06 Nisan 2021

Rusya - Ukrayna gerilimi ve “realpolitik”

Bugün gözlenen Rusya - Ukrayna gerginliği, uluslararası sistemin yeniden yapılanması bağlamında tarafların birbirlerinin yeteneklerini ve dirençlerini sınaması olarak da görülebilir. Doğru yönetilemezse, bölgesel boyutun ötesinde uluslararası güvenlik için tehlike yaratma potansiyeli taşır...

Ukrayna’nın zenginlikleri

Ne güzel bir ülkedir Ukrayna. Kiev’e gitmek için İstanbul’dan havalanırsınız. Karadeniz’i geçer ve Odessa’dan Ukrayna hava sahasına girersiniz. Ülkenin kuzey sınırına yakın başkent Kiev’e kadar yaklaşık bir saat genelde düz bir coğrafyada verimli toprakların üstünde uçarsınız.

Dinyeper kuzeyden güneye ülkeyi ikiye böler. Hep açık bir kitaba benzetmişimdir Ukrayna’yı. Kitabın soldaki sayfası ve sağdaki sayfası, ülkenin batısı ve doğusu, farklı öyküler anlatır. Ama sonuçta aynı kitabın sayfalarıdır.

Ukrayna Avrupa’nın tahıl deposu olarak da bilinir. Avrupa’nın tahıl ihtiyacının karşılanmasında önemli bir kaynak olagelmiştir. Zaten yatay mavi ve sarı renklerden oluşan Ukrayna bayrağı da bunu yansıtır. Üstteki mavi gökyüzünü, alttaki sarı tahıl ekilen tarlaları simgeler.

*Ukrayna bayrağı; üstte gökyüzü, altta tahıl tarlaları.

Sovyetler Birliği döneminde Moskova ağır sanayi yatırımlarını bugünkü doğu Ukrayna’da geliştirmeyi seçmiş. Bağımsızlıktan bu yana da Ukrayna dünyanın önde gelen demir-çelik üreticileri arasında yer almış. Demir-çelik ana ihracat ürünü olmaya devam ediyor. Sorun; Sovyet dönemi teknolojisinin yenilenememesi ve yoğun enerji tüketimine dayalı üretimin yükselen maliyeti. Rusya’dan doğal gaz girdisi olmadan ekonominin sürdürülebilir olması mümkün değil.

Ukrayna insanı eğitimli ve kültürlüdür. Sosyo-kültürel yaşam çok zengindir. Bunda Sovyet sisteminin eğitim ve kültür alanlarındaki mirasının rolü yadsınamaz. Sosyo-ekonomik refahın gelişmesine engeller de var. Başka ülkelerde de görülebilen yolsuzluklar sonucu meşru olmayan zenginliğe sahip oligarkların elde ettikleri siyasi gücü sistemin demokratikleşmesini engelleyici yönde kullanmaları. Ayrıca, ırkçı neo-Nazi grupların siyasi sürecin dışında bırakılamamaları.

*Odessa Operası - Viyana Operası’nın ikizidir / Fotoğraf: Erdoğan İşcan

Siyasi ve sosyo-ekonomik koşullar nedeniyle nüfusu azalıyor. 15 yıl önce 48 milyondu, bugün 44 milyon görünüyor. Doğum sayısı ölüm sayısının altında. Yaş ortalaması düşük; erkeklerde 68, kadınlarda 78. Siyasi istikrar ve sosyo-ekonomik koşulların iyileşmesi ile bu konuda da ilerleme sağlanabilir.

Bunlar kitabın bir sayfasında yazanların özeti; şimdi gelelim diğer sayfaya ...

Dinyeper’in ikiye böldüğü Ukrayna

Dinyeper Ukrayna için çok önemli bir su yolu. Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri Kiev’in de ortasından geçen Dinyeper, ülkeyi yalnız fiziki olarak değil, siyasi ve sosyolojik olarak da ayırıyor.

*Dinyeper ve Kiev

Ukrayna’nın doğusu tarih boyunca, Çarlık Rusyası ve ardından Sovyetler Birliği dönemlerinde, Rus etkisinde olmuş. Batısı (doğu Galiçya) ise Sovyet dönemine kadar orta Avrupa’da kurulan devletlerin parçası olmuş, özellikle Polonya’nın etki alanında kalmış. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Sovyetler Birliği’ne dahil olmuş.

Bu tarihi gerçek, ülkenin iki kanadında farklı sosyolojik yapıların gelişmesine yol açmış. Nüfus doğuda ve güneyde (Kırım) etnik Rus ağırlıklı; Rusça konuşan toplumun siyasi yüzü de Rusya’ya dönük olmuş. Batıda ise etnik Ukren ağırlıklı; Ukraynaca konuşan toplumun siyasi duruşu Avrupa ile yakınlığı tercih etmiş.

Bağımsızlığın ilk döneminde (1991-2004), Ukrayna’da “iki yönlü” (dual vector) olarak tanımlanan anlayış temelinde dış siyaset izlenmiş. Rusya ile stratejik ortaklık sürdürülürken, batı ile de işbirliğinin geliştirilmesine çaba gösterilmiş. 2004’te “Turuncu Devrim” olarak adlandırılan gelişme sonucunda batı ile işbirliğine öncelik veren siyasi kesimin iktidara gelmesi üzerine, ülke içinde siyasi bölünmüşlüğün keskinleştiği gözlenmiş.

Özetle; tarih boyunca gelişen farklı sosyolojik yapılar temelinde ortaya çıkan karşıt siyasi yönelimlerin bugün de Ukrayna ve bölge için belirleyici olmaya devam ettiği görülüyor. Ülkenin doğusundaki seçmen için Rusya ile işbirliği; batıdaki seçmen batı ile işbirliği öncelik taşıyor. Seçimleri az farkla kazanabilen taraf, kendi seçmenine yüzünü dönüp diğer kesime arkasını dönünce çatışma derinleşiyor, istikrar kurulamıyor. Yapılması gereken, birlikte yaşamayı (peaceful cohabitation) başarmak, bunun da tek yolu var; demokrasi ve iyi yönetişim.

Genelde sanılanın tersine, Ukraynaca, Kiril alfabesi birliği dışında, Rusça’dan farklı bir dil. Ülkenin doğusunda özellikle yaşlı kuşak tarafından pek bilinmiyor, konuşulmuyor. Bağımsızlık sonrasında Ukraynaca eğitimin etkisiyle, genç kuşak içinde bu konuda gelişme gözleniyor. Ülkenin batısında ise, ana dil Ukraynaca olmakla birlikte, Sovyet dönemi etkisiyle genelde herkes iki dili de konuşabiliyor. Kiev’de sokakta iki genç insanın bile Rusça konuştuğunu duyarsınız. “Siz bağımsız Ukrayna’da doğdunuz, Ukraynaca eğitim gördünüz, neden Rusça?” diye sorduğunuzda, “evde Rusça konuşuluyor, böyle daha rahat iletişim kuruyoruz” yanıtı alabilirsiniz.

Etnik ve kültürel kimlik özelliklerinin zorlama ya da siyaset mühendisliği ile değiştirilmesi kolay değil. İnsan hakları hukukuna da aykırı. Farklılıkların uyum içinde birlikte yaşamalarına yönelik olarak Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi tarafından geliştirilen standartların uygulanması, sosyal barış için en uygun yöntem olmalı. Bunun demokratik güvenliğin de olmazsa olmaz koşulu olduğuna kuşku yok.

Rusya ile ilişkiler dengesi ve gerginlik

İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan uluslararası güvenlik mimarisinin ilk 45 yılı Soğuk Savaş. ABD-NATO ve SSCB-VARŞOVA PAKTI ilişkileri gerginlik zemininde yürütülmüş. 1970’lerden sonra gelişen diyalog zemini, gerginliğin azalmasına yol açmış (détente). Bu arada Sovyet sisteminin sürdürülemez olduğu anlaşılmış. Gorbaçov’un “perestroika”sı da işe yaramamış. Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı dağılmış. Sovyet coğrafyasında ortaya çıkan yeni bağımsız devletlerden biri de Ukrayna.

Böylece, iki kutuplu Soğuk Savaş dönemi ve Avrupa’da bölünmüşlük sona ermiş, Rusya yeniden toparlanana ve Çin yükselişe geçene kadar ABD tek süper güç kalmış. Şimdi üç kutuplu sistemin taşları yerleşmek için yerlerini aramakta.

Rusya ile Ukrayna arasında karşılıklı bağımlılığa dayalı bir denge var. Ukrayna; Rusya için, arka bahçe, etki alanı ve bir anlamda güvenlik kuşağı. Rusya; Ukrayna için, her şeyden önce ekonomik olarak yaşamsal önemde bir kaynak. Ukrayna ekonomisinin sürdürülebilirliği, özellikle demir-çelik üretimi alanında, Rusya’dan düzenli ve ucuz enerji girdisine bağlı. Ukrayna’nın doğal gaz üretimi, tüketim ihtiyacının çok az bir bölümünü karşılıyor. Rusya dışında bir kaynağı yok. Isınma için de Rusya’nın doğal gaz sağlamayı kesintisiz sürdürmesi gerekiyor. Ukrayna’ya siyasi destek veren batının da doğal gaz konusunda bir ölçüde Rusya’ya bağımlı olduğu akılda tutulmalı. Bu çok boyutlu ve kapsamlı bir konu. Burada kısa bir kesit vermeyi amaçladık.

Soğuk Savaş sonrasında NATO genişlemesinin sınırlarına ilişkin algı

Sovyetler’in ve Varşova Paktı’nın dağılmasını izleyen dönemde kartların yeniden dağıtılması sırasında, iki Almanya’nın birleşmesi çetin müzakerelere sahne olur. O döneme ilişkin kayıtlar, batının Rusya’ya, NATO’nun Almanya’nın ötesinde doğuya genişlemeyeceği vaadinde bulunduğunu gösteriyor. Ancak bu sözlü vaadin bir belgeye dönüşmediği ve resmileşmediği anlaşılıyor. Eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı, Moskova’da da büyükelçi olarak görev yapan emekli Büyükelçi Burns, diplomasi dönemi anılarını kaleme aldığı kitabında bu müzakereleri de anlatıyor (William J Burns, The Back Channel, ss. 107-111). Burns, Başkan Biden tarafından CIA Direktörü olarak atandı.

Bugün NATO’nun Ukrayna sınırına dayandığını görüyoruz. Bu konuda yanıt aranması gereken sorulara bakalım.

Ukrayna kamuoyunda bu konuda yeterli destek var mı? Ortalama desteğin bile yeterli düzeyde olmadığını görüyoruz. Daha da önemlisi, ülkenin doğusunda destek çok düşük, batısında biraz daha yüksek. Bu koşullarda NATO üyeliği serüveninin iç siyasette bölünmüşlüğü derinleştirici etkisi olabilir mi?

Rusya buna izin verir mi? Bu gelişme Rusya’ya rağmen gerçekleşirse, Rusya’nın karşı hamleleri neler olabilir? Rusya’nın etki alanı olarak gördüğü coğrafyanın daha da daraltılmasına razı olması beklenebilir mi?

1994 Budapeşte Memorandumu

Sovyet nükleer silahlarının bir bölümü, 1990 sonrasında bağımsız olan yeni devletlerde kalır. Ukrayna, Belarus ve Kazakistan’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na (NPT) taraf olmaları aşamasında, 5 Aralık 1994’te Budapeşte’de imzalanan memorandum ile, stoklarındaki nükleer silahları tasfiye etmeleri karşılığında bu ülkelere güvenlik garantisi verilir. 1994-1996 döneminde nükleer silahların tasfiyesine kadar, Ukrayna’nın dünyadaki üçüncü büyük nükleer arsenale sahip olduğu hatırlanmalı. Bu garantiler taraf devletler tarafından bugün farklı şekilde algılanıyor. Ukrayna tarafı, Kırım’ın Rusya tarafından işgal ve ilhakını Budapeşte Memorandumu’nun ihlali olarak görüyor. Buna karşılık Rusya, Budapeşte Memorandumu’nun Ukrayna’ya yalnız nükleer saldırıyı yasakladığını öne sürüyor.

Kırım

Kırım 1954’e kadar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) yapısında Rusya SSC’ye bağlı. Kruşçov döneminde 1954’te Moskova’nın kararı uyarınca Ukrayna SSC’ye bağlanıyor. SSCB’nin dağılması sonrasında da “Kırım Özerk Cumhuriyeti” olarak Ukrayna’da kalıyor.

Ukrayna’da görev yaptığım dönemde, görev alanımda olan Kırım’ı birçok kez ziyaret ettim. Soydaşlarımız Kırım Tatarları’nın vatanı. Bahçesaray’da Mustafa Kırımoğlu (Ukrayna vatandaşı olarak Mustafa Cemilev) ile görüşmek ayrıcalık ve onurdu. 1853-1856 Kırım Savaşı’nda şehit düşen askerlerimizin bulunduğu Kırım Türk Şehitliği bizim için önem taşıyan bir mekan. Ukrayna’yı ziyaret eden üst düzeyli sivil ve asker resmi heyetlerimiz de mutlaka Kırım’a gider ve şehitliğimizi de ziyaret ederler.

* Kırım Türk Şehitliği / Fotoğraf: Erdoğan İşcan

Kırım’ın demografik yapısını bilmek, gelişmeleri değerlendirebilmek açısından önemli. 2014 öncesi verileri paylaşabiliyorum, 2014 sonrası veriler en azından bende yok.

2,1 milyon nüfusun yüzde 70’i etnik Rus (yaklaşık 1,5 milyon), yüzde 12’si Kırım Tatarı (yaklaşık 250 bin). Kalan bölümü Ukrenler ve diğer küçük azınlıklar. Kırım’daki Ukrenlerin bir bölümünün de Rus etkisinde kaldıkları göz önüne alınırsa, Kiev’e bağlı tek grubun Kırım Tatarları olduğu görülebilir.

Stalin döneminde 1944 yılında zorla sürgüne gönderilen halklar arasında yer alan Kırım Tatarları 1980’lerin sonlarından itibaren Ukrayna’ya dönerler. Kırım’da önceden sahip oldukları araziler ve evler Sovyet döneminde Ruslar’a verilmiştir. Kırım Tatarları zor koşullarda yaşamak durumunda kalırlar. Türkiye’nin yardımları zorlukları bir ölçüde hafifletse de, Ukrayna tarafından beklenen desteğin sağlandığını öne sürmenin güç olduğunu söylemeliyiz.

Şimdi durum değişti. Kırım’da Kiev’in güvenebileceği tek toplum Kırım Tatarları. Kırım’ın Ukrayna’ya dönüşü için yeterli mi, kolay değil ...

Bunları neden yazdık

Ukrayna’ya ilişkin bazı tarihi gelişmeleri, ülkenin siyasi ve sosyo-ekonomik koşullarını bu yazının sınırları içinde özetle aktarmaya çalıştık. Doğallıkla konunun daha çok boyutu var ve geniş kapsamlı değerlendirme gerekir. Buradaki amaç, günümüzde devam eden Rusya - Ukrayna gerginliğinin perde arkası verilerine bir ölçüde ışık tutabilmek. Yoksa, gerginliğin taraflarını sorumlu tutmak ya da aklamak değil amacımız.

Her uluslararası uyuşmazlık ya da çatışmada olduğu gibi, çözümün anahtarı karşılıklı anlayışın geliştirilmesine yönelik diyalog. Bunun için de tarafların tehdit algılamalarının göz önünde bulundurulması ve uzlaşı sağlanabilecek noktaların belirlenebilmesi önemli.

Biz bu konuda dikkate alınması gereken bazı somut verileri sunmaya çalıştık.

Konu, başta Avrupa siyasi coğrafyası olmak üzere, uluslararası sistem için bir güvenlik sorunu. Doğru yönetilemezse, bölgesel sınırların ötesinde uluslararası barış ve güvenlik için tehlike yaratabilecek boyutlara ulaşabilir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Siyaset işkence yasağına sahip çıkmalı

Geçmişte ve bugün birçok ülkede siyasetin isterse işkence yasağına sahip çıkarak hızlı ve görünür ilerleme sağladığı biliniyor. “İşkenceye sıfır tolerans” ilkesinin yalnız sözde değil, uygulamada da gerçekleşmesi, demokratik istikrarın kalıcı olmasını sağlayacaktır

BM Komisyonu: Filistin’de ve İsrail’de uluslararası hukuk ihlal edildi

Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı’nın haklarında talep ettiği tutuklama müzekkerelerinin onaylanması durumunda, İsrail Başbakanı ve Savunma Bakanı yargılanmak üzere aranıyor durumuna düşecekler ve Roma Statüsü’ne taraf ülkeleri ziyaret edemeyecekler

İsrail Soykırım Sözleşmesi’ni aştı

Uluslararası hukuk İsrail’in yarattığı vahşeti tanımlamakta yetersiz kaldı. Yeni bir normatif yapı ihtiyacı bile tartışmaya açılabilir. UAD ve UCM kararları yönlendirici olacak. Hukuk üstünse cezasızlık olmaz. Cezasızlık varsa hukuk üstün değildir. Bakalım uluslararası siyaset hukukun üstünlüğünü tanıyacak mı?

"
"