21 Haziran 2021

Avrupa Konseyi dizisi (1): Ortak değerler ve hukuk

Batı’nın örgütlenmesi ve dayanışmasının temel çerçevesi; demokrasi, hukuk ve insan hakları alanında buluşulabilen ortak değerlerdir. Türkiye bu alanın parçasıdır, dışında kalmamalıdır. BM, Avrupa Konseyi ve NATO, Türkiye’yi bu alana bağlayan üç ana köprüdür...

Türkiye’yi uluslararası toplumla bütünleştiren, çok taraflı diplomasi düzleminde dış siyasetinin temel güvencelerini oluşturan üç ana köprü var: Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Konseyi (AK) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı (NATO). Başka köprüler de var. Ama onlar bölgesel ya da dönemsel önem taşısalar da ana köprü niteliğine sahip değiller; ya da ana köprü niteliği taşısalar da güncel olarak işlevsellikleri askıya alınmış.

Avrupa Birliği (AB)? Avrupa'da ekonomik ve siyasi birlik düşüncesiyle başlayan, uluslararası barış, güvenlik ve refaha katkıda bulunmayı hedefleyen önemli bir proje. "Brexit" sonrası 27 üye devlet kaldı. Zaman içinde yapılan stratejik yanlışlar, bırakın küresel düzeyi, bölgesel düzeyde bile önemli aktör olma kapasitesinin zayıflamasına yol açtı. Yanlışlardan dönebilirse, tutarlı bir strateji belirleyebilir ve uygulayabilirse, uluslararası siyasette rolünü güçlendirebilir. Geciken tam üyelik başvurusu ile zaman kaybeden, belki de önemli bir fırsatı kaçıran Türkiye için ana köprülerden biri olma adaylığı devam ediyor olsa da şimdilik geçişe kapalı. Umarız yıkılmaz. Geçişe açılır mı, izleyeceğiz ...

Desen: Selçuk Demirel

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Soğuk Savaş dönemi bölünmüşlüğünün sona erdirilmesi sürecinde karşıt bloklar arasında diyalog forumu olarak önemli bir işlev yerine getirdi. Bugün 57 katılımcı devlet var. Güncellenen görev yönergesi; güvenlik, ekonomi ve insan hakları konularını kapsıyor. Avrupa'da bölgesel çatışmalara çözüm bulma çabalarına katkıda bulunuyor. Ancak, kuruluşu bir sözleşmeye dayanmadığından yükümlülüklerin hukuki bağlayıcılığı yok. Diyalog ve müzakere forumu olarak kriz yönetimlerinde rol alıyor. Türkiye başlangıçtan bu yana aktif katılımcılar arasında. Bu bağın ve etkin katılımın sürdürülmesi önemli.

Bu yazı dizisinde, Türkiye'yi uluslararası toplum ile bütünleştiren üç ana köprü bağlamında, özellikle Avrupa Konseyi ile ilişkilerinde istikrarın sürdürülmesinin önemini ele alacağız. Önce BM ve NATO'ya bakalım.

Birleşmiş Milletler

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı'nın örgütlenmesi ve dayanışmasının temel çerçevesi, demokrasi, hukuk ve insan hakları alanında buluşulabilen ortak değerlerdir. Bu bağlamda, çok taraflı diyalog sonucunda geliştirilen ortak hukuk alanı, kurallara dayalı sistemi oluşturur. Diyalog ve geliştirilen kurallara saygı, gelecekte de var olmaya devam etmesi kaçınılmaz olan çıkar çatışmalarına karşın, küresel ve bölgesel ortak hedeflere yönelik ilerlemenin güvencesidir.

Bugün 193 üye devletten oluşan Birleşmiş Milletler'in varoluş felsefesi de bu anlayışa dayanır. BM Antlaşması'nda, sosyal adalet ve insan haklarına saygı, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasının temeli olarak tanımlanır. Özetle, "insan hakları ve sosyal adalet - barış ve güvenlik - istikrar ve kalkınma" zinciri, Birleşmiş Milletler sisteminin temel hedefidir.

Türkiye BM'nin kurucu üyeleri arasındadır. Başından beri BM sisteminin her boyutunda etkin rol oynamıştır. Çok taraflı diyalog zemininde kurallara dayalı küresel sistemin güçlenmesi hedefini benimseyen bir yaklaşım izlemiştir. 2009-2010 döneminde BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliği yapmıştır. Günümüzde 193 BM üyesi devlet içinde en yüksek sayıda mülteciyi barındıran ülkedir. 2013 yılında, uluslararası barış ve güvenliğe daha güçlü katkıda bulunma amacıyla, BM bütçesine yıllık katkısını gönüllü olarak kapsamlı şekilde artırmıştır. Bu gelişme, BM bütçesine yüzde 1'in üstünde katkıda bulunan üye devletlerin katıldığı, BM'nin bir danışma meclisi niteliği taşıyan Cenevre Grubu'na üye olmasına yol açmıştır.

Diplomasimiz bugün de 75 yıl önce kurulan sistemin güncel koşullara uyarlanmasına yönelik reform çalışmalarına katılmaktadır. Bunu yaparken, bir yandan da, çok taraflılık ve kurallara dayalı uluslararası sistemin güvencesi durumunda olan BM sistemine sahip çıkma konusunda öncü rol oynamalıdır. Geçmişte diplomasimiz bunu yapabilecek yeteneklere sahip olduğunu göstermiştir. Doğallıkla, geliştirilmesine katkıda bulunduğu ve uygulama yükümlülüğü üstlendiği normların ulusal düzeyde tutarlılıkla uygulanması da, hedeflenecek uluslararası rolün güvencesi olacaktır.

NATO

Bir siyasi-askeri ittifak olan ve bugün 30 müttefikten oluşan NATO üyeliği, temel ortak değerlerin paylaşılması koşuluna bağlıdır. Bu koşul kurucu belge Vaşington Antlaşması'nın giriş bölümünde tanımlanır. NATO müttefiklerinin BM Antlaşması'nın amaç ve ilkelerine bağlılıkları; demokrasi, bireysel özgürlükler ve hukukun üstünlüğünü güvence altına alma kararlılıkları vurgulanır.

İttifak'ın önceki dönem koşullarında askeri boyuta odaklandığı doğrudur. Buna karşılık, NATO 2030 belgesinde ve 14 Haziran'da Brüksel'de yapılan NATO Zirvesi Bildirisi'nde, uluslararası koşulların evrimi bağlamında, siyasi boyutun da ağırlıklı olarak öne çıktığını görüyoruz. NATO Brüksel Zirvesi nedeniyle bu konuda değerli analizler üretildi. İlgi duyanlar için Emekli Büyükelçi ve NATO Eski Genel Sekreter Yardımcısı Tacan İldem'in "NATO Zirvesi ve NATO 2030: Yeni çağ için birliktelik" başlıklı yazısını önerebilirim.

Türkiye, üye olduğu 1952'den bu yana NATO amaçlarına önemi yadsınamaz katkılarda bulunmuştur. NATO müttefiki olmanın Türkiye'ye sağladığı desteğin önemi de yadsınamaz. Önümüzdeki dönemde NATO ortak değerlerine bağlılığının gücü, Türkiye'nin uluslararası konumu bakımından da belirleyici olacaktır.

İzleyen yazılarımızda Türkiye'nin Avrupa Konseyi ile ilişkilerinin evrimini ele alacağız

Yazarın Diğer Yazıları

Azerbaycan’da seçim ve AKPM

Azerbaycan’da 7 Şubat’ta yapılan seçimlerde İlham Aliyev beşinci kez Cumhurbaşkanı seçildi. Öte yandan, AKPM Ocak toplantısında, Azerbaycan heyetinin yetki belgeleri onaylanmadı. Azerbaycan’ı AKPM dışında bırakan karar adil mi?

İsrail soykırım suçlaması ile yargılanıyor

İsrail Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım suçlaması ile yargılanıyor. Başvuruyu yapan G Afrika’nın ve sanık İsrail’in sunuşlarını yaptıkları duruşmalar tamamlandı. Divan kısa sürede ihtiyati tedbir talebine ilişkin kararını açıklayacak. Sonra esasa ilişkin incelemeye geçecek. Sonuç ne olsa da, İsrail’in soykırım suçlaması ile yargılanmış olması gerçeği değişmeyecek!

Soykırım kurbanının soykırım suçlusuna dönüşmesi

İsrail hükümeti Yahudi toplumu için yaşamsal önem taşıyan “Nazi soykırımı” kurbanı olma meşruiyetine ihanet etti. Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım davasında yargılanacak. Soykırım yaptığı belirlenirse, soykırım kurbanı soykırım sorumlusu olacak. İsrail ve Yahudi lobisi soykırım kurbanı olma meşruiyetini eskiden olduğu etkinlikte kullanabilecek mi?