Hukuk ile siyaset ilişkisini tanımlamak kolay değil. Akademi de bunu tartışıyor. Bize göre, belirli bir özerkliği olsa da, hukuk, siyaset sahnesindeki oyunculardan biri. Siyasetin baş oyuncu olduğu sahnede önemli ve her zaman olmasa da yönlendirici rolü var. Barış, güvenlik, istikrar ve refah için hukukun rolünü güçlendirme ve öne çıkarma çabalarının devam etmesi önemli. Hukukun üstünlüğü sağlanmadan demokratik güvenlik olmaz, insan hakları korunamaz. Bağımsız yargı ile çoğulcu ve katılımcı demokrasi olmadan da hukukun üstünlüğü boşlukta kalır.
Ulusal ya da uluslararası yargı kararları hukukçular tarafından tartışılabilir. Siyasi düzeyde de bu kararlara yönelik görüşler dile getirilebilir. Normları geliştirme girişimleri olabilir. Ama sonuçta, demokraside hukukun üstünlüğü ilkesi, yargı kararının uygulanmasını gerektirir.
Siyaset genelde baş oyuncu olsa da, hukukun da siyaseti yönlendirici etkisi olan alanlar var. Bu etkinin en görünür olduğu alanlardan biri, belki de en etkilisi, yargı kararlarının bağlayıcılığı. Yargı kararları (içtihat) uluslararası hukukun ana kaynaklarından biri olmaya devam edecek.
Küresel düzeyde Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) bu kapsamda etkin mekanizmalar. Bireyleri yargılama yetkisine sahip UCM’nin uluslararası alanda hesap verebilirliğin işleyişine etkileri bir başka yazının konusu olabilir.
Bölgesel düzeyde de yargı mekanizmaları geliştirilmiştir. 1945’te kurulan Birleşmiş Milletler 1948’de İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ni kabul eder. 1949’da kurulan Avrupa Konseyi’nin hedefi, paylaşılan değerler temelinde ortak hukuk alanı geliştirilmesi, bu zeminde oluşan sözleşme sisteminin etkin ve denetlenebilir şekilde uygulanması, böylece geniş Avrupa coğrafyasında demokratik güvenlik anlayışının güçlenmesidir. Bu yazıda, Avrupa Konseyi’nin bağımsız yargı kanadını oluşturan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının üye devletler için bağlayıcı niteliğini ve sonuçlarını ele alacağız.
Daha önce de yazdık. Türkiye, Birleşmiş Milletler’in kurucu üyeleri arasındadır. Türkiye, Avrupa Konseyi’nin de kurucu üyeleri arasındadır. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi, NATO ile birlikte, Türkiye’yi uluslararası toplumla bütünleştiren ve dış siyasetinin temel güvencelerini oluşturan üç ana köprüdür. Avrupa Birliği de bu çerçevede ana köprülerden biri olmaya aday olmakla birlikte, şimdilik, belki de görünür gelecekte, geçişe kapalı görünmektedir. Geçişe açılabilmesi için tüm tarafların vizyonlarını gözden geçirmeleri gerekir.
Avrupa Konseyi ve AİHM’in işleyişi
Bir demokrasi evi olarak Avrupa Konseyi, geniş Avrupa siyasi coğrafyasında 47 üye devletten oluşan yapısı ile, demokratik bir hukuk devleti gibi örgütlenmiş hükümetler arası bir kuruluştur. Hükümetlerin temsil edildiği Bakanlar Komitesi karar verici yürütme organıdır. Ulusal parlamenter heyetlerin bir araya geldiği Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), bir danışma organı niteliği taşıyan yasama kanadıdır. AİHM ise bağımsız yargı kanadını oluşturur. Bunun dışında, AK standartlarının üye devletlerde uygulanmasını denetleyen ve destek olan denetim ve danışma organları vardır.
Türkiye’nin 1949 doğumlu bu yapının kurucu üyeleri arasında yer alması, uluslararası konumu bakımından önemi yadsınamayacak bir saygınlık göstergesidir.
AİHM, Avrupa Konseyi’nin temel belgesi niteliği taşıyan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) denetim organıdır. Mahkeme’de 47 üye devletin birer yargıcı görevlidir. Bu yargıçların seçimi, çok aşamalı bir süreçte özenle gerçekleşir.
Belirli koşullar yerine geldikten sonra AİHS’nin ihlal edildiği iddiası ile AİHM’e yapılan başvurular, kabul edilebilir bulunduğunda incelenir. Varsa, AİHS’nin ihlal edilen maddeleri belirlenir ve gerekçeli karar kamuoyuna açıklanır.
AİHM kararı, ilgili devletin ihlalin ortadan kaldırılmasına ve tekrarlanmasının önlenmesine yönelik uygulamasının izlenmesi amacıyla, Avrupa Konseyi’nin hükümetler arası kanadı Bakanlar Komitesi’ne iletilir. Burada 47 üye devletin temsilcileri, AİHS’nin 46. maddesi uyarınca, ilgili devlet ile diyalog içinde, Mahkeme kararının uygulanmasını izler, kararın uygulaması gerçekleştiğinde dosyayı kapatarak konuyu gündemden çıkarır.
Avrupa Konseyi üyesi Türkiye, AİHS’ye taraftır. AİHM’in zorunlu yargı yetkisini tanımıştır. Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca, AİHS ve AİHM hukuk sistemimizin unsurlarıdır. Dış unsurlar olarak görülmemelidir. AİHM’in 47 devlet için aldığı kararların uygulanması Bakanlar Komitesi’nde izlenmektedir. 14-16 Eylül 2021’de yapılan son Bakanlar Komitesi, Türkiye dahil 20 üye devlet hakkında 44 karar kabul etti.
AİHS’nin 18. maddesinin farklı niteliği
AİHS’nin tüm maddelerine ilişkin ihlal kararlarının uygulanmasının, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi bakımından önemli olduğu tartışılamaz. Bununla birlikte, 18. maddenin ihlali ile ilgili kararın ayrıca değerlendirilmesi gerekir.
Sözleşme, temel hak ve özgürlükleri tanımlar; ayrıca, bunların hangi koşullarda sınırlanabileceğini belirler. 18. madde ise, Sözleşme’de tanımlanan hak ve özgürlükleri sınırlama ölçüsünün dışına çıkılması, sınırlamanın Sözleşme kapsamının ötesine geçerek farklı bir amaç için yapılması ile ilgilidir.
Sözleşme’nin diğer maddeleri hakkında binlerce başvuru ve karar varken, 18. madde ile ilgili ihlal karar sayısı, Kavala ve Demirtaş kararları dahil, 18’dir. Bu maddeye ilişkin ihlal kararlarının son dönemde gelişmekte olduğunu gözlüyoruz. Şimdiye kadar Türkiye için AİHS 18 ihlal kararları, Kavala ve Demirtaş başvuruları kapsamında alınmıştır.
Bakanlar Komitesi’nin AİHM’in AİHS’nin 18. maddesi ile ilgili ihlal kararlarını izlemeye yönelik tutumunu anlamak için, bu alanda son örnek olan Mammadov - Azerbaycan kararının Bakanlar Komitesi’nde izlenme sürecini ve sonucunu hatırlamakta yarar var.
İzleyen “Azerbaycan örneği” başlıklı bölümü, bu konuya ilişkin gelişmelerin öngörülebilir olduğunu daha önce de vurguladığımızı belirtmek amacıyla, 25 Aralık 2020 tarihli yazımızdan aktarıyorum.
Azerbaycan örneği
AİHM, Mammadov - Azerbaycan başvurusuna ilişkin 22 Mayıs 2014 tarihli kararında, özgürlük ve güvenlik hakkının (AİHS 5. madde), hak ve özgürlüklerin Sözleşme’de belirlenmiş amaçlar dışında sınırlanması yasağı (AİHS 18. madde) ile birlikte ihlal edildiği kararı verir. 13 Ekim 2014’te kesinleşen karar uygulanmasının izlenmesi için Bakanlar Komitesi’ne gider.
Azerbaycan, AİHM kararında yer alan tazminatı Mammadov’a öder, ancak, kararda belirtilen Mammadov’un serbest bırakılmasına yönelik bir yasal adım öngörmez. AİHM kararının bu boyutunda ilerleme olmaması üzerine, Bakanlar Komitesi AİHS’nin 46/4 maddesinde belirtilen süreci (ihlal prosedürü - infringement procedure) başlatır ve Azerbaycan’ın yükümlülüğüne uyup uymadığının AİHM tarafından belirlenmesini ister. Bu, AİHS’nin 46/4. maddesinin tarihteki ilk (ve şu ana kadar tek) uygulamasıdır. Bakanlar Komitesi bir yandan da, Mammadov kararının uygulanması konusunu her Komite toplantısında ele alır. Bu bağlamda, AK Genel Sekreteri Azerbaycan Hükümeti nezdinde girişimlerde bulunurken, Genel Sekreter’in atadığı Özel Temsilci de Azerbaycan tarafı ile danışmalar sürdürür.
AİHM, 46/4 uyarınca 29 Mayıs 2019’da açıkladığı kararında; Mammadov’a tazminatın ödenmesinin ve cezasının indirilerek koşullu salıverilmesinin, AİHM kararında belirlenmiş ihlallerin giderilmesine ilişkin yükümlülükleri bakımından yeterli olmadığını belirler.
Bu çerçevede, Bakanlar Komitesi 5 Mart 2020’de aldığı kararda, AİHM kararının uygulanarak “önceki duruma dönülmesi” (restitutio in integrum) ve AİHS 18 ihlalinin sonuçlarına ilişkin yükümlülüklerin yerine getirilmesi amacıyla, Mammadov’a yönelik suçlamaların geri çekilerek davaların düşürülmesi ve adli kayıtların silinmesi gerektiğini belirtir.
Azerbaycan Yüksek Mahkemesi’nin 23 Nisan 2020’de aldığı kararda, yapılan yeniden yargılama sonucunda, bu unsurların gerçekleştiği kaydedilir.
Azerbaycan Hükümeti, Bakanlar Komitesi’ne bu yönde bilgi vererek, dosyanın kapatılmasını talep eder. Mammadov da Komite’ye bu talebi destekleyen bildirimde bulunur. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, bu gelişmeleri dikkate alarak, 3 Eylül 2020 tarihli kararı ile, dosyayı kapatır. (Avrupa Konseyi’nin 4 Eylül 2020 tarihli basın açıklaması.)
Azerbaycan, AİHM’in Mammadov kararının uygulanmasına yaklaşımını bu anlayışla gözden geçirmese ve uygulamaya yansıtmasa ne olurdu? AK Statüsü uyarınca AK standartlarına uyumsuzluk ve AİHM kararlarının uygulanmaması nedeniyle, AK üyeliğinin sona ermesine kadar uzanan yaptırımlar hiyerarşisinin uygulanması Bakanlar Komitesi’nde ele alınırdı. Bu durumun Azerbaycan’ın siyasi ve ekonomik ilişkilerine yansımaları da ayrı bir değerlendirme konusu.
Yakın geçmişteki bu gelişmeyi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin özellikle AİHS’nin 18. maddesi ile ilgili ihlal kararına yaklaşımı için güncel ve somut örnek olması nedeniyle özetledik. Doğallıkla, her başvuru ve her karar kendi dinamikleri içinde değerlendirilecektir. Yine de, özellikle AİHS 18 ihlaline ilişkin durumun değerlendirilmesi ve kararların geliştirilmesi sürecinde dikkate alınmasının yararlı olacağı kuşkusuzdur.
Türkiye’nin durumu
AİHM’in bugüne kadar verdiği, diğer AİHS maddeleri ile birlikte verdiği 18. madde kararlarının sayısının 18 olduğunu belirtmiştik. Bunlardan ikisi Türkiye ile ilgili başvurularda verildi: Kavala ve Demirtaş kararları. Kavala kararı 11 Mayıs 2020, Demirtaş kararı 22 Aralık 2020’de kesinleşti.
Her iki karar da Bakanlar Komitesi’nin gündeminde. Kronolojik olarak Kavala kararının izlenmesi biraz daha ileri bir aşamada.
İki karar da, AİHM kararlarının uygulanmasının izlenmesi amacıyla yılda dört kez toplanan Bakanlar Komitesi özel oturumunun (CMDH) sürekli gündem maddesi durumunda.
AİHM’in Kavala kararının uygulanmasının izlenmesi bağlamında Bakanlar Komitesi’nin 16 Eylül 2021 tarihli kararında; Türkiye’nin kararın gereğini yerine getirmediği ve ilgiliyi serbest bırakmadığı hatırlatılıyor, 30 Kasım-2 Aralık 2021’de yapılacak izleyen toplantıya kadar serbest bırakılmadığı takdirde, AİHS’nin 46/4 maddesi uyarınca “ihlal prosedürü” (infringement procedure) başlatılacağı bildiriliyor. İhlal prosedürünün nasıl işlediğini “Azerbaycan örneği” başlığı altında izah etmiştik.
AİHM’in Demirtaş kararının uygulanmasının izlenmesi bağlamında Bakanlar Komitesi’nin 16 Eylül 2021 tarihli kararında; Türkiye’nin kararın gereğini yerine getirmediği hatırlatılarak, 30 Kasım-2 Aralık 2021’de yapılacak izleyen toplantıya kadar ilgilinin serbest bırakılmaması durumunda, “ara karar” (interim resolution) hazırlanacağı belirtiliyor. İzleyen aşamanın da AİHS 46/4 uyarınca “ihlal prosedürü” başlatılması olacağını tahmin etmek zor değil.
“Azerbaycan örneği”, AİHM’in AİHS 18 ihlal kararının uygulanmasında, ilgilinin serbest bırakılması ve tazminat ödenmesinin yeterli olmayacağını, “önceki duruma dönülmesi” (restitutio in integrum), başvuranlara yönelik suçlamaların geri çekilerek davaların düşürülmesi (quashing of convictions) ve adli kayıtların silinmesi gerektiğini açıklıkla göstermektedir.
AİHM’in her iki AİHS 18 ihlal kararının uygulanmasında, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nde AİHS 46/4 uyarınca “ihlal prosedürü” başlatılmasına yol açılmayacağını temenni edelim.
Avrupa Konseyi ile ilişkilerinde istikrar Türkiye için saygınlık ve güç göstergesidir
Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler ve NATO ile birlikte, Türkiye’yi çağdaş dünyaya bağlayan üç ana köprüden biridir. Tüm köprülerin ortak paydalarından biri; çoğulcu ve katılımcı demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları kriterlerine uyumdur.
Türkiye, yakın zaman öncesine kadar Avrupa Konseyi’nin kuruluş hedeflerine yönelik en çok katkıda bulunan üye devletlerden biri olmuştur. Avrupa Konseyi ile istikrarlı işbirliği de, Türkiye için demokratik gelişimin güvencesidir.
Türkiye’nin Avrupa Konseyi zemininde etkin oyuncu rolünü sürdürmesi, aynı zamanda, daha geniş tabloda Avrupa Birliği dahil Batı ile ilişkilerinin güçlenmesi bakımından da önem taşıyacaktır. Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin güçlü olduğu dönemlerde diğer siyasi coğrafyalar ile ilişkilerinin de daha yüksek verimlilik düzeyine ulaştığı hatırlanmalıdır.
Avrupa Konseyi ile çatışmanın, işbirliğinde istikrarın zehirlenmesinin, uluslararası alanda hedeflenen amaçlara yönelik aşılması güç ya da imkansız engeller oluşturacağı da akılda tutulmalıdır.
Her şeyden önemlisi, uluslararası normların ve yükümlülüklerin ötesinde, insan haklarına saygı, insanımız için, farklılıkların bir arada uyum içinde yaşayabilmesi için, demokratik hukuk devletinin istikrarlı sürdürülebilirliği için gerekli ...