Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve ne yazık ki ikinci ayını tamamlamak üzere olan savaşa ilişkin gözlemlerimi ve kaygılarımı önceki üç yazımda anlatmıştım. Savaşın mazereti olmaz. İnsani değerlerin, hukukun ihlalidir. Diplomasiye fırsat verilmeli, caydırılmalı, önlenmelidir. Önlenemezse hemen durdurulmalıdır. Sorumlular hukuk önünde hesap vermelidir.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve savaş, uluslararası hukukun vahim bir ihlalidir. Yol açtığı insani trajedi kabul edilemez. Ne yazık ki üzülerek gözlemeye devam ettiğimiz “olası” savaş suçlarının, insanlığa karşı suçların sorumluları, uluslararası yargı önüne çıkarılmalıdır. “Olası” dedim, çünkü eylemlerin bu kapsama girdiklerine karar verecek olan, toplanacak veriler temelinde yetkili yargı mekanizmalarıdır. Siyasi makamlar değil ... Bu yaklaşım “soykırım” iddiaları için de geçerlidir. Uluslararası hukukun istikrarı ve etkinliği için buna saygı duyulmalıdır.
Hukuksuzluğa hukuksuzluk ile karşılık verilmemelidir. Hukukun siyasileştirilmesi ve çifte standart uygulanması, istikrarlı uluslararası barış ve güvenlik sisteminin başlıca düşmanları arasındadır. Kısa dönemli siyasi hesaplar ve popülist söylemler için stratejik hedeflere zarar verilmesinden kaçınılmalıdır.
BM iflas etmedi
Uluslararası toplumun başarısız olduğu neredeyse her durumda, en kolayı Birleşmiş Milletler’i (BM) suçlamak, işe yaramadığını, iflas ettiğini öne sürmek. Ne kolay!
Ne yazık ki, bilgiye, araştırmaya dayanmayan, zihinsel tembelliğin sonucu slogan düzeyinde söylem, kolaycı yaklaşım. Daha da kötüsü, siyasi aktörlerin kendi kısır hedeflerini ve beceriksizliklerini saklamaya yönelik popülizm, çağımızın en tehlikeli silahı ...
BM’yi yetersiz bulanların kaçı eline BM Antlaşması’nı almış ya da kapağını açmıştır? Bırakın tümünü okumayı, kaçı giriş bölümüne göz atma zahmetine katlanmıştır, BM’nin faaliyetlerini ve uluslararası topluma katkılarını incelemiştir?
BM’nin ne olduğuna, ne olmadığına bakalım ...
76 yıldır 1945 doğumlu BM sisteminde yaşıyoruz. Küresel düzeyde tek diyalog forumu. BM Genel Kurulu; 193 üye devletin bir araya gelebildiği organ. BM Güvenlik Konseyi; barış ve güvenliğin sürdürülmesinden sorumlu, hukuken bağlayıcı karar alabilen yapı. Genel Sekreter’in başında olduğu Sekreterya, üye devletlerin aldığı kararları uygulamakla yükümlü mekanizma.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres
Temel amaç; insan hakları ve adalet temelinde barış ve güvenliğin korunması, sağlanacak istikrar ortamında sürdürülebilir kalkınma amaçlarına yönelik ilerleme ...
Yöntem; çok taraflı diyalog yoluyla uzlaşı, ortak değerler temelinde hukuken bağlayıcı normatif yapı ve denetim sistemi. Yani; çok taraflılık ve kurallara dayalı sistem.
Hukuki dayanak; BM Antlaşması (1945), İnsan Hakları Evrensel Bildirisi (1948), sözleşmeler ve denetim organları, Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul kararları, uluslararası yargı içtihadı (Uluslararası Adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi, gerektiğinde kurulan özel mahkemeler).
BM devletler üstü, karar alan değil, devletlerin aldığı kararları uygulayan bir yapı. Kararların uygulanma etkinliği, gereken kaynakların üye devletler tarafından sağlanmasına bağlı.
Devletler bir çatışmanın önlenmesi için barış gücü oluşturulmasına karar verir ve sonra gereken silahlı gücün oluşturulmasına katkıda bulunmazsa, BM ne yapsın? Kendi silahlı gücü yok ki!
Devletler BM’ye insani yardım sağlanması talimatı verir, sonra bunun için gerekli mali kaynağı sağlamazsa, BM ne yapsın? Üye devletlerin katkılarından başka gelir kaynağı var mı?
BM’nin yapabildikleri ve yapamadıkları
Savaşların önlenerek barış ve güvenliğin korunması, BM’nin temel hedefi, ama tek işlevi değil. Bugüne kadar gerçekleşen BM barış gücü operasyonları BM’nin imkan verildiğinde yapabileceklerinin göstergesi.
BM’yi kolaycı yaklaşımla eleştirenler; BM’nin hukuk, insan hakları, insani hukuk, insani yardım, mülteciler ve göçmenler, ekonomik ve sosyal konular, sürdürülebilir kalkınma hedefleri, terörizmle mücadele ve iklim krizi gibi alanlarda 76 yıldır yapabildiklerine bakabilseler, sözlerini geri alırlar mı?
İnsan Hakları Konseyi ve sözleşme denetim organları dahil BM insan hakları mekanizmaları aracılığıyla sağlanan sonuçlar görmezden gelinebilir mi?
BM’nin çok sayıda uzmanlık kuruluşu var. Birkaçını hatırlayalım:
Dünya Sağlık Örgütü (WHO); Dünya Gıda Programı (WFP); Gıda ve Tarım Örgütü (FAO); Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO); Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO); Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ...
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ve İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’nin (OCHA) son Ukrayna krizi dahil dünyanın çeşitli bölgelerinde yaptıkları ilgi duyanlar için incelemeye değer olabilir.
BM temel organları ve uzmanlık kuruluşlarının sürdürdükleri faaliyetler, BM’nin uluslararası sistem için merkezi yerinin anlaşılması bakımından önemli.
Aynı şekilde, BM’nin yeteneklerinin elvermediği alanların ve sonuç alınamamasının nedenlerinin belirlenmesi de önemli.
BM’nin reformu gerekli mi? Evet. Zaten bu konuda çalışma devam ediyor. Sonuç alınmasının kolay olmayacağını biliyoruz.
BM Güvenlik Konseyi’nin yapısının değişmesi, bu sürecin en zor unsuru. Ayrıca, bir anlamda “Pandora’nın Kutusu”. Çok zor ama diyelim ki daimi beş üye razı oldu ve Güvenlik Konseyi’nin yapısı yeniden düzenlenecek. Konsey genişleyecek mi, kim yeni oluşacak yapıya dahil olacak, bu konuda uzlaşı sağlanabilecek mi ...
BM’yi yetersiz ya da işe yaramaz bulanların somut önerilerini de ortaya koymaları gerekir.
BM uluslararası siyasetin sahnesi
Bana göre, BM uluslararası siyasetin sahnesi. Dekor ve kostümler hazır, senaryo da var. Bunların geliştirilmesi değerlendirilebilir. Ama mevcut sahne, dekor, kostüm ve senaryoda performansın başarısızlığının sorumluları oyuncular. Oyuncular iyi olsalar seyirciyi memnun edecek performans sergilenebilir. Belki senaryoyu anlayamamış başarısız oyuncuları eğitmekle işe başlayabiliriz.
BM sisteminin temel sütunları yerinde duruyor. Bunları korumalıyız. Evin içinde bazı onarımlar yapılabilir. Ama evi yıkmaya kalkarsanız, yenisini yapmak muhtemelen imkansız olur, yaratılacak kaosun önlenebilmesi güç olur.
Diyalog forumundan dışlamak çözüm mü?
Kurallara uymadığı belirlenen devletleri uluslararası ya da bölgesel kuruluşlardan dışlayarak diyalog zemininin dışında bırakmanın doğru bir yaklaşım olup olmadığı bence yeniden değerlendirilmelidir.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının Avrupa Konseyi (AK) standartlarını ihlal ettiği kuşkusuz. İyi de Rusya’nın AK üyeliğine son vermenin yararı nedir, cezalandırmak mı? 1990’dan sonra eski Varşova Paktı üyelerinin ve Rusya dahil eski Sovyet cumhuriyetlerinin AK’ya üye yapılmalarının amacı neydi? Diyalog yoluyla uzlaşı, ortak hukuk alanı, hukuken bağlayıcı ve denetlenebilen sözleşme sistemi, demokrasi ve hukuk standartlarının geliştirilmesi. Şimdi AK’da bu konularda diyalog içinde olabileceğiniz, taleplerde bulunabileceğiniz, standartlara uyumunu denetleyebileceğiniz Rusya yok artık. AK standartlarına uymayan diğer devletleri de üyelikten çıkaralım mı? Belki demokrasi, hukuk ve insan hakları standartlarının geliştirilmesinde küresel ölçekte öncü rol oynayan AK’yı dağıtmayı da düşünebiliriz.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ve sürdürdüğü savaşın uluslararası hukukun vahim bir ihlali olduğunu ve uluslararası yargı önünde hesap verilmesi gerektiğini her fırsatta vurguluyorum. Yine de Rusya’nın BM İnsan Hakları Konseyi üyeliğinin askıya alınmasının da yeniden değerlendirilmesinin yararlı olacağını düşünüyorum.
Hukuku ve standartları ihlal eden her devleti aynı şekilde diyalog zemini dışında bırakmak, uzlaşı imkanlarını daraltır, çatışma potansiyelini daha da yükseltir.
Gelecekte Rusya’sız bir dünya düşünüyorsak, o zaman ben yaklaşımımı yeniden değerlendiririm. Rusya’sız bir dünya mümkün mü?
Ulusal düzeyde olduğu gibi uluslararası hukukta da yaptırım mekanizmaları var. Bunlar etkin işletilebilir. Tarihte ve yakın geçmişte örnekleri var.
Yanlışlar dizisi
Ne yazık ki bir yanlışlar dizisi izlemeye devam ediyoruz.
Daha önce de sormuştum; 24 Şubat öncesinde diplomasiye fırsat verilse savaş önlenebilir miydi? Cevabı kesin olarak bilemeyiz, ama diplomasiye yeterince fırsat verilmediği kuşkusuz.
Büyük yanlış; Rusya’nın işgal amacıyla Ukrayna’ya saldırısı ve iki aydır devam eden savaş. BM sisteminin kuvvet kullanımını yasaklayan ve üye devletlerin siyasi bağımsızlığını koruyan temel ilkesinin, uluslararası hukukun vahim ihlali. Büyük bir insani trajedi. En büyük zararı gören masum siviller, Ukrayna halkı.
Yine yanlış; savaşı hemen durdurmanın yollarını aramak yerine savaşın tırmanmasına yol açan masum sivillerin yaşadığı insani trajediyi derinleştiren popülist hedefler ve uygulamaların sürdürülmesi.
Keşke bunlar yaşanmasaydı, ama olan oldu, şimdi hemen savaşı durdurmanın yolu aranmalı, sonrası için müzakere zemini hazırlanmalı.
Son söz
Geniş tabloya bakarsak; bu savaş uluslararası sistemin çok kutupluluğa yönelik evriminde, kilit oyuncuların güç ve etki alanları mücadelesinde uzlaşı sağlama konusunda yeterli siyasi iradeye sahip olmamalarının sonucu.
Yazık; Ukrayna halkı büyük bir insani trajediye maruz kaldı, Ukrayna ekonomisi ve altyapısı büyük yıkıma uğradı, savaşın küresel ekonomi üzerindeki yıkıcı etkileri görülmeye başlandı.
Şimdi yapılması gereken; savaşın hemen durdurularak insani trajedinin daha da büyümesine ön alınmasıdır.
Popülizm çağımızda kalıcı barış ve güvenliğin en büyük düşmanıdır. Savaşı fırsat görüp çıkar sağlamaya çalışmak gibi popülist hedeflere hizmet edecek siyasi yaklaşımlardan kaçınılmalıdır. Savaşın tırmanmasından kim yarar elde ediyorsa, “savaş suçlusu” sayılmalıdır.
Çözüm için üç kavramın kilit nitelik taşıdığını düşünüyorum: Hukuk, diplomasi ve “realpolitik”.
BM barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik müzakereler için tek küresel forum niteliğini korumaya devam etmektedir.