Son dönemde siyasi partilerle ilgili açıklamalar ve tartışmalar dikkatimizi çekiyor, hatta dikkatimizi dağıtıyor. Evet seçim ortamındayız. Ancak, başta ekonomi olmak üzere Türkiye’nin önemli sorunları çok geri planda kalıyor.
Bir yanda iktidar, seçimleri ne pahasına olursa olsun çevirmek için kararlar almayı sürdürüyor, bunlar seçim sonrası için endişeler, olumsuz beklentiler yaratıyor. Diğer yanda seçim ittifakları, Memleket, Yeniden Refah, Hüda Par gibi partilerle ilgili tartışmaları izliyoruz.
İstikrar yok, siyasi parti çok
Çok sayıda siyasi partinin olması bu resmi tamamlıyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına göre 2023 Mart sonu itibariyle Türkiye’de 123 siyasi parti var. Dikkat etmek gerekir ki, siyasi partiler 12 Eylül 1980 darbesinde yasaklandı. Parti kurma izni Mayıs 1983’te verildi. Haliyle, 123 partinin en eskisinin kuruluşu Haziran 1983’tür.
Bu 123 siyasi partiden 50’si 2020’den bu yana kurulmuştur. Son üç yılda yeni kurulan parti sayısı hızla artmıştır ve artmaya devam ediyor. Yargıtay (Mart 2023). Bu 123 siyasi partiden 36’sının 2023 milletvekili seçimlerine girme hakkı var.
Çok sayıda yeni partinin kurulması siyasette, seçim sistemlerinin de beslediği, önemli bir getiri olduğu anlamına geliyor.
Daha önemlisi, yeni parti sayısının artması, siyasette doldurulacak bir boş alan olduğunu ifade ediyor. Birçok çalışmada açıklandığı gibi, ekonomik ve siyasi istikrarsızlık dönemlerinde bu boş alan genişliyor. Aynen Türkiye’de olduğu gibi.
İktisat ve siyaset ilişkisi ve benzerliği burada bitmiyor. Aşağıda yeni siyasi partilerin seçime girişlerini ve başarılarını, ekonomideki piyasaya giriş ve piyasada başarı ile açıklıyorum. Sonra, Memleket Partisi dahil bazı partileri amaçlarına göre sınıflıyorum.
Şirketin piyasaya, yeni siyasi partinin seçime girmesi ve başarması
Yeni kurulan bir partinin seçimlere girmesi, iktisatta bir şirketin piyasaya/pazara giriş yapması gibidir. Bir şirket bir piyasaya girmek istiyorsa, o piyasadaki faaliyetinden kâr edeceğini hesaplamıştır ve fakat yatırım için önemli bir parasal sermayesi olmalıdır.
Yeni bir partinin de seçime girmesi için, hem kuruluşunda, hem seçime girme koşullarını sağlamada önemli bir parasal sermayeye gereksinim vardır. Bu sermayeyi sağlayamazsa seçime giremez. Seçime girdi diyelim, yeterli sermayesi yoksa başarılı olması zordur.
Öyleyse, hem piyasaya girecek şirket için, hem seçime girecek yeni parti için gereken sermaye miktarı bir giriş engeli oluşturabilir. Piyasaya/seçime girdiğini kabul edelim, bu engeli aşamazsa başarılı olması zordur.
Türkiye’den örnek verecek olursak, büyük partilere aldıkları oy oranında hazine yardımı yapılırken, küçük partilere bu yardım yapılmaz. Ayrıca, sermaye gruplarına dayanan ve hele iktidarda olan partilere bu bakımdan bir engel yoktur.
Bir şirketin pazara/piyasaya girmesini ve başarısını engelleyen bir başka neden, piyasada var olan şirketlerin maliyet avantajının olmasıdır. Eski şirketlerin hem ölçekleri büyüktür, hem üretim deneyimleri çoktur.
Yeni partilerin de kuruluşta ölçek ve deneyim sorunları vardır. Yeni parti, ölçek sorununu aşmak için olabildiğince çok il ve ilçe örgütüne ve deneyimi de olan üyeye sahip olmalıdır. Bunlar olmazsa her anlamda yüksek maliyetle karşılaşır, seçime girmesi ve başarısı zorlaşır.
Bir şirketin bir piyasaya girmesine ve başarısına engel olabilecek bir başka sorun, piyasada var olan eski şirketlerin bilinen ürün markalarına sahip olmalarıdır. Bu markalar onlara ürün farklılaşması avantajı, pazarlama ve satış kolaylığı sağlar. Süregelen reklamları da bu konuda katkı yapar.
Yeni partilerin de kuruluşta seçime girmede kendilerinin farklı olduklarını anlatma sorunları vardır. Bu farklılaşma için ideolojiyi kullanabilirler, ekonomik, sosyal ve dış ilişkiler sorunlarına farklı açıklamalar getirebilirler. Bunları yapamayan yeni partilerin seçimlere girmesi de zordur, girseler de başarılı olmaları zordur.
Bir şirketin üretim aşamasında girdiler için tedarik zincirleri ve satış aşamasında pazarlama ağları önemlidir. Bu zincirlerde/ağlarda ortaya çıkabilecek sorunlar şirketin piyasaya girişine ve girse de başarılı olmasına engel teşkil eder.
Yeni bir partinin ekonomik, sosyal, siyasal, dış ilişkiler konularındaki kadroları, tedarik zincirlerini ve pazarlama ağlarını temsil eder. Bu kadrolar yeterli bilgi ve danışmanlık katkısı vermezse, yeni partinin seçime girmesi, girse de başarılı olması zordur.
Bu liste daha da uzatılabilir. Ancak en önemli konulardan birisi, piyasada ve seçimde yaşanan rekabettir. Şirketin gireceği piyasada/pazarda çok büyük olmayan önemli sayıda üretici ve dolayısıyla çok rekabet varsa, yeni bir üreticinin gelmesi dikkat çekmez; piyasaya giriş ve başarı engelleri çok yüksek değildir.
Ancak piyasada görece büyük şirketler varsa, bunlardan birisi karşı taraf olarak gördüğü başka büyük bir şirkete rakip olabilecek yeni şirketlerin piyasaya girişini isteyebilir. Büyük şirket, diğer büyük şirkete karşı başka rakipler de olsun ister.
Benzer şekilde, seçim ortamında kabaca birbirine yakın büyüklükte önemli sayıda parti var ise, burada eşitler arasında rekabet vardır, bu ortama yeni bir partinin gelmesi yüksek bir engel oluşturmaz. Ancak bu partilerden büyük ve özellikle iktidarda olanı, başka bir büyük partiye rakip olabilecek yeni partilerin seçime girmesini ister, teşvik eder, hatta destek verir.
Örnek verelim. AKP ve Cumhur İttifakı Memleket Partisi ve benzeri sağcı görünmeyen partilerin seçime girmesini ve seçimde başarılı olmasını ister. Böylece rakip CHP ve Millet İttifakı daha az oy almış olur. Bu da doğaldır.
Yeni siyasi parti hangi amaçla kurulur?
Bu soruya üç başlık altında yanıt verebiliriz. (Bu konuda bakınız Harmel ve Robertson (1985), Tavits (2008) ve Chiru ve Blaga (2016)).
Yeni sorunları gündeme taşımak, kamuoyuna sunmak ve taraftar toplamak.
Bu bağlamda örneğin çevre sorunları, ekolojik sorunlar ve küresel ısınma sorunları başta geliyor. Yeşiller Partisi gibi partiler bu konuda örnek oluşturuyor.
I. Eski sorunlara yeni çözüm önerileri getirmek, bunlar için kamuoyu yaratmak. Burada iç politikada ekonomik sorunlar, gelir dağılımı eşitsizliği, ideolojik ve sınıfsal tartışmalar ve demokrasi tartışmaları yanında dış politika tartışmaları belirtilebilir. Bu bağlamda sosyalist ve komünist partilerle birlikte muhafazakar ve sağcı partilerin bölünmelerinden doğan yeni partiler örnek olabilir.
III. Diğer sorunlar için taraftar toplamak.
Bu çerçevede dil konusu, etnik topluluklar konusu, ayrılıkçılık, dini konular, göç, sığınmacılar ve mülteciler, kişisel haklar/insan hakları, hükümet ve seçim sistemi sorunları belirtilebilir.
Burada Türkiye’ye bakalım. Dil ve etnik topluluklar konusunda HDP, dini konularda Yeniden Refah ve Hüda Par, sığınmacılar ve mülteciler konusunda Zafer Partisi, seçim sistemleri konusunda Millet İttifakı içinde veya ona destek veren DEVA, Gelecek Partisi, Türkiye İşçi Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi gibi partiler örnek verilebilir.
Memleket partisi ve seçimler
Yeni siyasi partilerin amaçlarını ele alırken, bazı yeni partileri örnek gösterebildim, ancak Memleket Partisini (MP) bir amaç içinde ele alamadım. MP’nin iktidar olmak ve liderini cumhurbaşkanı yapmak amacı var elbette, ama bunu hangi çerçevede sağlayacağını, seçmen kitlesini nasıl toparlayacağını görebilmek zor.
Türkiye’nin önemli ekonomik sorunları var. Çok somut olarak enflasyonu ele alalım. Bu konuda MP’nin nasıl bir yol izleyeceğini parti programından anlamak zor. Bakınız Memleket Partisi (2023).
Ayrıca ve daha önemlisi, MP hükümet ortağı olsa veya lideri cumhurbaşkanı olursa, hangi kadrolarla idareyi üstlenebilecek? Bu konuda MP’nin gerçekten büyük sınırlamaları ve sıkıntıları var.
Bunları dikkate alırsak, MP için ulaşılabilir olanı, kadroları da olan bir ittifak içinde olabilmesi idi.
Siyasetçiler elbette daha iyi bilir. Ancak Türkiye gerçekten çok çok önemli bir seçime giriyor. Memleketin geleceği düşük tek haneli oy dengeleri ile belirlenmesin. Memleket meselesi, siyasi parti meselesinin çok ötesindedir. Kişisel meselelerin de çok çok ötesindedir.
Kaynaklar
Chiru, Mihail ve Lucien Blaga (2016) “Revisiting new party success: a comparative analysis of young and consolidated democracies” ECPR Conferenece, 7-10 September, Prague.
https://ecpr.eu/Events/PaperDetails/30686
Harmel, Robert K. ve John D. Robertson (1985) “Formation and Success of New Parties” International Political Science Review, (6), ss. 501–523.
Memleket Partisi (2023) Parti Programı
https://www.memleketpartisi.org.tr/parti/parti-programi
Tavits, Margit (2008) “Party Systems in the Making: The Emergence and Success of New Parties in New Democracies”, British Journal of Political Science, 38(1), ss. 113-133.
Yargıtay (Mart 2023) Faaliyette Olan Siyasi Partiler.
https://www.yargitaycb.gov.tr/documents/ek1-1679924058.pdf
Ercan Uygur kimdir?
Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) ‘uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.
Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl ‘ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki ‘ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.
Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te ‘doçent' unvanını aldı.
1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da ‘profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.
Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)
Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.
2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"
|