23 Ocak 2021

Demokrasi kültürü, ABD’de değişim ve AB ile yeni sayfa

Demokratik güvenliğin sürdürülebilirliği, demokrasinin bağışıklık düzeyi ile orantılı direncine, sistemin oyuncularının demokrasi kültürünü anlama ve uygulamaya yönelik siyasi iradelerine bağlı. ABD’de gözlediğimiz durum, demokrasinin bağışıklığı konusunda umut verici

Önceki bir yazımızda "yıpranan demokrasi yeniden güçlenebilir mi?" diye sormuştuk. Gelişmiş katılımcı demokrasinin iyileşmesinin mümkün olduğunu belirtmiştik. Buna karşılık, güçler ayrılığı, denetim ve denge unsurları ile katılımcı niteliği yeterince gelişmemiş demokrasilerin sağlıklı dönüşünün daha uzun bir dönemi gerektireceğini de vurgulamıştık.

ABD örneği

Son aylarda ABD'de gelişen siyasi süreci heyecanla izledik. Demokrat Biden rahat bir farkla kazandı. Cumhuriyetçi Trump en yüksek oyla kaybeden başkan adayı oldu. Amerikan demokrasisini kaygı verici düzeyde aşındıran Trump, Biden'ın yemin törenine katılmadı. Biden, yıpranan demokrasiyi iyileştirme çabalarına hızla başladı. İç siyasette bölünmüşlüğün derinleşmesinin önlenmesi ve bir yandan da COVID-19 salgınının yıkıcı etkisi ile mücadele; dış siyasette ABD'nin çok taraflılığa ve kurallara dayalı uluslararası sisteme dönüşünün öncelikler olarak belirlendiğini görüyoruz.

Raydan çıkan trenin yeniden raya dönüşü kolay mı? Değil, ama mümkün. Kurumsal demokrasinin yerleşmiş olması ve çoğunluğun gelişmiş demokrasi kültürüne sahip çıkması koşulu ile ...

ABD'de bunun mümkün olabileceği görülüyor, en azından iyimser olmak için yeterli neden var. Güçlü bir kurumsal demokratik yapı ve işleyiş olduğunu, kişisel siyasi hesapların kurumsal demokrasiyi rayından çıkaramadığını gördük. Trump'ın seçim sonuçlarını lehine çevirmeye yönelik girişimleri demokratik hukuk sistemini aşamadı. Yerleşik kurumsal demokrasi, güçler ayrılığının aşındırılmasına izin vermedi. Denge ve denetim sistemi demokratik güvenliği koruyacak yönde işledi. Demokrasinin katılımcı niteliği, sisteme saldıran kesimin girişimlerini sonuçsuz bırakabildi.

Önemli diğer unsur, gelişmiş demokrasi kültürüne sahip çıkılması ... Katılımcı demokrasiyi tüm unsurları ile anlamak, sahip çıkmak ve uygulama iradesine sahip olmak, sürdürülebilir demokratik güvenliğin olmazsa olmaz koşullarından biri, belki de en önemlisi. Biden'ın yemin töreni sonrasında, 1993'ten bu yana ABD'yi yöneten Trump dışındaki üç eski Başkan'ın, Demokrat Clinton, Cumhuriyetçi Bush ve Demokrat Obama'nın, birlikte CNN televizyonuna verdikleri mülakatın, ABD'de demokrasi kültürünün düzeyinin ve Trump'ın yıprattığı demokratik yapının yeniden güçlendirilebileceğine ilişkin iyimserliğin simgesel göstergesi olduğunu düşünüyorum. Üç eski başkanın, aralarındaki siyasi yaklaşım farklılıklarına karşın, ortak bir demokrasi kültürü temelinde Biden'ın çabalarına güçlü ifadelerle destek dile getirme olgunluğunu göstermeleri, demokratik güvenliğin sürdürülebilirliğinin güvencesi olarak görülmelidir. Benzer direnci, diğer gelişmiş olduğunu öne süren ama otoriter eğilimli popülizm tehdidi ile karşılaşan demokrasilerin de göstermelerini dileyelim.

Demokrasi, farklılıkların barış içinde bir arada yaşayabilmesinin kurallarını belirler. Uzlaşıya dayanır. Bu seçimleri kazananlar için de geçerlidir. Siyasi, sosyal, kültürel ya da ekonomik farklı konumları ya da hedefleri olanların beklentilerinin de çoğulculuk anlayışı ile siyasi karar sürecinde dikkate alınmasına fırsat verir. Doğallıkla, ulusal güvenlik ya da kamu düzeni ve sağlığı bakımından ihtiyaç duyulan sınırlamalar, durumun gerektiği ölçüde, orantılı olarak ve yasa ile belirlenebilir.

Önemli olan, demokrasinin ve hukukun, geniş siyasi hedeflerin dışına çıkılarak, dar siyasi hedeflerin aracı durumuna getirilmemeleri. İşte bu nedenle, güçlü kurumsal demokrasinin ve gelişmiş demokrasi kültürünün geniş kesimlerce anlaşılması ve benimsenmesi, siyasi istikrarın, sosyal huzurun ve ekonomik refahın temel direkleridir.

Türkiye örneği

Türkiye, küresel sistemin belki de en zor siyasi coğrafyasında yer alan önemli bir aktör. Karadeniz, Kafkasya, Orta Doğu, Akdeniz, Ege, Balkanlar ve Doğu Avrupa'nın ortasında, geniş Avrupa'nın parçası. Tüm bu coğrafyalarla ilişkileri birbirinin karşıtı olmak zorunda değil, birbirini tamamlayıcı olabilir. Buna yaklaşıldığı ya da uzaklaşıldığı dönemler var.

Önemli olan; bilgili, deneyimli ve sağduyulu profesyonel diplomasinin desteğiyle, siyasetin önündeki zorlu satranç tahtasında zamanında doğru hamleleri yapabilmesi. Bunun için, geniş ulusal çıkarlar dar siyasi hedeflerin önüne geçmeli ve kurumsal demokrasinin işleyişi güçlendirilmeli.

Türkiye son yıllarda içeride ve dışarıda zor sınamalar ile karşılaştı. Demokrasilerde zemin bulamaması gereken bir darbe girişiminin sonuçsuz kalsa da demokrasiyi yıpratıcı etkilerini yaşadı, yaşamaya devam ediyor.

Günümüze gelelim ... "Avrupa Birliği Türkiye'nin gündeminde öncelikli konu", "geleceğimizi Avrupa'da görüyoruz ve bunu birlikte inşa etmek istiyoruz", "Avrupa Birliği ile yeni sayfa açmak istiyoruz" ... Bunlar üst siyasi düzeyde ortaya konmuş doğru hedefler. Ulusal çıkarlarımıza uygun olduğu gibi, bölgemizde ve uluslararası düzeyde barış, güvenlik ve istikrara hizmet edecek hedefler. Tarihe baktığımızda, Türkiye'nin Batı ile işbirliğinin istikrarlı olduğu dönemlerde, diğer siyasi coğrafyalar ile ilişkilerindeki etkisinin de yüksek olduğunu görürüz. Tersi de geçerli, Doğu üzerindeki etkisi, Batı ile ilişkilerinde de güçlü yansıma yaratmıştır.

Avrupa ile ilişkileri yeniden rayına oturtmanın temel koşulu, demokratik hukuk devleti standartlarına uyum. Gerçekte bu standartlar son 75 yılda Türkiye'nin de yapıcı ve önemli katkıları ile geliştirildi. Türkiye, Birleşmiş Milletler'in ve Avrupa Konseyi'nin kurucu üyeleri arasında, NATO üyesi, Avrupa'da Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın aktif katılımcısı, Avrupa Birliği'ne aday ülke. Tüm bu konumlar, demokratik hukuk devleti ilkesini benimsemiş olmasının da sonucu.

Türkiye'de hukuk sistemi, uluslararası ve Avrupa insan hakları hukuku ile, tam olmasa da, büyük ölçüde uyumlu. Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, uluslararası yargı kararları, Anayasamız uyarınca Türk hukukunun parçası. İç hukuk ile uyumsuzluk durumunda, uluslararası sözleşmenin uygulanması, Anayasa'nın hükmü. 2004'te Anayasa'nın 90. maddesine eklenen bu hüküm, modern bir yaklaşımın sonucu.

Öncelik, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerin de dahil olduğu mevcut hukukun etkinlikle uygulanması. Mevcut hukukun uygulanması için reform gerekmez. Reform, hukukumuzun uluslararası standartlar bakımından eksik yönlerinin tamamlanması için gerekli. Bir yandan mevcut hukukun etkinlikle uygulanmasına ilişkin önlemler alınırken, bir yandan da hukukumuzda eksik yönlerin tamamlanmasına yönelik reform yapılabilir. Bunun için ilgili kurumlarımızda yeterli bilgi birikimi var. Ayrıca, Avrupa Konseyi gibi ilgili uzman uluslararası ya da bölgesel kuruluşlar ile danışmaların sürdürüldüğünü de biliyoruz.

Avrupa ile ilişkilerin yeniden rayına oturtulması doğru bir hedef. Bu çerçevede, Avrupa'nın da payına düşen rol var; dengeli, ölçülü kapsayıcı yaklaşım. Dışlayıcı yaklaşımın sürmesi durumunda ilerleme beklenemez.

Ama asıl rol Türkiye'nin. Demokratik hukuk devleti olmanın gereklerini yerine getirmek; güçler ayrılığını korumak, denge ve denetim mekanizmalarını işletmek, katılımcı demokrasi zeminini güçlendirmek, çoğulculuğu desteklemek, bağımsız yargının etkin işleyişine müdahale etmemek. Özetle, demokrasi standartlarına uymak, öncelikle mevcut hukuku uygulamak, bir yandan da hukuktaki eksiklikleri gidermek amacıyla reform çalışmalarını sürdürmek. Bu bağlamda, Avrupa Konseyi ile oluşturulan Çalışma Grubu'nun geliştirdiği önerileri, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu'nun tavsiyelerini uygulamaya yansıtmak.

Söylem doğru olsa da tek başına yeterli olmaz, somut ve ikna edici eylemle tamamlanmazsa sonuç alınması beklenemez.

"Hem S-400 sistemine sahip olmanın ve aynı zamanda F-35 sistemine dönmenin mümkün olamayacağı" gibi, bir yandan Avrupa Birliği ile yeni sayfa açmayı istemek ve aynı zamanda AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamamak, geliştirilmesine katkıda bulunduğumuz ve taraf olduğumuz demokratik hukuk devleti standartlarına uymamak, sonuç alınabilir bir siyasi yaklaşım olmaz.

Yazarın Diğer Yazıları

Siyaset işkence yasağına sahip çıkmalı

Geçmişte ve bugün birçok ülkede siyasetin isterse işkence yasağına sahip çıkarak hızlı ve görünür ilerleme sağladığı biliniyor. “İşkenceye sıfır tolerans” ilkesinin yalnız sözde değil, uygulamada da gerçekleşmesi, demokratik istikrarın kalıcı olmasını sağlayacaktır

BM Komisyonu: Filistin’de ve İsrail’de uluslararası hukuk ihlal edildi

Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı’nın haklarında talep ettiği tutuklama müzekkerelerinin onaylanması durumunda, İsrail Başbakanı ve Savunma Bakanı yargılanmak üzere aranıyor durumuna düşecekler ve Roma Statüsü’ne taraf ülkeleri ziyaret edemeyecekler

İsrail Soykırım Sözleşmesi’ni aştı

Uluslararası hukuk İsrail’in yarattığı vahşeti tanımlamakta yetersiz kaldı. Yeni bir normatif yapı ihtiyacı bile tartışmaya açılabilir. UAD ve UCM kararları yönlendirici olacak. Hukuk üstünse cezasızlık olmaz. Cezasızlık varsa hukuk üstün değildir. Bakalım uluslararası siyaset hukukun üstünlüğünü tanıyacak mı?

"
"