12 Ekim 2013

Bir devran dönümü; Malala

Malala Pakistan Hükümeti’nin Ulusal Gençlik Barış Ödülü’nü aldığında CNN ve Batı’nın ilgisini yeterince çektiği gibi Taliban’ın kara listesindeki yerini de aldı

\

Resim: via The Malala Fund

 

Malala Ana bir halk ozanı, II. Afgan Savaşı’nda Eyyüp Han’la beraber İngiliz ordularına karşı savaşırken ölmüş.

Bir asır sonra, Peştun topraklarına Taliban doğarken, biraz peşinden bir kız doğmuş: adı Malala. Bu ismi Malala Ana’dan dolayı vermiş ona ailesi; ‘matemli’, ‘gamlı’ demek Malala.

 

**

 

Pakistan’ın Svat Vadisi’nde, kızlar için kurduğu okulun müdürü olan babasının yönlendirmesiyle BBC Urduca servisinde yazmaya başladığı blogu ile tanındığında, topraklarında dilsiz olan kadının, kız çocuklarının eğitim haklarının sesi oldu Malala.

Pakistan Hükümeti’nin Ulusal Gençlik Barış Ödülü’nü aldığında CNN ve Batı’nın ilgisini yeterince çektiği gibi Taliban’ın kara listesindeki yerini de aldı.

9 Ekim 2012’de, bindiği servisi durduran maskeli adam tarafından başından vurulduğunda, sınavdan evine dönüyordu. O sınav belki de Malala için yaşam ve ölüm ya da aydınlık ve karanlık arasındaki en çetin sınav oldu; sekiz gün komada, seksen sekiz gün hastanede kaldı Malala.

 

**

Kurbana susayan arkaik, eril tanrıların toprakları buralar, kadının henüz sindirilmemiş bir çocuk sesindeki aydınlığı, ölümlerinin habercisi, biliyorlar; insan kanıyla yaşam bulan vampirlerin toprakları buralar, hemen kılıçlarını biliyorlar.

Oysa onların bu durumdalığını değiştirmek istiyor Malala,

tutuldukları ağları temzilemek istiyor geleceğin önünden, anneler yetişsin istiyor o toprağın oğullarına.

Ne var ki en zor şey değişim insan oğlu için, bilmedikleri bir iyiyi bildikleri en kötüde boğmaya razılar.

 

**

 

Yaklaşık iki ay önce dünyaya seslendiği BM konuşmasında, “Taliban…”

diyor,

“…beni alnımın sol yanından vurduğunda, kurşun beni susturacak sandı, ama yanıldı, o sessizlikten binlerce ses yükseldi. Teröristler amamcımı ve tutkumu durduracaklarını sandılar, ama benim hayatımda değişen sadece şu oldu: zaafiyet, korku ve ümitsizlik öldü, sağlamlık, kuvvet ve cesaret doğdu.”

Alnımın sol yanı derken bilmiyor belki Malala, ama solun üzerine sesinin tüm gücüyle vuruyor; sol yanı bedeninin dişil yanı ve  kimbilir bu kadına kaçıncı saldırı. Tüm bunları söylerken üzerinde Benazir Butto’nun şalı.

 

**

 

Ön saflar vuruldukça yılan erleri yüreklendirmek için;

Anayurdu savunurken dökülmüş yarin kanının damlasıyla

Öyle güzel bir nokta koyacağım ki alnımın ortasına;

Bahçedeki gül utanacak.

 

diyerek eline bayrağı aldığı gibi sipere yürürken, bir İngiliz kurşunuyla göçmüş yaşamdan Malala Ana.

Devran dönüp de Taliban’ın kurşunu Malala’yı hedef aldığında tekrar etmedi hayat döngüsünü, tamir şansı verircesine eski düşmana, bu kez yaşadı Malala.

Emirlikler mi, Almanya mı derken, İngiltere kucak açtı ona.

 

**

Malala karşısında hepimizin eşit olduğu Allah’a teşekkür ettiği konuşmasına lütufkar ve bağışlayıcı olan Allah’ın adıyla başlıyor; o da öyle kapsayıcı ve bağışlayıcı konuşuyor;

“…o Taliban’lıdan nefret etmiyorum, şu an o silah benim elimde olsa ve o karşımda dursa bile onu vurmazdım; bu benim merhametin Peygamberi Muhammed’den, İsa’dan ve Buda’dan öğrendiğim şey, bu Martin Luther King, Nelson Mandela, Muhammed Ali Cinnah’ın değişim mirası, bu Gandi’den, ve Maria Teresa’dan öğrendiğim şiddetsizlik felsefesi, bu ailemden öğrendiğim bağışlayıcılık ve bu benim ruhumun bana söylediği şey; barışçıl ol ve herkesi sev.

Karanlığı gördüğümüzde, aydınlığın önemini, susturulduğumuzda sesimizin değerini anlarız; aynı şekilde, Svat Vadisi’nde yaşarken silahları gördüğümüzde, kalemlerin ve kitapların önemini anladık.

‘Kalem silahtan güçlüdür’ deyişi doğruydu. Radikaller kalemlerin ve kitapların gücünden korkuyorlardı ve korkuyorlar. Eğitimin gücü onları korkutuyor. Onlar kadınlardan korkuyorlar, kadın sesinin gücü onları korkutuyor.”

 

**

 

Çocuk aktivist diyorlar Malala’ya, oysa konuşurken dünya kadınının çocuk yaştaki anası o adeta.

Ama, ne bir çocukluk boyu aydınlığa uzanma özleminin oyun hevesine değiştirilmiş gamı, ne de onlarca gün askıda kalan yaşamının matemi tam olarak yetiyor Malala’nın toprağına.

Taliban onu bulduğu yerde öldürmeye and içtiği gibi, sanki ülkesi de öyle yapıyor.

İnsan bunu nasıl yapabiliyor, canını doğrusuna feda edebilecek yüreğe sahip kurtulanlara? Hele ki onlar kurtarmayı kurtulmaktan daha öne almışlarsa? Neden korkuyor insan lütufkar bir kudretten, her defasında önce lütfun uzanan kadın elini buduyor?

Josh Shahriyar blogunda Pakistan’da Malala için üretilen komplo teorilerini sıralıyor; W.George Bush’un bir kopyası olduğundan başlayarak, iki Hintli gey RAW ajanınca yetiştirildiğine, süreci CIA’nın gizli başkanı Dick Cheney’nin yönettiğine, tüm bunların İslam dünyasını 18.yy’a gömmeye niyetli Vatikan’ın bir oyunu olduğuna varıyor bu teoriler.

Şüphesiz, sistemin manevralarını meşrulaştıracak her malzemeye yeri vardır. Şüphesiz böyle bir yüreğin sesi, teröre karşı barış savaşçısının üzerine biçilmiş kaftandır ama lütuf da vardır.

İmkansızı mümkün kılan, o bedeni oradan oraya taşıyan ve yaşatan ilahi lütuf vardır ve o, amacından başka hiç bir şeyin hizmetine koşulmaz. Lütuf Malala’ya yaşa diyor.

Malala Ana yediği kurşunla öldüğünde, ardından şöyle yazmış ozan Ajmal Kattak:

 

Benim Malala’m yaşıyor, oysa onlar başkalarının güzelliklerini överler;

Gözleri var, görmezler.

Twitter: @erengezi

Yazarın Diğer Yazıları

Galatasaray Lisesi’nde tacizin marka değeri var mıdır?

Kol kırılır yen içinde kalır; peki yen de yırtıldıysa?

Bütün bunlar Snowden'ın hain olduğunu ispatlar mı?

Snowden tweet attı, kış geldi, Arap Baharı 6. sezon yaklaşıyor...

'Oku' diye başlayan kitabı 'okuma' diye noktalayan zihniyet

Hiçbir can, hiçbir uğurda feda olmak zorunda değildir

"
"