05 Ekim 2023

Yönetilen fiyatlar ve somut bir istikrar programı

Türkiye’de kronik yüksek enflasyon yaşanıyor. Böyle bir ortamda kademeli ve “bekle gör” şeklinde yavaş gitmek ne kadar doğrudur?

İki gün önce TÜİK eylül ayı enflasyonunu açıkladı. Sonra da TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan Meclis’te TCMB’nin faaliyetleri konusunda sunum yaptı, milletvekillerinin sorularına yanıt verdi.

Burada amacım, yapılan sunumdan ve sorulara verilen yanıtlardan TCMB’nin yaklaşımı ve politikaları konusunda sonuçlar çıkarmak. TCMB, başkanın ağzından, enflasyon ve istikrar konusunda yeni şeyler söylüyor mu? Yoksa duyageldiğimiz açıklamaları tekrar mı ediyor?

Eldeki bilgi ve belgelerden anlıyoruz ki, TCMB Başkanı yeni bilgiler vermedi, farklı bir bilgilendirme yapmadı. Halbuki Türkiye’de enflasyon altında ezilenler artık somut ve hızlı işleyen bir programı gerekli görüyorlar. Eğer varsa böyle bir program, hem TCMB’nin itibarı, hem Türkiye’nin istikrarı için çok yararlı olacaktır.  

Hükümetin yönettiği ve yönlendirdiği fiyat artışları

TCMB Başkanı yeni ve belirsizliği azaltan bilgiler verdi mi sorusuna yanıt vermek üzere önce TCMB sitesinde bulunan Başkan Erkan’ın sunumunu ele alıyorum. Yapılan sunumda enflasyon konusunda şu saptamalar var.  

1. Yıllık TÜFE enflasyonuna en büyük katkıyı hizmet ve gıda sektörleri yapıyor. Doğrudur. Daha sonra yapılan başka bir saptama da şu: Hizmet enflasyonunda katılık devam etmektedir. Bu da doğrudur. Zaten bunlar birbirini tamamlayan ifadeler. Ancak şu bağlantılar eksik:

Birincisi, hizmet sektörü içindeki faaliyetlerin enflasyonu ile gıda enflasyonu karşılıklı etkileşim içinde. Örneğin, ulaştırma enflasyonu gıda enflasyonunu etkilediği gibi, gıda enflasyonu da lokanta-oteller gibi diğer hizmetlerin enflasyonunu yakından etkiliyor. Bu döngü genişleyerek sürüyor.

İkincisi, ulaştırma başta olmak üzere hizmetler enflasyonunu önemli ölçüde belirleyen hükümettir.

Öyleyse, Türkiye’de hizmet enflasyonunun devam ettiren hükümettir. Genel olarak enerji, özel olarak akaryakıt ve ulaştırma, kolay fiyat ve vergi artışlarının yapıldığı sektörlerdir.

Hükümet, bu fiyat (ve vergi) artışlarının enflasyonun ataleti üzerindeki etkisini dikkate almıyor. Başkan Erkan’ın sunumunda, biraz çekingen biçimde, akaryakıt fiyat artışlarının enflasyon yayılımını arttırdığı ifade ediliyor. Ama bu kadar.

Aslında, Türkiye’de enflasyonun, hükümetin yönettiği ve yönlendirdiği fiyatlarda yaptığı artışlarla sürdüğü beş yıl önceki bir TCMB raporunda belirtilmişti. Enflasyon Raporu 2018 II’de (Kutu 3.1) şu vurgulama vardı:

Hükümetin yönettiği ve yönlendirdiği fiyat artışlarının doğrudan ve dolaylı etkileri, enflasyonun yüzde 60’ını açıklamaktadır.

Ayrıca bu fiyatların, daha önce de zaman zaman belirttiğim gibi, önemli bir sinyal etkisi de vardır. Enflasyon beklentilerini de büyük ölçüde etkilemektedir.

Enflasyonun belli bir dönemdeki düzeyini, bu dönemdeki fiyat artış sıklığı ve fiyat artış büyüklüğü belirler. Fiyatlama davranışlarını da böyle özetleyebiliriz. Hükümetin kontrolü altındaki fiyatlardaki değişmeler diğer fiyat değişmelerinin sıklığına ve büyüklüğüne rehberlik de ediyor.

Hükûmetin fiyatları yükselterek uyguladığı “enflasyonu düşürme” veya “istikrar programı” yaklaşımının önemli bir sonucu, gelir ve tüketim dağılımını çok bozmak olmuştur. Halbuki, yüksek gelirlilerin gelirleri ve/veya servetleri geçici bile olsa vergilenebilirdi. Böyle bir vergileme ile kaynak yaratılması için ortam da hazırdı. Ancak hükûmetin tercihi farklı oldu. 

2. Sunumda, daha makro düzeyde saptamalar da yer alıyor. Birbiriyle ilişkili iki saptama şöyle: Birincisi, tüketim eğilimi yüksektir, ikincisi arz durağan, ama talep canlı seyrediyor. Talep neden yüksek ve canlı seyrediyor? Sunumda bu sorunun doyurucu bir yanıtı yok.

Halbuki yanıt basit; enflasyon beklentileri yüksek ve politika belirsizliği var. Ayrıca, tüketimini sürdürebilenler, enflasyondan daha az etkilenmiş, görece yüksek geliri olanlardır.

3. Bir başka saptama “aşırı canlı iç talep, cari dengeyi de bozmaktadır.” Talep aşırı canlı mıdır, sanmıyorum. Ancak talep vardır ve nedeni de bellidir. Zaten yapısal olarak ithalata bağımlı olan üretim ve tüketim yapısı, döviz kurunun yükselmeye devam edeceği beklentisiyle ithalat talebini arttırıyor.

Diğer yandan Türkiye’de verimlikte tıkanma yaşanıyor. Önemli bir nedeni nitelikli işgücünün olmayışı veya giderek azalmasıdır. Bu tıkanmalar da özellikle teknoloji atılımı yapamayan sektörlerin ihracatını olumsuz etkiliyor. Sonuçta büyük cari açıklar oluşuyor.

4. Birbiriyle ilişkili olan iki saptama şöyle: Birincisi, “enflasyonun ana eğilimi 2023 Eylül ayı itibarıyla yavaşlamaya başlamıştır.” İkincisi, “dezenflasyon süreci 2024 yılında başlayacaktır.” Enflasyonun hızı eylülde düştü, daha da düşecek demek oldukça iyimser bir ifade.

Bir aylık gelişmeye bakarak bunu söylemek zor. Zaten yüzde 10’lara yaklaşan aylık fiyat artışları ile Türkiye ekonomisi sürdürülemez olduğuna göre, yüzde 5’e yaklaşan enflasyonun hızını yüksek görmemiz gerekir.

Genel olarak, dezenflasyon sürecinin 2024 Haziran, Temmuz döneminde hızlanacağı da söyleniyor. Burada yine “baz etkisi”ne bir yaslanma olduğunu görüyorum. Şöyle ki:

Enflasyon 2023 Haziran, ama özellikle Temmuz ve Ağustos aylarında çok yüksek olduğu için, bu aylar 2024 yıllık enflasyon hesabında devre dışı kalacağından, 2024 yaz aylarında enflasyon önemli bir baz etkisi ile düşecektir.

Vurgulamak gerekir ki, yönetilen ve yönlendirilen fiyat artışlarıyla istikrar sağlamaya çalışmak sürdürülebilir değildir ve de risklidir. 

Sorular ve istikrar programı

Başkan Erkan’a “128 milyar dolarlık kayıp rezerv” ve “KKM’nin sonu”na ilişkin sorular soruluyor. Ancak benim için önemli olan TCMB’nin politika faizi kararları ve bu kararlardaki belirsizlik ile ilgili sorulara verdiği yanıttır. Erkan şöyle diyor:

“Faiz oranı 100 baz puan, 500 baz puan artırıldı' diye kamuoyuna açıklanan rakamın gerisinde günler ve belki aylar süren alanında en iyi uzman teknik arkadaşların çalışmaları var. Kendisiyle yakın çalışan ve benim de tanıdığım herkes bilir ki Sayın Cumhurbaşkanımız, bilime olağanüstü değer ve önem veren bir liderdir.”

Bu kadar ciddi ve teknik bir meselede detaylı çalışılıyor. Sayın Cumhurbaşkanı beni TCMB başkanı olarak atadığında, 'TCMB'nin kanununa uygun şekilde fiyat istikrarını sağlayın, hayat pahalılığını bu milletin gündeminden çıkarın' şeklinde talimat vermişti.”

“Bu talimatı bir kere aldık ve onun doğrultusunda yolumuza devam etmekteyiz. Arkadaşlarımın çalışmaları büyük titizlikle, teknik çalışmayla ilerliyor. Buna gölge düşürmek istemeyiz." 

Başkan Erkan, “kademeli ve düşük hızda gitmemizin nedeni de bu teknik çalışmalardır” diyor.

Merkez Bankası Başkanı Erkan'dan "128 milyar dolar nerede?" sorusuna cevap -T24 (3 Ekim 2023)

Böyle tepkili ve “teknik” vurgulamalı bir yanıt yerine, bu çalışmaların içeriğinden ve bulgularından söz etse daha uygun olmaz mıydı? Başkan Erkan’ın bu çalışmalardan sanki sır gibi söz etmesi de yadırgatıcı. Tüm merkez bankalarının yaptığı gibi, bu “teknik” çalışmalara temel teşkil eden modeller sonuçları ile açıklanabilir. Hatta açıklanmalıdır.

İzlenimim şudur; somut bir istikrar programı oluşmamış olduğu için ve hala politika faizi  konusunda sınırlamalar ve belirsizlikler olduğu için böyle yanıtlar veriliyor. Halbuki paylaşabilmek tüm ilgili tarafları rahatlatacaktır.

Bir de şu nokta önemli; Türkiye’de kronik yüksek enflasyon yaşanıyor. Böyle bir ortamda kademeli ve “bekle gör” şeklinde yavaş gitmek ne kadar doğrudur? Zaten yapılması gereken, hızla sonuç almaya odaklı bir program uygulamaktı. Ancak anlaşılan dış finansman ayağı olmayınca, böyle bir program uygulaması yapılamadı. 

Yazarın Diğer Yazıları

Kamuda tasarruf paketi ve yapısal reformlar

"Kamuda tasarruf ve verimlilik" paketleri veya genelgeleri çok sayıda var ve fazlasıyla var. Ama sorun şurada ki, bu paketler veya genelgeler sözde kalıyor, bunlara iktidarın kendisi uymuyor. Veriler ortada: 2021'den bu yana hemen tüm harcama kalemleri katlanarak artmıştır

Yoksulluğun, eğitimsizliğin ve kadına ayrımcılığın gittiği yer: “Araplara Satılan Kızlarımız”

Kıbrıslı Türk kızları... Yaşları çoğunlukla 12-14 arasında. Satışların 1918-1919’da başladığı anlaşılıyor ve 1950’ler sonuna kadar sürüyor. Toplam sayıları yaklaşık 5 bin tahmin ediliyor. Gittikleri yerlerden çok acı, üzücü haberler geliyor

Tasarruflar ve geleceğimiz

Adı “Milli Eğitim” olan bakanlık, eğitim, öğretim diyemiyor da maarif diyor. İçerik diyemiyor, müfredat diyor. Amaç, seçilen kelimelerle bile tarihi geri döndürmek