Üç yazıdan oluşan bu dizimizin ilk bölümünde, Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Konseyi’nin (AK) uluslararası konum ve işlevlerini tanımlamıştık. İkinci yazımızda BM ile işbirliğinin Türkiye için anlamını değerlendirmeye çalıştık. Son bölümde, AK üyeliğinin Türkiye için önemini ele alacağız.
Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu 1949 doğumlu AK bugün Avrupa’nın batısından Rusya’nın doğusuna kadar geniş Avrupa siyasi coğrafyasında, 47 üye devlet ve toplam 830 milyon nüfus ile, bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları kuruluşudur. Temel hedefi, ortak değerler temelinde ortak hukuk alanı geliştirilmesi, bu zeminde oluşan sözleşme sisteminin etkin ve denetlenebilir şekilde uygulanması, böylece, demokratik güvenliğin güvence altına alınmasıdır. AK’da bugüne kadar 225 sözleşme geliştirilmiş ve yürürlüğe konmuştur.
AK’yı bir anlamda BM Antlaşması ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde yer alan ilkelerin bölgesel düzeyde etkin bir şekilde uygulanması olarak görebiliriz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) denetim organı işlevi yapan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 47 üye devletin egemenlik alanında yaşayan her birey için önemli bir hak arama yoludur.
Yapısı ve işleyişi bakımından, AK’nın geniş Avrupa siyasi coğrafyasında demokratik bir hukuk devleti gibi örgütlenmiş hükümetler arası bir kuruluş olduğunu görürüz. Hükümetlerin temsil edildiği Bakanlar Komitesi karar verici yürütme organıdır. Ulusal parlamenter heyetlerin bir araya geldiği AK Parlamenter Meclisi (AKPM), bir danışma organı niteliği taşıyan yasama kanadıdır. AİHM ise yargı kanadını oluşturur. Bunun dışında, AK standartlarının üye devletlerde uygulanmasını denetleyen ve destek olan denetim ve danışma organları vardır.
Şimdi Türkiye – AK ilişkilerinin bazı boyutlarına bakalım.
Türkiye başlangıçtan bu yana sözleşme sisteminin geliştirilmesinde aktif katkıda bulunan üye devletlerden biri olma rolünü son yıllarda da sürdürmüştür. Çok sayıda örnekten bazılarını aktaralım.
Türkiye’nin AK Bakanlar Komitesi başkanlığı sırasında 2011’de sonuçlanan kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik İstanbul Sözleşmesi’nin metni üzerinde uzlaşı sağlanmasında Türk heyetinin belirleyici rolü olduğu biliniyor. Türkiye Sözleşme’yi ilk imzalayan ve çekincesiz onaylayan devlet. Sonrasında iç hukukunu Sözleşme’ye uyarlaması, bu konudaki duyarlılığının göstergesi olarak takdirle karşılanıyor. Sözleşme’nin ilk Taraf Devletler Komitesi Başkanı Türkiye Daimi Temsilcisi. Bağımsız uzmanlardan oluşan denetim organı GREVIO’nun ilk başkanı Türk üye.
BM Güvenlik Konseyi’nin 24 Eylül 2014 tarihinde kabul ettiği 2178 sayılı karar uyarınca yabancı terörist savaşçılar konusunda uluslararası hukukta mevcut boşluğu doldurmak amacıyla bir sözleşme hazırlanması işlevini AK üstlenir. 2015’in ilk yarısında hızla tamamlanan AK Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi’ne Ek Protokol’ün (Letonya’nın başkentinde imzalandığı için Riga Protokolü olarak anılır), bazı üye devletlerin geciktirici yaklaşımlarına karşın, Türk heyetinin aktif ve yapıcı katkılarıyla sonuçlandırılarak aynı yıl Ekim’de imzaya açılabildiği de bilinmektedir. Türkiye’nin de Ekim 2015’te Riga’da ilk imzalayanlar arasında bulunduğu Ek Protokol 1 Temmuz 2017’de yürürlüğe girdi.
Terörizmle mücadele konusunda AK’nın çeşitli organlarında geliştirilen ve dağınık biçimde bulunan normları statejik bir başlık altında derleme amacıyla 2018’de sonuçlanan AK Terörizmle Mücadele Strateji belgesi de Türkiye’nin başlattığı girişimin sonucudur. İlk taslağı Türk heyeti tarafından yazılmıştı.
Türkiye, AK’da bugüne kadar geliştirilen toplam 225 sözleşmenin 121’ine taraftır. Böylece, sözleşmelerin yüzde 54’üne taraf olmakla 47 AK üyesi devlet içinde 14. sıradadır. Bu küçümsenemeyecek bir düzeydir. Türkiye ayrıca 30 AK sözleşmesini imzalamış, henüz taraf olmamıştır.
Türkiye’nin AK bütçesine yedinci en yüksek katkıda bulunan üye devlet olması da görünürlüğünü, etkinliğini ve sorumluluklarını yükselten bir unsurdur.
Türkiye’nin kurucu üyeleri arasında yer aldığı AK, Türkiye’de demokrasi standartlarının yükseltilmesi sürecine önemli katkılarda bulunmuştur. Aynı şekilde, Türkiye de bugüne kadar AK standartlarının geliştirilmesi sürecinde yapıcı bir rol oynamıştır.
Bu karşılıklı yarara dayalı işbirliğinin istikrarla sürdürülmesi, Türkiye için olduğu gibi, Avrupa bütününde demokratik güvenliğin sürdürülebilir kılınmasının da güvencesidir. Türkiye’nin payına düşeni yapması önemlidir. Buna karşın diğer Avrupa devletlerinin de stratejik ortak hedefi doğru algılamaları ve orantılı davranmaları, istikrarlı bir işbirliği için temel koşul olarak görünmektedir.
Belki bu bağlamda AK ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki kurumsal işbirliğine de değinmekte yarar var. 27 AB üyesi de AK üyesidir. Böylece AB grubu 47 üyeli AK içinde çoğunluğa sahiptir. AB’nin aday ülkeler için AK’yı bir anlamda ön oda olarak gördüğünü söylemek abartı olmaz. Gerçekte, AB siyasi kriterleri ağırlıklı olarak AK standartlarıdır. AK ve AB işbirliği 2007 tarihli Mutabakat Muhtırası temelinde yürütülür. AK’nın olağan bütçesinin dışında özellikle demokrasi standartlarının üye devletlere aktarılmasına yönelik projeler için ihtiyaç duyduğu gönüllü katkıların dörtte üçe yakın bölümü AB tarafından sağlanır.
Son olarak, AK ve AB’nin ortak bayrak ve ortak marş (anthem) kullandıklarını belirtelim. 1955’te kabul edilen mavi zemin üzerinde 12 sarı yıldızdan oluşan AK bayrağı 1986’da AB tarafından da benimsenmiştir. 1972’den bu yana AK marşı olan Beethoven’in Dokuzuncu Senfonisi’nin “Ode to Joy” bölümü, 1986’da AB marşı da olmuştur.
Türkiye, BM’de olduğu gibi, geçmişte AK’da da öncü ve yönlendirici rol oynama yeteneklerine sahip olduğunu göstermiştir. Bu yeteneklerin yeniden sahneye konmasının, siyasi ve ekonomik istikrara da olumlu yönde etkide bulunacağı kuşkusuzdur.
Sonuçta, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin, Avrupa’da ve komşu siyasi coğrafyalarda barış, güvenlik, istikrar ve kalkınma hedefleri için görünür etki yaratacak bir formül olduğunu herkesin anlayacağını temenni edelim. AB üyeliğinin yolunun AK ile istikrarlı işbirliğinden geçtiğini de akılda tutalım. Öte yandan, AB hedefi olmasa bile, AK ile güçlü ve istikrarlı işbirliğinin, Türkiye’nin siyasi istikrarı ve uluslararası saygınlığı için önemli bir güvence olduğunu vurgulayalım.