05 Kasım 2015

Kıyamet Saati: Mahzenin kapıları Suriye’ye açıldı

18 Nobel Ödüllü Bilim insanı küresel ısınmaya dayalı bir afet veya bir nükleer savaşın olası olduğunu düşünüyor

İnanç ve bilim, İslam kültüründe daha da keskin olarak tüm dünyada bir ayrışma içinde. Buna rağmen ikisinin de gündemini meşgul eden bir ortak payda var; kıyamet.

Bilim ve küresel politikanın buluştuğu yerde de Dünya’nın kritik bir dönemden geçtiğine dair işaretler içeren iki haber var.

 

Kıyamet mahzeni

 

"Dışarıdan dağın içine gömülmüş betondan bir takoz gibi görünüyor. Ancak kapıdan içeriye yürümeye başladığınız gibi düşman bir araziden insanlık için güvenli bir meskene varıyorsunuz."

Gazeteci Scott Pelley, CBS’in haber dergisi "60 Minutes" için yazdığı izlenimde Svalbard Küresel Tohum Bankası’nı böyle tarif etmişti.

Norveç’in “soğuk kıyı” anlamına gelen Svalbard adalarında bulunan bu mahzen -18 dereceye yakın sıcaklıkta insana yönelik tarım için gerekli tüm tohumları muhafaza ediyor.  Dünya çapında 1,5 milyar farklı tohum örneği bu mahzende güvende tutuluyor.

Kıyamet Mahzeni" olarak da tabir edilen bu devasa yapı doğal afetler veya nükleer savaş gibi insan yapımı afetlere karşı ayakta kalabilecek şekilde tasarlanmış surlara sahip.

Böylesi bir felaket şu anda Suriye’de yaşanıyor.

İç savaşın bölgedeki gıda kaynaklarının çeşitliliğini ve güvenliğini de tehdit ettiği Suriye’de durumun belirsizliğe sürüklenmesiyle birlikte bölge için gerekli tohumları çıkarmak zaruri oldu ve mahzenin kapıları ilk kez açıldı.

Geçen ay Reuters şöyle bildirmişti:

“…Çatışmalara rağmen, soğuk muhafaza deposu da dahil olmak üzere Halep tohum bankası işlevini kısmen koruyor. Ancak artık, Orta Doğu başta olmak üzere diğer ülkeler için tohum yetiştirme ve dağıtma görevini sürdüremeyecek.

Orta Doğulu araştırmacılar, savaşta zarar gören Halep yakınındaki bir gen bankasındaki tohumların yerine konmak üzere, buğday, arpa ve kuru iklime uygun otların tohumları talep etti.”

Tahminlere göre Suriye iç savaşında can kaybı 220.000.

Savaşın yalnızca bölge değil, dünya üzerinde de yıkıcı bir etkisi oldu; 11 milyon insan yaşam koşullarının dramatik biçimde kötüleşmesiyle yerlerinden edildi ve bu içinde bulunduğumuz küresel mülteci krizini tetikledi.

Bölgenin enerji kaynakları kontrolü ve rakip gaz ve petrol boru hattı projeleri için sürekli mücadele halinde olan Rusya, müttefikleri ve ABD’nin Suriye krizi ile nasıl baş edileceği konusunda anlaşamaması sonucu, iki süper-güç arasında hâlihazırda gergin olan ilişkiler git gide alevleniyor.

 

Kıyamet Saati

 

Obama’nın İran ile nükleer anlaşmasını savunurken senatodaki Cumhuriyetçilere ve Yahudilere söylediklerini hatırlarsınız;

“Lafı gevelemeyelim. Karşı karşıya olduğumuz seçim diplomasi ve bir tür savaş arasındadır. Belki yarın değil, belki üç ay sonra değil, ama yakında.”

*

“İran ile yapılan nükleer anlaşması engellenirse Tel Aviv’in üzerine roketler yağar ve bunu askeri harekât izler.”

Obama yönetimi Orta Doğu’daki bu belirsiz duruma yanlışlıkla düşmüş olabilir mi? Kara cahil vatandaş bile Ortadoğu politikaları hakkında fikir yürütebiliyorken zannetmiyorum.

ABD’nin bölgede bir ip cambazı gibi diplomatik çözüm arayışı bu tehlikeden ileri geliyor.

Bir diğer cephe; Nisan ayından bu yana tüm Pasifik beşik gibi sallanıyor; yetmezmişçesine Putin’in nükleer danışmanı ona ‘olası nükleer tehdit durumunda Japonya’daki Yellow Stone yanardağını hedef almasını’ salık vermiş.

Bir de Kuzey Kore’nin nükleer güdümlü denizaltısı var ki, İngiltere’yi kabuslara sevk ediyor.

Kısacası insan eliyle kıyamet hurafe değil, olasılık kayda değer.

Velhasıl Ortadoğu’da yükselen gerginlik ve keskinleşen iklimsel değişim Atom Bilimcileri Bülteni’nin meşhur “Kıyamet Saati”ni bu yıl başında ‘gece yarısına üç kala’ya kurmasına yol açtı. Bu demek ki 18 Nobel Ödüllü Bilim insanından oluşan bu kurul, küresel ısınmaya dayalı küresel bir afet veya bir nükleer savaşın olası olduğunu düşünüyor.

Nitekim Rusya’nın Ortadoğu’ya hızlı girişi dünya basınında ‘3. Dünya Savaşı başladı mı?’ sorusuna yol açtı.

Benzer konuda yazdığım “Dünya’dan Düşüş” isimli yazı, küresel ısınma ve bölgedeki çatışmayı dolaylı olarak ilişkilendiriyor. Alternatif dış bültenlerdeki bazı yorumlar ise Ortadoğu krizini direkt olarak küresel ısınma ile ilişkilendiriyor.

Kuraklık kuşağındaki kürede olduğu için 2050’de ‘nasılsa’ yaşanamaz hale gelecek olan Ortadoğu’da yaşamsal kaynaklar için çıkacak olan karmaşa bugünkü savaşı meşrulaştıramaz, fakat bölgenin boşaltılmasını bir nebze anlaşılır kılıyor.

2050’de, yani 35 yıl sonra; Dünya 4°C derece daha ısındığında, dünya nüfusunun yüzde 95’i, yani 8,5 milyar insan (o günkü nüfus öngörüsüyle) göçerek ya da ölerek bundan etkilenecek.

Tüm verilere rağmen küresel ısınma ve kıyamet senaryoları özellikle aydın kesim tarafından komplo teorisi muamelesi görüyor; kıyamet fikri kara cahil bir dinciliğe teslim ediliyor.

Oysa fizik, uzay, mitoloji, inanç sistemleri ve eskiçağ tarihi bilimsel bir tarafsızlıkla bir arada okunduğunda öylesine tamamlayıcıdır ki hem aşırı akılcılık hem de aşırı dindarlık anlamlı olmaktan uzaklaşır.

Yaşama bütüncül bakmak gerek ki insanlık da bölünmesin. Yazı gösteriyor ki küresel finans, siyaset ve iklim krizi birbiri ile ilişik.

Bu durumda şüphecilik ve itibarsızlaştırma şayet iyi niyetli ise akla hapsolmuş bir cehalet, değilse hakikati öteleyen bir kötü niyet, ya da basitçe yüzleşme korkusu olageliyor.

Ayrıca “komplo teorisi” söylemi bizzat CIA’nın yürüttüğü bir itibarsızlaştırma kampanyası değil mi?

Artık güç ve türlü karmaşası yerine dünya ve insan, saklı tarihleri ve engin doğalarıyla ilgilenmek iyi fikir sanki. Ne dersiniz?

@ErenTopcu_

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Galatasaray Lisesi’nde tacizin marka değeri var mıdır?

Kol kırılır yen içinde kalır; peki yen de yırtıldıysa?

Bütün bunlar Snowden'ın hain olduğunu ispatlar mı?

Snowden tweet attı, kış geldi, Arap Baharı 6. sezon yaklaşıyor...

'Oku' diye başlayan kitabı 'okuma' diye noktalayan zihniyet

Hiçbir can, hiçbir uğurda feda olmak zorunda değildir