Günümüzde öngörülebilen ya da beklenmeyen sınamalar ile mücadele edilse de, temel olarak İkinci Dünya Savaşı sonrasında şekillenen uluslararası güvenlik mimarisinde yaşamaya devam ediyoruz. Bu mimarinin merkezinde Birleşmiş Milletler (BM) ve onu destekleyen bölgesel kuruluşlar var. BM bugün için tek küresel diyalog ve işbirliği forumu. Türkiye, parçası olduğu geniş Avrupa siyasi coğrafyasında oluşan Avrupa Konseyi (AK), Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı (NATO) ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) önemli ve aktif üyesi. Avrupa Birliği'ne de (AB) tam üyelik amacıyla, görüşmeler fiilen durmuş olsa da, aday ülke konumunda. Bu yazı dizisinin sınırları içinde Türkiye'nin BM ve AK üyeliğinin önemini ele alacağız. Diğer kuruluşlar ile ilişkiler belki başka yazıların konusu olabilir.
Üç bölümden oluşacak bu dizinin ilkinde BM ve AK'nın küresel ve bölgesel konumlarını tanımlamaya çalışalım. İzleyen iki bölümde Türkiye'nin bu kuruluşlar ile işbirliğinin niteliğini ve önemini ele alırız.
Uluslararası barış ve güvenliğin korunmasına yönelik kurumsallaşma çabaları 19. yüzyıldan itibaren hız kazanmış. İkinci Dünya Savaşı öncesindeki denemeler deneyim birikimine katkıda bulunmakla birlikte, hedeflenen sonuca yönelik tatmin edici ilerleme sağlanmasına yol açmamış. Savaş sırasında gelişen çabalar 1945'te BM'nin kurulmasıyla sonuçlanmış. BM Antlaşması'nın temel felsefesi, kısaca, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması ile oluşacak istikrar zemininde sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılmasıdır. Barış ve güvenliğin sağlanmasının temel koşulu ise, insan haklarına saygı ve sosyal adaletin güvence altına alınmasıdır. Dolayısıyla, insan haklarına saygı ve sosyal adalet, sistemin başarısının olmazsa olmaz koşuludur. Özetle, “insan hakları ve sosyal adalet - barış ve güvenlik - istikrar ve kalkınma” zinciri, BM sisteminin temel hedefidir. Daha iyisi bulunmadığı sürece bu sisteme sahip çıkılmalıdır.
BM Antlaşması'nın felsefesi uyarınca 1948'de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, izleyen dönemde geliştirilen BM insan hakları sisteminin rehberi sayılır. Rehberde yer alan ilkelere somut içerik kazandıran temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşme sistemi oluşur. Sözleşmelerin taraf devletlerde uygulanmasına destek olan denetim organları ve diğer mekanizmalar kurulur. BM insan hakları sisteminin özü budur.
Türkiye BM'nin kurucu üyeleri arasındadır. Diplomasimiz sözleşme sisteminin geliştirilmesinde aktif rol oynamıştır. Sözleşmelere taraf olmuştur. BM insan hakları sistemi ile işbirliği yapmayı taahhüt etmiştir. Sistemin ulusal düzeyde uygulanması ve eksikliklerin giderilmesi, ülkenin hem iç siyasi istikrarı ve ekonomik gelişmesi, hem de uluslararası konumu bakımından belirleyici önem taşır.
Avrupa Konseyi de, 1945 BM Antlaşması felsefesi ve 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ilkelerinin yol göstericiliğinde, 1949'da Avrupa'da kurulan demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü örgütüdür. Türkiye, on ülkenin öncülüğünde yola çıkan örgüte 1950'de kurucu üye olarak katılmıştır. 1990'da 23 olan üye sayısı, Soğuk Savaş sonrası dönüşüm sürecinde eski Sovyet cumhuriyetlerinin ve Varşova Paktı üyesi devletlerin katılımı ile bugünkü 47 üye devletten oluşan yapısına ulaşmıştır. Batıda Reykyavik'ten doğuda Vladivostok'a kadar uzanan geniş coğrafyada toplam 830 milyon insanın demokratik güvenliği için önemli rol oynamaya devam etmektedir. AK'nın temel hedefi, Avrupa'da demokratik güvenliğin güçlendirilmesidir. Bugüne kadar 225 sözleşme geliştirilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve denetim organı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa'da demokratik güvenliğin temel unsurları olmaya devam etmektedir.
Türkiye, BM'de olduğu gibi, yine kurucu üyeleri arasında yer aldığı AK'da da sözleşme sisteminin geliştirilmesine aktif katkıda bulunmuştur. Türkiye'nin AK ile ilişkilerinde istikrar, yalnız ülkede demokrasi standartlarının ilerlemesi için değil, aynı zamanda Avrupa'da demokratik güvenliğin güçlendirilmesinin de güvencesidir. AK ve AB işbirliği dikkate alındığında, AK standartlarına uyumun AB üyeliği için de bir aşama olduğu görülür.
İzleyen iki yazımızda, BM ve AK ile istikrarlı işbirliğinin Türkiye için önemini ele alacağız.