IMF'nin "Finance and Development" (F&D) dergisinin 2021 Bahar (Mart) sayısında Tel Aviv Üniversitesi'nden, IMF araştırmalarında da yer almış olan, Prof. Dr. Assaf Razin için bir yazı var. Yazıda Razin'in biyografisi ile birlikte yaptığı iktisat çalışmaları ve görüşleri anlatılıyor.
Yazının başlığında Razin için "Küreselleşmenin Gurusu" deniyor. Loungani (2021). Razin, küreselleşmeyi ülkelerin büyümesi ve kalkınması için önemli bir fırsat olarak görüyor ama gelir dağılımını bozduğunu da belirtiyor.
Razin'e göre, İsrail başta olmak üzere bazı ülkeler küreselleşmeyi çok iyi değerlendirdiler, büyümede ve teknolojik gelişmede atılımlar yaptılar. Ancak küreselleşme sürecinden yararlanmak için ilk ve vazgeçilmez koşul enflasyonun dünya ortalamasına veya altına inmesidir.
Razin'i Haziran 2017'de Mexico City'de bir konferansta tanımış, bu şehirden yaklaşık 45 dakika uzaklıkta olan Teotihuacan piramitlerine giderken yol boyunca sohbet etmiştim. Sohbet, ağırlıklı olarak Türkiye - İsrail ilişkileri konusunda idi.
Razin, Türkiye'deki yönetimin İsrail'e her fırsatta ağır ithamlar getirdiğini düşünüyor ve bu duruma kızıyordu. Ben ise İsrail'in hızlı büyümesini anlamak için sorular sordum. Soruları veriler de kullanarak karşılaması beni etkilemişti. Anladım ki, kendisi İsrail ekonomisi konusunda bir kitap yazmaktadır. 2018'de yayımlanan kitabı hızlıca okuma fırsatı buldum.
Prof. Dr. Assaf Razin
Konuya nereden geldik? İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daveti üzerine 9-10 Mart tarihlerinde Türkiye'yi ziyaret edecek. Öyle anlaşılıyor ki bu ziyarette ekonomik konular öne çıkacak. Ancak bizi ilgilendiren İsrail'den ekonomi alanında alınabilecek dersler ve İsrail'in 1985 yılında uygulamaya başladığı istikrar programı.
Bu programı okurken ilginç bir ayrıntı ile karşılaştım; İsrail'in istikrar programı düşüncesi ABD'de oluşuyor. İsrail hükümeti program uygulamasına başta istekli olmuyor. Bunun üzerine, zamanın ABD (Reagan) hükümetinde bir grup, böyle bir program için İsrail hükümetine ısrarcı oluyor ve tabii çok önemli parasal destek sözü veriyor. Bunları anlatan yakından tanıdığımız bir iktisatçı.
İsrail'de yüksek enflasyon ve istikrar görüşmeleri
İsrail'de 1977'de önemli bir seçim yapılıyor. 20 yıldır iktidarda olan İşçi Partisi iç kavgalar nedeniyle oldukça yıpranmış görünüyor ve sol blok seçimi kaybediyor. Likud Partisi önderliğindeki sağ blok bu seçimi önemli bir farkla kazanıyor.
Yeni hükümet, eski hükümetlerden farklı olarak, daha liberal bir görüntü için sermaye hareketi kontrolünü azaltıyor. Döviz kurunu da daha serbest bırakıyor. Aynı zamanda maliye ve para politikalarını gevşetiyor, yatırımı teşvik için faizi düşürüyor. Sonrası; iki hanelerde olan enflasyon tırmanıyor ve 1980'de yüzde 133'e, 1984'te yüzde 445'e varıyor. Razin (2018, Bölüm 1).
Razin, uygulanan politika demetiyle hükümetin "üçlü imkansızlık" kuralını dikkate almadığını, haliyle hem enflasyonu hem genel istikrarı bozduğunu anlatıyor. Burada ister istemez son dönemde Türkiye'de uygulanan politika demeti akla geliyor.
1984 Temmuz sonunda yapılan seçimde soldaki İşçi Partisi ile sağdaki Likud Partisi çok yakın oylar alıyorlar. Her iki tarafın da hükümet kurması zorlaşınca, bir büyük koalisyon, bir uzlaşma hükümeti kuruluyor. Bu uzlaşma hükümeti, artık hiperenflasyon gerçeği ile karşı karşıyadır.
Hükümete "bir istikrar programı uygula" baskıları başlıyor. Ancak hükümet istekli değildir, çünkü programın başarısı konusunda tereddütleri vardır. Enflasyonu hızlı biçimde düşürmek için girişilen başarısız bir program uygulamasının politik maliyetinin ağır olacağı hesaplanıyor. İsrailli iktisatçılar da, daha önce yaptıkları gibi, hükümete istikrar konusunda çağrılar yapıyorlar.
Bu arada, daha yeni İsrail hükümeti kurulmadan, ABD'de Reagan hükümetinin Dışişleri Bakanı olan George Shultz, ABD'deki İsrail kökenli bazı iktisatçıları toplayıp İsrail için bir istikrar programı taslağı düşünmelerini istiyor. Shultz, "istikrarsız, zayıflamış, hatta çöküntüye giden dost bir İsrail istemediklerini" bildiriyor.
Shultz'un bu toplantıları önce akademik iktisatçılarla başlıyor. Seçimden sonra konu İsrail'deki uzlaşma hükümetine ve Başbakan Simon Peres'e aktarılıyor. İsrail kökenli iktisatçılar arasında, hem akademisyen, hem IMF'de görev yapan tanıdık bir isim, Stanley Fischer var. Aynı grup içinde Michael Bruno ve Herbert Stein da yer alıyor.
Fischer bizler için önemli bir isim; Türkiye'nin 1999'da başlayıp 2001'de başarısızlıkla biten istikrar programının mimarı veya mimarlarından. Burada aktardığım bilgileri Fischer, İsrail'in 1985 istikrar programının 10'uncu yılı için yapılan toplantıda anlatıyor. Fischer (1995).
İsrail hükümeti öncelikle ABD'nin ne kadar parasal yardım yapacağını merak ediyor. Fischer soruyu Schultz'a aktarıyor. Schultz'un yanıtı: "Gerektiği kadar." Fischer şaşırıyor. Hatta şu soruyu soruyor; "Parayı alıp istikrar programını uygulamazlarsa ne olacak? Koşullar veya ön koşullar yok mu?"
Schultz şöyle diyor: "Kendilerine söyle, eğer dediğin gibi parayı alıp programı uygulamazlarsa, buna benzer bir sonuç ortaya çıkarsa, beni çok üzmüş olurlar. Onlar benim ne demek istediğimi anlarlar." Fischer (1995).
İsrail'in 1985 istikrar programı
İstikrar programı konuşmaları önce ABD'de yaklaşık 6 ay sürüyor. Sonra İsrail'in yeni hükümetinin de dahil olduğu tartışmalar ve pazarlıklar neredeyse bir yıl sürüyor. İstikrar programı 1985'in Temmuz başında açıklanıyor.
Razin'in (2018) anlatımında bu uzun tartışmalar ve pazarlıklar yok. Daha önemlisi, programın ABD girişimiyle oluşmaya başlaması da yok.
1985 istikrar programı, heterodoks ağırlıklı ama ortodoks özellikleri de olan bir programdır. Programın iki ortodoks özelliği vardır. Birincisi, kamu harcamalarının, özellikle subvansiyonların hızla azaltılması ve GSYİH'nın oranı olarak, bütçe açığını bir yıl içinde yaklaşık yüzde 8 düşürmesidir. Bunlar çok tartışma yaratmıştır.
İkincisi, merkez bankası ile ilgilidir. Merkez bankası bütçe açıklarını parasal genişleme ile karşılamayacak, krediler için bir üst sınır belirlenecek ve bunların olabilmesi için de yeni bir merkez bankası yasası kabul edilecektir. Shultz bu konuyu bizzat yakından izlemiştir. Fischer (1995, ss. 11, 12)
Programın heterodoks özellikleri de şöyledir. Birincisi, üç toplumsal taraf, hükümet, işçi sendikaları ve işveren örgütleri programın koşulları ve uygulanması üzerinde anlaşmışlardır. İkincisi, bu anlaşma çerçevesinde başta yapılan bir ayarlamadan sonra fiyatlar ve ücretler dondurulmuştur.
Benzer şekilde döviz kuru, başta yapılan bir devalüasyon sonrasında, sabitlenmiştir. Fischer, ABD tarafının özellikle fiyat sabitlemesinden hiç hoşlanmadığını bildiriyor
Fischer bir IMF üst düzey görevlisi ile konuşmasını da aktarıyor. Bu görevliye göre, İsrail iki nedenle bir istikrar programı uygulayamaz. "Birincisi, enflasyon yüzde 500'e varmış olsa da, toplum yeterince bunalım ve zorluk yaşamadı ve istikrar programı talebinde bulunmaz."
"İkincisi, ABD zaten İsrail'in zorluk ve bunalım yaşamasına izin vermez. İsrail kötü ekonomi politikalarıyla tüm döviz rezervlerini bitirse bile, ABD bu rezervlere yeniden destek sağlar. Öyleyse bu ülke için istikrar paketini unut." Fischer (1995, s. 16)
IMF görevlisinin yanıldığı anlaşılıyor. Büyük ABD desteği ile de olsa İsrail istikrar programını uyguladı ve 1990'lar gelindiğinde enflasyonu tek hanelere indirmiş, gelişmiş ülkeler ile benzer konuma gelmişti. İsrail'in şöyle bir şansı da vardı; 1980'lerin ikinci yarısından itibaren küresel enflasyon düşüyordu ve İsrail bu düşüşten yararlandı. Razin (2018, Bölüm 1).
1999'da başlayan istikrar paketinin İsrail programı ile benzerlikleri çok. Her şey bir yana, Fischer her iki programda da vardı. Parasal sınırlamalar ve döviz kuru sınırlaması her iki programın da temelini oluşturdu. Ancak Türkiye'de programın heterodoks özellikleri yoktu veya zayıftı. Türkiye programının başarısızlık nedenleri bugünler için de aydınlatıcıdır.
Dersler ve sorular
O dönemin tersine, bugün küresel enflasyon yükseliyor ve Türkiye gibi ülkeler için enflasyonu düşürmek daha zorlaştı, daha doğrusu maliyeti yükseldi. Bir de, özellikle son dönemde, Türkiye'ye sermaye hareketi oldukça sınırlı kadı.
Tekrar küreselleşme ile büyümeye dönelim. İsrail, küreselleşme sürecinden yararlanmak için gerekli koşul olan enflasyonu düşürdü, istikrarı sağladı. Yeterli midir? Hayır. Razin'in açıklamasına göre İsrail iki koşulu daha sağladı.
Birincisi iyi eğitilmiş, nitelikli işgücü koşulu. Ancak böyle bir işgücü ile yeni teknolojilere uyum sağlayabildi. "İsrail baştan beri en iyi eğitimi vermeyi amaç edinmiş bir ülkedir." Razin (2018, Bölüm 2 ve 3)
İsrail bu konuda da şanslıydı. Çünkü SSCB'nin 1990'lar başında dağılması ile çok iyi yetişmiş bir milyona yakın kişi İsrail'e göç etti ve bunlar özellikle bilim ve teknoloji becerileri ile geldiler, uygun yerlere yerleştirildiler.
Bir de Türkiye'yi düşünelim. 1) 1990'larda eski SSCB'den Türkiye'ye de nitelikli, insanlar geldiler. Uygun yerleştirmeler yapılabildi mi? Belki bir ölçüde. Ancak bazıları başka ülkelere, bazıları geldikleri yerlere döndüler. 2) Türkiye, 2011'den itibaren Suriye başta olmak üzere, büyük bir göç ve sığınmacı akınına uğradı. Bunların eğitimli ve nitelikli işgücüne katkıları ne kadar oldu?
İkinci koşul, teknolojiyi öne çıkaran, iyi izleyen yatırımlara olanak sağlanmasıdır. Birçok gösterge İsrail'in bu konuda da başarılı olduğunu gösteriyor. Bu konu başka bir yazı konusu olabilir.
Kaynakça
Fischer, Stanley (Kasım 1995) "Recollections of the United States Role in the Israeli Stabilization Program", https://www.piie.com/fischer/pdf/Fischer164.pdf
Loungani, Prakash (2021) "The Guru of Globalization", Finance and Development, March 2021,
https://www.imf.org/external/pubs/ft/fandd/2021/03/profile-of-economist-assaf-razin-telaviv-university.htm
Razin, Assaf (2018) Israel and the World Economy: The Power of Globalization. MIT Press, Boston