TCMB dün kısa vadeli politika faizini değiştirmedi ve yüzde 45'te bıraktı. Bu faiz oranı Türkiye ekonomisinde istikrarı sağlamak için doğru bir oran mıdır? Bu soruya yanıt vermek için fiyat istikrarsızlığını ve özellikle faizi etkileyen unsurları dikkate almamız gerekir.
Faizi etkileyen birçok unsur var ama beklenen enflasyon bu unsurların en önemlilerinden birisidir. Beklenen enflasyon ile faiz karşılıklı etkileşim içindedir. Geçen yazıda beklenen enflasyonun, diğer değişkenler yanında, tüketicilerin algıladığı enflasyondan etkilendiğini açıklamıştım.
Bu açıklamada AB (Euro bölgesi), ABD ve Japonya verilerini kullanmıştım. Enflasyonun hızlı yükseldiği dönemlerde ve ertesinde algılanan enflasyon bir süre daha yüksek seyrediyor. Algılanan enflasyon yüksek ise, beklenen enflasyonun da yüksek kaldığını birçok çalışma gösteriyor.
Kısacası, enflasyonu resmî olarak düşük açıklasanız da, tüketiciler kendi algıladıkları enflasyona göre beklenti oluşturuyorlar. Bu konuda Arjantin ve Yunanistan deneyimleri önemlidir.
Bu yazıda, bulabildiğim verilerle, Türkiye'de tüketicilerin algıladığı ve beklediği enflasyonu ve politika ile ilişiklerini açıklamaya çalışıyorum. Beklenen enflasyon konusunda diğer ülkelerden farklı ve olumsuz sonuçların çıktığını belirteyim. Önce yine AB ve ABD verilerine bakalım.
AB ve ABD'de algılanan ve beklenen enflasyon
Şekil 1'de ABD'de açıklanan resmî ve tüketicilerin algıladığı yıllık (geçmiş 12 aylık) enflasyon ve 12 ay sonrası için beklenen enflasyon birlikte yer alıyor. Algılanan ve beklenen enflasyonu, MSC (Michigan Surveys of Consumers) tüketici anketinden ve Federal Reserve Board üzerinden aldım.
Kaynak: MSC ve Federal Reserve Board / Not: Şekilde algılanan ve beklenen enflasyonun ortanca değerleri yer alıyor
Bu şekildeki birkaç önemli noktayı belirtelim.
1) Beklenen enflasyon, algılanan enflasyon gibi, enflasyonun düşük olduğu dönemlerde açıklanan resmî enflasyonla birlikte seyrediyor.
2) Buna karşılık beklenen enflasyon, açıklanan ve algılanan enflasyon kadar yükselmiyor. Bu da enflasyona karşı politika uygulayan kurumlara ve iktidara bu bakımdan güvenildiğini gösteriyor.
3) Diğer yandan beklenen enflasyon, önemli ölçüde algılanan enflasyona paralel seyrediyor.
AB ülkelerinde durum nedir? Şekil 2'de öncelikle 6 Euro bölgesi ülkesinde (Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Hollanda, Belçika) açıklanan resmî enflasyonun ağırlıklı ortalaması yer alıyor. Ayrıca tüketicilerin algıladığı yıllık (geçmiş 12 aylık) enflasyon ve 12 ay sonrası için beklenen enflasyon yer alıyor.
Algılanan ve beklenen enflasyon, ECB'nin (Avrupa Merkez Bankası) yaptırdığı tüketici beklenti anketinden (CES: Consumers Expectations Surveys) alınmıştır.
Kaynak: ECB, CES / Not: Açıklanan enflasyon 6 Euro bölgesi ülkesinin enflasyonudur
Şekilde algılanan ve beklenen enflasyonun ortanca değerleri yer alıyor.
ABD için altını çizdiğim üç nokta burada da geçerlidir. Özellikle son iki noktayı bir kez daha vurgulamak uygun olacak.
1) 6 Euro bölgesi ülkesinde beklenen enflasyon, açıklanan ve algılanan enflasyon kadar yükselmiyor, hâttâ (verileri 2021'den başlatırsak) yatay seyrediyor. Bu da enflasyona karşı politika uygulayan ECB'ye ve iktidarlara bu yönden güvenildiğini gösteriyor.
2) Beklenen enflasyon, önemli ölçüde algılanan enflasyona paralel seyrediyor. Algılanan enflasyonun dönüş noktalarında beklenen enflasyon da aynı dönüşleri gösteriyor.
Türkiye'de algılanan ve beklenen enflasyon
Türkiye'de tüketicilerin algıladıkları geçmiş 12 aylık enflasyon ve gelecek 12 ay sonrası için bekledikleri enflasyon, TÜİK'in ve TCMB'nin birlikte yaptırdıkları Tüketici Eğilim Anketinde sayısal olarak var. Ancak bunlar yayınlanmıyor. Haliyle bulabildiğim verilerle açıklama yapacağım.
Algılanan tüketici enflasyonu, 2016 Ocak-2022 Nisan dönemi için Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyon Bülteninde yayımlanmış; bu bilgiyi 31 Ocak 2024 tarihli Euronews Türkiye web sitesinden aldım. Sonra da verilere ulaştım. Şekil 3'te bu veriler yer alıyor.
Verilerin istatistik özelliği konusunda bültende bir açıklama yok, ancak bunlar ortalama algılanan enflasyon olmalı. Görüldüğü gibi ele aldığımız dönemde algılanan enflasyon açıklanan resmî enflasyonun hep üzerinde. Burada birkaç nokta önemli.
Kaynak: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyon Bülteni / Not: Şekildeki algılanan enflasyon, ortalama değerleri yansıtıyor olmalı
1) Enflasyon 2018 ortalarında sıçradığında, algılanan enflasyon daha fazla sıçrıyor. Sonraki dönemlerde de artık geri gelmiyor. 2021 sonunda algıda gözlenen sıçrama ise, artık dünyaca ünlenen faiz indirimleriyle daha da yükseklere çıkıyor.
2) Kısacası, Türkiye'de enflasyonda algı bozulması ve güvensizlik 2018'e cumhurbaşkanlığı seçimine kadar geri gidiyor.
3) Aynen diğer ülkelerde olduğu gibi, enflasyonun yükseldiği dönemlerde algılanan ve açıklanan enflasyon arasındaki fark açılıyor.
Şekildeki veriler 2022 Nisan ayında bitiyor ama, 2023 Aralık ayı verisini de TÜİK Başkanlığı 24 Ocak 2024 tarihinde bir duyuru ile yüzde 96 olarak açıkladı. Bu ve benzeri algılanan ve beklenen enflasyon bilgileri Tablo 1'de yer alıyor.
Tablo 1 Türkiye'de Açıklanan, Algılanan ve Beklenen Tüketici Enflasyonu, %
Kaynak: TÜİK, TCMB / Not: Tablodaki algılanan enflasyon, ortalama değerleri yansıtıyor olmalı
Tablo 1'deki birinci sütunda TÜİK'in açıkladığı resmî TÜFE enflasyonu var. İkinci sütunda eğilim anketlerinde yer alan geçmiş 12 ayın algılanan tüketici enflasyon oranı görülüyor. 2022 Ekim ayına ilişkin değer, eğilim anketi verilerinden "enterpolasyon" ile elde edilmişir.
Üçüncü ve dördüncü sütunlarda TCMB'nin piyasa katılımcıları anketindeki beklenen enflasyonun ortalama ve ortanca değerleri görülüyor. Bunlar düzenli yayınlanan verilerdir.
Beşinci ve altıncı sütunlarda ise, TÜİK-TCMB eğilim anketinde yer alan gelecek 12 ay sonrası için beklenen yıllık enflasyon verileri bulunuyor. Vurgulamam gerekir; bu değerler TCMB'nin Enflasyon Raporu-2024I'de Kutu 3.3'deki şekillerden elde ettiğim yaklaşık değerlerdir. Bunlar önemli bilgilerdir, ancak maalesef yayınlanmadıkları için şekillerden ölçerek bulunmuşlardır.
Türkiye'de beklenen enflasyon ve TCMB faiz kararı
Şimdi tüketici enflasyon beklentileri ile ilgili değerlendirme yapıp en başta sorduğum soruya yanıt vermeye çalışayım.
1) Bir kere, eğilim anketlerindeki tüketici beklentisi sayısal bilgileri yayınlanmalı ve tüm araştırmacılara açık olmalıdır. Eğer tüketici enflasyonu beklentisi arıyorsak, bu beklentiyi daha doğru temsil eden eğilim anketi verileri, yani Tablo 1'in son iki sütunundaki veriler daha uygundur.
2) Çünkü piyasa katılımcıları anketi, TÜİK'in yayınladığı enflasyon için bir beklenti oluşturuyor. Bu ise tüketicilerin yaşadığı veya algıladığı enflasyonu yansıtmıyor.
3) TÜİK'in TÜFE enflasyonu en azından tartışmalıdır. Kasıtlı olmadığını düşünelim; hesaplamalarda eksik ve eski bilgi olabilir. Japonya bu konuda çalışma başlattı ise, Türkiye de başlatabilir. "Algılanan enflasyon zaten çok ülkede yüksek çıkıyor" demek çözüm olamaz.
4) Bu bağlamda önemli bir örnek kira enflasyonunda ortaya çıkmıştır. Kiralar hızla artarken, kiracı-konut sahibi kavgaları mahkemelere taşınmışken, TÜİK kira enflasyonu çok çok düşük kalmıştır. Bunun bir nedeni, TÜİK'in yeni kiralanan konutların kiralarını dikkate almaması olabilir. Nitekim 2022 ortasından başlayarak kira enflasyonu düzelmeye başlamıştır.
5) Benzer tartışmalar gıda ve giyim enflasyonları için de vardır; eksik ve eski bilgilerin düzeltilmesi gerekir. Algılanan enflasyonun bu kadar uzun süre açıklanan enflasyondan yüksek kalmasını kabul etmek kabul edilemez.
6) Tüketicinin algılanan ve beklenen enflasyonu, oluşturulan politikalarda dikkate alınmalıdır. ABD Merkez Bankası FED, bu nedenle, tüketici enflasyonu büyük ölçüde düşmüş olmasına karşılık, sıkı para politikasını bırakmış değildir.
7) Eğilim anketlerinden gelen tüketici beklentisini dikkate alırsak, enflasyonu düşürmek için daha sıkı para ve maliye politikalarına gerek olduğu açıktır.
8) Doğru ölçülmemiş enflasyon ve enflasyon beklentisi bilgileri ile oluşturulan "modeller", ki ne olduklarını da bilmiyoruz, yanlış yönlendirmelere neden olabilir.
9) Bunları dikkate aldığımızda TCMB'nin belirlediği faiz yeterince sıkı bir politikayı yansıtmıyor.
10) Zaten giderek yükselen kredi talebi de (i) yüksek enflasyon beklentisinin, (ii) görece gevşek para ve maliye politikalarının, (iii) uygulanan politikalara güven eksikliğinin göstergesidir.
11) Tüm bunların gerisinde "ne olursa olsun yine seçimi alalım" düşüncesinin yattığı da bellidir. Seçimi alalım, sonra anayasayı ve rejimi de değiştirelim düşüncesi varsa da ülkeye yazıktır.
Kaynaklar
Uygur, Ercan (16 Şubat 2024) Açıklanan ve algılanan enflasyon tartışması; kim haklı? T24
Ercan Uygur kimdir?
Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) 'uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.
Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl 'ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki 'ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.
Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te 'doçent' unvanını aldı.
1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da 'profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.
Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)
Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.
2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"
|