12 Ekim 2015

Gidiyor bu çocuklar

Kim bilir neler hayal ediyor, neler umuyorlar; gülüp eğlenerek ‘barış’ istemeye Ankara’ya giriyorlar

Akın akın biniyorlar otobüslere, kimisi bütçesini kimisi mesaisini zorluyor; kilometrelerce yol kat ederken aynı yolun yolcusu binler, yolda tanışıyorlar. Kim bilir neler hayal ediyor, neler umuyorlar; sohbetler ederek, gülüp eğlenerek ‘barış’ istemeye Ankara’ya giriyorlar.

*

Ellerinde Pankartlar

Gidiyor Bu Çocuklar

*

Akın akın otobüslerden iniyorlar, burada buluşacaklar. Türküler çalıp halaylar çektikleri bu meydan; ‘kanlı meydan’; böyle anılacak bundan böyle.

*

Ok Fırladı Çıktı Yaydan

Kalkın Ayağa Kalkın

Biz Şehirden Siz Köyden

*

Lime limeyiz hepimiz, lime lime nefesimiz.

Sabah telefonla uyandım, uyanınca aldım haberi; resmiyete göre 10, TTB’ye göre 30, bu işin sonu belli, dinleyemedim; dışarı attım, işe güce koştum kendimi… Yetmedi, karnımın ortasında nefesim kurban koyununki gibi. Yazıyorum, dün bitti, dün bitmedi.

*

Bu Pazar, Kanlı Pazar

Dert Yazar, Derman Yazar

Kalkın Ayağa, Kalkın

Gidiyor Bu Çocuklar

Olayın insaniyeti lime lime eden vahşetini ayıklamalı bu yazıdan. Hüznü, duyguyu ayıklamalı, kriz zamanlarında, mesela depremde kurtarma yapıyormuşçasına soyunmalı duygudan.

Çünkü, şimdi dimdik ve sapasağlam durma zamanı.

Çünkü nasıl anlatırım yazarak “insanlığımdan utanıyorum!” diye ciğerlerimi yırtarcasına bağırmak istediğimi?

Çünkü nefessizliğin ve karnımı burgu burgu buran, soluğumu kesen bu günün hayatımda ne tanımı ne de karşılığı yok.

Burası boğuk bir şokun kelimeleri emip, anlamı soğurduğu yer.

*

Artık açık konuşalım.

Gece gibi zifiriyken yalan, bu karanlıkta fail aramak fuzuli.

PKK, DHKPC, MLKP; ne fark eder? Kılıktan kılığa bürünen karanlığın kökü bir değil mi? Türkeş’e, 6.Filo’ya, kontrgerillaya, CIA’ya kadar gider. IŞİD olsa ne fark eder?  (Daha fena günlerin başlangıcını ilan etmekten başka)

Huzuru hezeyana çeviren, barış güvercinini akbabaya yediren, barışma duygumuzu savaşmaya sevk eden, iliğimize sızan bu karanlık her yere sızmaz mı?

Kim seçti o şarkıyı, kim söyletti?

Kim çekti, patlamanın onca yakınındaki kim, nasıl ivedilikle internete yetiştirdi?

Topu topu iki ayda 90’lardan 70’lere seyrettik öyle mi?

“Sizi, kendi türkünüzde, halayınızda boğacağız; ölünüzü, kendi pankartlarınıza, kendi sloganlarınıza saracağız!” dercesine, barış, eşitlik, kardeşlik ve özgürlük isteyen insanlığa kasteden, tarif edecek sıfat bulamadığım bu gözdağı, zifir karası ve uzlaşılamayacak kadar katı bir güce nefesini duyacak kadar yakın olduğumuzun son imleci.

“Bana barış demeyin!” dercesine savaşan, havai fişek patlatırcasına insan patlatabilen bir güç insan olabilir mi?

Evet, açık konuşalım; ufkumuz, yürüdüğümüz yol üst üste heyelana tutuluyor. Barış herkes ile olmazsa var olmaz; ‘inadına savaş’ diyen bir güçle barışılamaz. Çaresizlikle savaşa sevk ediliyoruz. Bu güç yaşam istemiyor.

Ne istediğini söylemişti; “Ne demek istediğimizi anlıyorsunuz değil mi?” demişti.

‘Umut’ yaşamımızın soluğu, elbet ki baki kalacak; ancak 10.10, saat 10 sularında Türkiye’den barış beklentim tükenmiştir.

Sokakta herkes aynı şeyi konuşuyorsa, aynı kafede kahvaltı etmek için buluşmuş gençler bir birini unutmuşsa, cep telefonlarına doğru allak bullaksa suratlar, yalıtmak için işe boğuyorken kendimi çaresizlik hücre hücre iliğimde kol geziyorsa, kocaman nefeslerim boğuluyorsa ve o görüntülerle çarpıştığımda bir hezeyan dalgası sarıyorsa içimi; bildiğim her şeyi unutuveriyorsam ve savaşmak ‘kendi’ içimden bile geçiyorsa; korkarım burası dönüşü olmayan nokta. Belli ki seçilecek bir şey kalmadı; belli ki şimdi barış hayli uzakta; belli ki kan tütüyor ocağımızda; belki yarın daha da kara.

Bunu söyleyen ben miyim? Hayır…

Bunu bana dayatan ‘bu’ hükümettir. Her barış dediğimizde gırtlağımıza basılıyorsa ölüm, barış pankartlarında ölü taşınıyorsa, bunun tek sorumlusu hükümettir. Aşikâr ki barışmak istemeyen bu hükümettir.

Dökülen kanı durdurmak için adım atmayan, sürekli bir karşıt yaratarak cephe açan, inancı, çabaları, insani olan tüm niyetleri, umudu hükümsüz kılan bu hükümettir. Çaresizlikle hükmeden bu hükümettir.

Diyelim ki ‘düşmanın’; düşmanın ateşkes ilan ettiği gün; barış kalabalığını görecek olmaya dayanamayan, oluşacak cüsseyi oluşmadan görünmez kılan, ateşkesi bir daha ve bir daha kesen, kendisini istemeyen herkesi hedefine almış bir güç var. Bu her kimse ya da nasıl bir güç ise, bu ülkede üst üste kıyım yapabiliyor ve barışı baltalıyorsa, bunun sorumlusu bu güce yolu açan ve kritik olduğunu hepimizin bildiği bir eylemde vatandaşının güvenliğini sağlayamayan bu devlettir.

İki evladını toprağa verse de, yine de “barış” diyen Meryem ananın barış mitinginde ölmesine sebep olan da aynı devlettir…

*

Ellerinde Pankartlar

Gidiyor Bu Çocuklar

Kalkın Ayağa Kalkın

Gidiyor Bu Çocuklar

 

@ErenTopcu_

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Galatasaray Lisesi’nde tacizin marka değeri var mıdır?

Kol kırılır yen içinde kalır; peki yen de yırtıldıysa?

Bütün bunlar Snowden'ın hain olduğunu ispatlar mı?

Snowden tweet attı, kış geldi, Arap Baharı 6. sezon yaklaşıyor...

'Oku' diye başlayan kitabı 'okuma' diye noktalayan zihniyet

Hiçbir can, hiçbir uğurda feda olmak zorunda değildir