11 Ocak 2023

Kronik yüksek enflasyona terk edilmiş Türkiye

Kuraldır; enflasyon yükseliyorsa, denetim sınırlıdır, kurumlar yıpranmıştır, yolsuzluk yükselmiştir.  Bu ortamda kronik enflasyon iyice yerleşmiştir, bir kısır döngü vardır

3 Ocak 2023’te Aralık 2022 için açıklanan veriler, Türkiye’de yıllık enflasyonun bazı geçici etkilerle gerilediğini gösteriyor. Bu gerilemenin olacağı biliniyordu. Ancak, anketlerdeki beklentilere göre, gerileme birkaç ay için olacak. Sonra, gerilemiş de olsa, yüksek kronik enflasyon sürecek.

Türkiye’de kronik enflasyon vardır. Bu yazıda önce kronik enflasyonu tanımlayıp son 20 yılda Türkiye’deki gelişmesine bakıyorum. Görüyoruz ki, enflasyon 2016 sonrasında yukarı çift hanelere yerleşiyor. Bu gelişmenin nedenine kısaca ekonomik ve siyasi açılardan bakıyorum.

 Sonra, Aralık 2022’de yıllık enflasyonu düşüren hangi geçici etkilerin olduğunu ele alıyorum. Kronik enflasyonu kalıcı olarak düşürmek için nasıl bir yaklaşım gerekir sorusuna yanıt başka bir yazıya kalıyor.

Kronik enflasyon

Kronik enflasyon ve bu enflasyonu yaşayan ülkeler ele alındığında, listede iki ülke hep vardır ve örnek gösterilir. Birisi Arjantin, diğeri Türkiye’dir. Çünkü bu iki ülkenin ortalama enflasyonları diğer ülkelere göre uzun süredir yüksektir. Son 20 yıldır böyledir. Son 30 yılı dikkate alsak da durum değişmiyor, daha da pekişiyor.

Kısaca tanımlarsak, kronik enflasyon, yıllar hatta on yıllar boyu süren, ortalaması iki haneli olan yüksek enflasyondur. Diğer ülkelerinkiyle karşılaştırıldığında bu enflasyon zaten yüksektir ama tek haneye yaklaşanlara “kronik düşük”, üç haneye yaklaşanlara “kronik yüksek” diyebiliriz.  

Tablo 1’de son sütunun en altında son 20 yılda, 2003-2022 döneminde, ortalama tüketici enflasyonunun yaklaşık yüzde 14 olduğunu görüyoruz. Kronik enflasyon zaman zaman üç haneye yaklaşabilir, veya varabilir. Bu durumda hiperenflasyon olasılığı yükseliyor. Türkiye böyle bir ortamı 1990’lar ortasında ve 2022 yılında yaşadı.

Bu enflasyon zaman zaman tek haneye de inebilir. Tablo 1’de son sütunun en üstünde görülüyor ki, 2004-2016 döneminde ortalama enflasyon yaklaşık yüzde 9’dur. 2003 yılını da dahil etseydik ortalama enflasyon 11,91 olacaktı. Tablonun ikinci sütununda enflasyonun 2009 yılında aylarca yüzde 5 dolayında kaldığı görülüyor.

Bu yüzde 5 enflasyonun sırrı nedir? Birincisi, döviz kurunun Nisan 2009’dan başlayarak yıl sonuna kadar dokuz ay boyunca düşmesi var. Dikkat edelim 2008 küresel bunalımı sonrasında, ABD ve diğer gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere, faiz farkından yararlanmak üzere, büyük sermaye girişleri oldu. Mart’ta 1,71 TL olan Dolar, Aralık’ta 1,50 TL olmuştu.

İkincisi, döviz kuru etkisiyle, petrol, doğal gaz ve elektrik fiyatlarında indirim ve/veya sabitleme var. Doğal gaz fiyatı Nisan 2009’da iniyor, iki yıldan fazla sabit kalıyor. Elektrik fiyatı 2008 sonundan Ekim 2009’a kadar değişmiyor. Petrol fiyatı da 2009 başından Ağustos’a kadar düşük kalıyor.

Tablonun dördüncü sütununda enflasyonun 2011 yılı başlarında yüzde 5’in de altına indiğini görüyoruz. Düşük enflasyonun nedenleri aynı. Döviz kuru yıl başından başlayarak 8 ay boyunca kabaca sabit kalıyor. Dikkat edelim, Haziran 2011’de genel seçimler var.

Seçim etkisiyle doğal gaz ve elektrikte fiyat artışı yılın ilk aylarında yok, seçim sonrasına, özellikle Ekim ayında bunların fiyatı hızla yükseliyor. Buna karşılık petrol fiyatı seçim öncesinde de yükseliyor, ama makul ölçülerde.  

Bir anı: Enflasyonun yüzde 5’in altına indiği 2011 başlarında beni arayıp bu konuda görüşümü sordular. Enflasyondaki düşüşün geçici olduğunu, özellikle seçimden sonra yeniden yükselmesini beklediğimi söyledim.

Buna karşılık sunucu üç-beş kez “enflasyon yüzde 5 çizgisinin de altına indi” ifadesini yineledi. Enflasyon artık yükselmez, sorun bitti iması oldu, ben öyle anladım. Enflasyon yüzde 5’in altına indi ama, ima edilen anlam için erkendi, bunu söylediğimde hiç de iyi karşılanmadığımı anladım.

Dış koşullar, yerleşen enflasyon beklentileri ve yukarı kırılan enflasyon

1) Türkiye’de enflasyon yüzde 5’lere ve altına kadar inmiştir, ama bu inişler ya dışsal koşullarla (yüksek döviz girişleri), ya da seçim öncelerinde iktidar tarafından yönetilen ve yönlendirilen fiyatların baskılanması ile olmuştur.  

 2) Bunlar dışında enflasyon genellikle iki hane sınırında veya üstünde kalmıştır. İki hane sınırındaki enflasyon iktidarların kabullendiği bir enflasyondur. Bu nedenle enflasyon “yüzde 5 çizgisinin altına düşse” de enflasyon beklentileri yüksek kalmıştır.

 3) Bu durum, Tablo 2’de 12 ay önce oluşturulan enflasyon beklentileri ile açıkça görülüyor. Sütun 2’de Mayıs 2009 beklentisi (yüzde 7,99), Mayıs 2008’de oluşan beklentidir ve gerçekleşen  enflasyondan (yüzde 5,24) oldukça yüksektir. Aynı şekilde, sütun 4’te 2011 Şubat beklentisi (6,84), Şubat 2010’da oluşan beklentidir ve gerçekleşen (4,16) enflasyondan bir hayli yüksektir.

4) Diğer yandan enflasyon beklenmedik şekilde yükselince beklenen enflasyon düşük kalıyor. Bu durum Tablo 2’nin son sütunundaki beklentilerden görülüyor. 2018 yılı için ortalama enflasyon yüzde 16,22 iken bir yıl önce beklenen enflasyon ortalaması yüzde 8,51. Daha da çarpıcı fark, 2022 yılı gerçekleşen ve beklenen enflasyonları arasında var.

 5) Ancak beklentiler giderek gerçekleşen yüksek enflasyona yakınsıyor. İşte bu nedenle enflasyon beklentisi çok yükselmeden enflasyonu düşürmek görece daha maliyetsiz oluyor. Dünyadaki birçok merkez bankasının çabası, enflasyonu, enflasyon beklentisi iyice yerleşmeden düşürmektir. Bu konuda TCMB’nin politikaları tersine işliyor ve fiyat mekanizması dışına çıkıyor.   

 6) Yönetilen ve yönlendirilen fiyatlar seçim öncesinde baskılanıyor. Bu baskılama, iktidarların enflasyon politikası için “herşey seçime kadardır ve geçicidir” algısı yaratıyor. Bu bakımdan da enflasyonu kalıcı olarak düşürmek isteyen politikalar maliyetli olabiliyor.

 7) Enflasyonu kalıcı olarak düşürmek için: I) Bilmek gerekir ki, enflasyonun önemli yapısal nedeni talep fazlasıdır. II) Talep fazlasını gidermek için faiz, kısa vadeli bir araçtır. III) Cari açık ve sonunda döviz kuru etkisi de yaratan bu fazlayı orta uzun vadede gidermek için ekonominin arz yanını güçlendirmek gerekir. Bunun için de verimlilik artışı olmalıdır.

 8) Verimlilik artışı fiziki yatırım yanında iyi eğitilmiş ve teknolojiye yakın işgücü gerektirir. V) Cari açık sorununu gidermek ve verimlilik için ihracat artışı olmalıdır. Aksi durumda Thirlwall’ın ödemeler dengesi kısıtı arzı/büyümeyi sınırlar. VI) Verimlilik artmadan ihracatı arttırmak TL’de değer kaybı ve düşük ücret gerektirir. VII) TL’nin değer kaybı enflasyonu yükseltir ve başa döneriz.

 Enflasyon 2015-2016 sonrasında neden yukarı kırıldı? Kolay bir yanıt şudur; çünkü iki hanelerde gezen kronik enflasyon uzun vadeli önlemler olmayınca yukarı kırılıyor. 2009 sonrasında talep fazlası ile önemli cari açıklar oluşmaya başladı. Bunların gerilemesi için döviz kuru zaman zaman sıçrayarak yükseldi. Bunlar da fiyatlama davranışlarını ve beklentileri etkiledi.

 Ekonomik nedenler yanında siyasi nedenler de vardı. 2010’dan itibaren siyasi çoğulculuk  azalmaya başladı. Bunu fark edenler daha çok siyasi katılım istediler. Ancak tersi olmaya başladı. 2015’te yapılan iki genel seçim ve 2018 seçimleri çoğulculuğu daha da azalttı.

 Kurumların denetim mekanizması da sınırlanınca, “iktidar ve itibar” için harcamalar yükseldi. Kuraldır; enflasyon yükseliyorsa, denetim sınırlıdır, kurumlar yıpranmıştır, yolsuzluk yükselmiştir.  Bu ortamda kronik enflasyon iyice yerleşmiştir, bir kısır döngü vardır.

 Aralık 2022’de enflasyonunu düşüren geçici etkiler

Aralık 2022 enflasyonu hızlı düşmüştür. Bu düşüş orta uzun vadeli politikalarla değil, geçici etkilerle olmuştur. TÜFE enflasyonunu alırsak, bu etkiler içinde şunlar var:

 1). Baz etkisi. Aralık 2021’in çok yüksek enflasyon içeren endeksi baz oldu, Aralık 2022 endeksine oranlandı. Bu ikincisi daha düşük enflasyon içerdiği için yıllık enflasyon düştü. Ancak bu etki 2023 Ocak sonrasında azalacak, Nisan sonrasında büyük ölçüde bitecek.

 2). Hükümetin yönettiği ve yönlendirdiği fiyatlarda indirimler veya sabitlemeler. Hükümet; petrol, doğal gaz, elektrik, alkollü içecekler, tütün ve ulaştırma gibi fiyatlarda indirimler ve/veya sabitlemeler yaptı. Bunların bir bölümü Aralık ayı ile sınırlı idi. Bazılarının, yüksek bütçe açıkları pahasına, devam edebileceği söyleniyor. Eğitim ve sağlık fiyatları üzerinde de bir baskı var.

3.) Baskılanan döviz kurları. Döviz kurlarına, değişik kanallardan yapılan döviz satışları ile baskı kuruluyor. Satılan dövizlerin bir bölümü bazı Orta Doğu ülkelerinden borçlanarak sağlanıyor. Bir bölümü de mal ve hizmet ihracatı gelirlerinden “zorunlu devir” ile elde ediliyor. Kurlar üzerindeki

baskı uzun süre devam edemez beklentisi var. Bu beklenti ithalatı özendiriyor, ihracatı olumsuz etkiliyor, dış ticaret açığı hızlı büyüyor. Bu baskı ileride kurları sıçratabilecek etki yapıyor.

 4). TÜİK’in Aralık TÜFE verilerinde yine bazı beklenmedik değerler var. Örneğin, kumaş fiyatları aylardır önemli ölçüde artıyor. Ancak bu kumaşlardan yapılan erkek giyimi, kadın giyimi, çocuk giyimi gibi kalemlerin fiyatlarında özellikle son aylarda önemli düşüşler var. Bu durumun açıklamaya ihtiyacı var. Daha önceki aylarda kiralarda görülen düşüklük hala açıklanmış değil.

 5). Zincir marketler üzerinde de önemli fiyat baskısı olduğu anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kasım sonunda futbol dünya kupası açılışının dönüşünde “zincir marketlerin ıslah olmadıklarını, bunlara ürkütücü cezalar verilmesi gerektiğini” söylüyor. Zincir marketler Aralık’ta bazı fiyatlarını dondurduklarını ilan ediyorlar. Bu da enflasyon üzerinde geçici bir etki yapmış olabilir.

Ercan Uygur kimdir?

Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) ‘uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.

Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl ‘ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki ‘ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.

Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te ‘doçent' unvanını aldı.

1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da ‘profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.

Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)

Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.

2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye soruları

Türkiye’nin de desteği ile Esad’ın devrilmesi hem Rusya, hem İran’ı önemli etki ve prestij kaybına uğrattı. Bu bakımdan bu ülkelerin Türkiye ile bir güven sorunu yaşaması söz konusu olabilir. Ancak şimdilik, bu sorun varsa bile dışa vurumu çok olmadı. Yine de sonraki dönemlerde bu güven sorunu Türkiye’nin karşısına çıkabilir. Türkiye’nin özellikle Rusya’ya enerji bağımlılığı bu sorunu büyütebilir

Enflasyonu düşürme programının döviz kuru çapası/çıpası nedir?

Döviz kuru için, dolar veya dolar ve Euro sepeti olarak, neden bir sayısal artış oranı açıklanmıyor? Her an gelebilecek vergiler, sürekli artabilecek “itibar harcamaları” beklentisi ve haksızlık duygusu var. Bu soruyu Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e ekim ayındaki T24 konferansında sormak istemiştim

Şaşırtan barış söylemleri ve barış ödülleri

ABD ve İsrail, kuzey doğu Suriye’de insan ve silah gücü biriktiriyor. İnsan gücünün çok önemli bölümü Kürt nüfustan devşiriliyor. Soru şu; İsrail’in eksikleri böylece, bu güçle giderilebilir mi? İkinci bir soru şu; Öcalan’ın hayal ettiği Kürt ulusal sorununun çözümü böyle mi gelecekti acaba?

"
"