.

ATO Onur Kurulu Üyesi olarak çalışmıştır (2020-2022).

ATO-Yönetim Kurulu Üyesi (2006-2008) olarak çalışmıştır.

Halen T24 ve Birgün Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır.

Yabancı dili İngilizce olup evli, 1 çocuk annesidir.

Dünya Kitle İletişim Vakfı tarafından gerçekleştirilen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali (3-11 Eylül 2020) ve 32. Ankara Film Festivalı (4-12 Kasım 2021) Düzenleme Kurulunda yer almıştır.

33. Ankara Film Festivalı (3-11 Kasım 2022) Düzenleme Kurulundadır.

İlgi alanları, sinema, yelken ve edebiyattır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sakuralara yürüyorum

Sakuralara yürüdüğüm sabahlar, zihnimden bilincime paragrafını arayan sözcükler, yaşanmışlıkları yoklayan anılar da yürüyor

Hekimlerin odası, sekterlik ve ideolojik körlük

Adanmak üzere yola çıktığınız hastalarınızın sağlığı ile aranıza girmekle kalmayıp sizi yıldıran, dövdüren, sürükleyen bu sisteme karşı direnişimizi, inadımızı sürdürebilmek öyle önemli ki...

Hekimliğe övgü

Ölümlülüğümüzle aramızdaki mesafede, yaşamla ölüm arasındaki köprülerde, dost düşman ayırmayan, kimlik, millet gözetmeyen, bence yerküredeki en kutsal, yaşamsal olan o yemini etmiş hekimler var hep