“Eğitim kamu malıdır / hizmetidir, öyleyse devlet tarafından sağlanmalıdır” ifadesinin tartışması sürerken, beşeri (insani) sermaye kavramı iktisatta hızla gündeme girdi. Beşeri sermayenin eğitim, ekonomik büyüme, işgücü piyasası ve sağlık ile karşılıklı etkileşimi ele alınmaya başlandı.
Okulda okumak / okutmak yatırım yapmaktır, getirisi yüksek ücrettir
Beşeri sermaye kavramı aslında Adam Smith’e kadar geri gider. Konuyu 20'nci yüzyılda canlandıran öncü iktisatçılar T. Schultz (1960 ve 1961), J. Mincer (1958 ve 1974) ve G. S. Becker (1964 ve 1993) oldu.
Bu üç yazarın açıklamalarına göre ücret geliri eğitimde / okulda geçen sürenin uzunluğu ile artıyor. Eğitim süresi, bir kişinin eğitimine yapılan yatırımın göstergesi oluyor. Eğitim ve eğitim harcaması, ücret getirisini ençoklaştırmak (maximize) üzere yapılıyor.
Beşeri sermaye yaklaşımı ile bakıldığında, kişi eğitimine, becerisine ve bilgisine ne kadar çok yatırım yaptıysa, neoklasik yaklaşım çerçevesinde, ücreti de, yani yatırımın getirisi o kadar yüksek oluyor.
Kişi kendisi için yatırım yaparken, toplumsal olarak da yatırım yapmış olur. Bu yatırımın toplumsal yansıması makro düzeyde yüksek büyüme, yüksek verimlilik ve yüksek rekabet gücüdür.
Peki, eğitimi devlet (ücretsiz) sağlıyorsa? Bu durumda yatırımı yapan devlettir ve toplumsal beşeri sermayeyi yükseltir. Yeniden başa dönüyoruz; eğitim bu durumda kamu malıdır / hizmetidir.
Kuramsal açıklamalar ampirik çalışmalar getirdi. Becker and Chiswick (1966), basitleştirici varsayımlarla, eğitime verilen yıllar, eğitimin getirisini belirliyor dediler. Ayrıca, yine yıllarla ölçülen iş deneyiminin de ücret üzerinde önemli etkisi vardı.
Beşeri sermaye ve kalkınma
Schultz'un (1960 ve 1961) çalışmalarından önce, neoklasik büyüme modellerinde ve kalkınma ekonomisinde fiziki yatırımlara vurgu yapılıyordu. Öyle ki, öğretim, eğitime yatırım ve beşeri sermaye konuları ihmal ediliyordu.
Schultz, beceriye ve bilgiye yatırımın önemine dikkat çekti. Bunun da ötesine geçerek, beşeri sermayeye yatırımın, fiziki sermayeye yatırımdan daha önemli olduğunu vurguladı. Daha sonraki kuramsal ve ampirik çalışmalarda beşeri sermaye birikimine önem verildi. Örneğin, Mankiw vd. (1992) ve Lucas (1988).
Beşeri sermaye, sağlık ve verimlilik
Sağlık, beşeri sermayenin önemli bir unsuru olarak dikkate alındı. Örneğin Grossman (1972), sağlığa yapılan yatırımın yaşam (işgücü) miktarını ve kalitesini etkilediğini açıkladı. Becker (2007), sağlığı beşeri sermayenin en önemli direği olarak ele aldı.
Üniversitelerin daha çok bilgi ve enformasyon sağladığı düşünülerek üniversite eğitimine talep arttı. Beşeri sermaye giderek politikacıların söylemleri arasında da yer almaya başladı. Böyle bir söylem Türkiye’de sanırım ne yazık ki olmadı.
Beşeri sermaye işgücünün bilgi, beceri ve deneyiminin düzeyini ve üretim gücünü ifade eder. Bu sermayenin içinde işgücünün eğitimi, işlevsel okuryazarlığı, sağlığı, zekası, mesleki eğitim ve birikimi, teknolojiye yakınlığı vardır. Ayrıca, çalışma etiği ve işe odaklanması vardır.
Beşeri sermaye ile verimlilik arasında birebir ilişki olduğu kabul edilir. Bu nedenle şirketler de, devletler de beşeri sermaye gücünü yükseltmek için işgücüne sürekli mesleki ve teknolojik eğitim verirler.
Beşeri sermaye, beyin göçü ve işsizlik
Vurgulamak gerekir ki, beyin göçü, uzun süreli işsizlik, işgücüne katılmamak, sağlık sorunları, eğitimden ve teknolojiden kopuş beşeri sermayeyi geriletir. Bu bakımdan beyin göçü yaratan koşulları değiştirmek, işgücüne katılımı ve istihdamı özendirmek, yaygın ve zamanlı sağlık önlemleri almak, sürekli mesleki eğitim vermek önemlidir.
Hatırlamadan edemiyoruz; doktorları, mühendisleri, öğretim üyelerini, teknisyenleri, ve nicelerini göçe zorlayanlar, sonra da “giderlerse gitsinler” diyenler var. Bunlar acaba ülkenin beşeri sermayesini budayıp küçülttüklerini bilirler mi?
Okul süresi gerekli ama yeterli değil
Şimdi iki sonucu bir araya getirelim.
1) Beşeri sermayenin büyüme ve kalkınma için çok önemli olduğu genel kabul görüyor.
2) Kişiler ve toplumlar için beşeri sermaye okul / okuma süresi ile ölçülebiliyor. Öyleyse, okul sürelerini yükselterek büyüme ve kalkınma hızlandırılabilir.
Böyle bir ilişki olunca, çocuklar ve gençler için zorunlu okul süreleri 1960’lardan sonra hemen tüm ülkelerde yükseltildi. Zorunlu öğretim önce 5-6 yıldan 8-10 yıla, sonra da 12-14 yıla çıkarıldı. Bu konuda aşağıda Tablo 2’de Dünya Bankası verilerine bakıyoruz.
Türkiye’de zorunlu öğretim 1961’de 5 yıl, 1997’de 8 yıl, 2012’de 12 yıl oldu.
Beşeri sermayeyi okul / okuma süresi ile ölçünce, özellikle ayrıntılı verilerle yapılan çalışmalarda büyüme ile aralarındaki ilişkinin zayıf olduğu ve giderek de zayıfladığı görüldü. Bu konuda bakınız Angrist vd. (2021a ve 2021b).
Anlaşıldı ki, okula gitmekle öğrenmek, bilgi edinmek aynı değildir. Örneğin birçok Afrika ülkesinde üçüncü sınıf öğrencilerinin dörtte üçünün kısa ve basit bir cümleyi bile okuyamadıkları görülmüştür.
Hindistan’da yine üçüncü sınıf öğrencilerinin çoğunluğunun iki haneli sayılarla çıkarma ve toplama işlemi yapamadıkları anlaşılmıştır. World Bank (2018), Angrist vd. (2021b).
Bunun üzerine, Dünya Bankasının desteği ile okulda öğrenmeyi de dikkate alan beşeri sermaye endeksi oluşturma çalışmaları başladı. Bu çalışmalarda, bilgi ölçen başlıca iki sınavın sonuçları kullanıldı; (Bakınız Angrist vd. 2021a)
1). Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA: Programme for International Student Assessment)
2). Uluslararası Matematik ve Fen Öğretimi Eğilimleri (TIMSS: Trends in International Mathematics and Science Study).
PISA sınavları, OECD desteği ile 2000 yılından bu yana başta OECD ülkeleri olmak üzere son yıllarda 70 üzerinde ülkede yapılıyor. Türkiye dahil tüm ülkelerde TIMSS sınavına göre daha çok biliniyor. Bu sınav genellikle üç yılda bir gerçekleştiriliyor, ancak küresel salgın nedeniyle 2021’de sınav olmadı.
Sınav soruları Okuma (daha doğrusu okuduğunu anlama), Matematik ve Fen konularında oluyor. 2012, 2015 ve 2018 yıllarında Türkiye’nin 15 yaş ortaöğretim öğrencilerinin PISA sınav sonuçlarına göre sıralaması Tablo 1’de yer alıyor.
Tablo 1: 15 Yaş Ortaöğretim Öğrencilerinin PISA Sınav Sonucuna Göre Ülke Sıralaması
Kaynak: OECD
Not: PISA sınavına 2012’de 65, 2025’te 72, 2018’de 79 ülke katılmıştır.
Tabloda yer almayan daha önceki yılların verilerini de dikkate alırsak, tablo ile ilgili birkaç gözlem yapabiliriz.
1) Türkiye’den PISA sınavına katılan ortaöğretim öğrencilerinin başarısı dalgalı bir seyir izliyor. Yükselen veya düşen bir eğilim yok.
2) Ortaöğretim 2012’de zorunlu 12 yıl oldu, ancak bunun sınav sonuçları üzerinde önemli bir etkisi olmadığı anlaşılıyor.
3) Öğrencilerin Matematik başarısı, Okuduğunu Anlama ve Fen konularına göre daha düşük.
4) PISA ve TIMSS sınavlarında başta Çin olmak üzere Doğu ve Güneydoğu Asya ülke öğrencilerinin sınavlarda hep üst sıralarda oldukları görülüyor. Bu sonuç Asya’daki yüksek büyümenin iyi öğreten bir eğitim sistemi ile ilişkili olduğunu gösteriyor.
5) Finlandiya gibi İskandinav ülkeleri de ortaöğretimde öğrenme bakımından üst sıralarda yer alıyorlar.
Beşeri sermaye endeksi ve ülke sıralaması
Öğrenmeyi ölçtüğü varsayılan PISA ve TIMSS sınav sonuçlarını ve Dünya Bankası eğitim, öğretim, sağlık, yaşam süresi verilerini kullanarak, Angrist vd. (2021a) bir Beşeri Sermaye Endeksi (Human Capital Index) hesapladılar. Bu sınav endeksin 2020 yılına ilişkin son değerleri Tablo 2’de görülüyor.
- Tablodaki değerler belli ağırlıklarla endeks değerine katkı yapıyor. Örneğin, birinci ve beşinci sütunlardaki yaşama olasılıkları için görece düşük ağırlıklar verilmiş ama yaşama olasılığı arttıkça Beşeri Sermaye Endeksi (BSE) değeri de artıyor. Harmonize sınav sonuçlarının ve bu sonuçlara göre düzenlenmiş okul süresinin ağırlıkları daha yüksek.
Tablo 2: 2020’de Beşeri Sermaye Endeksi Bileşenleri ve Ülke Sıralaması
2. Okula devam süresi Türkiye’de görece düşük çünkü okul öncesi eğitim diğer ülkelere göre Türkiye’de çok daha az öğrenciyi kapsıyor. Zorunlu eğitim 12 yıl iken okula devam süresi ancak 12,1 oluyor.
3. Öğrenme uyarlamalı okul süresi de oldukça düşük çünkü Türkiye’de ortaöğretim öğrencilerinin PISA ve TIMSS gibi sınavlarda başarıları daha düşük.
4. Doğu Asya ülkeleri burada da en üst sıralarda. Çünkü hem eğitime daha küçük yaşta başlıyorlar, hem de öğrenmede başarıları daha yüksek.
5. Türkiye’de kızların / kadınların BSE değerleri erkeklere göre daha yüksek. (Tabloda bu veriler yer almıyor.) Buna karşılık ne yazık ki kızların / kadınların işgücüne katılımı çok daha az. Onların işgücüne katılımı ile Türkiye’nin verimliliği ve dolayısıyla büyümesi hızlanacaktır.
6. Türkiye’de BSE değerinin düşük olmasının elbette birçok nedeni var. Bu konuyu başka bir yazıya bırakacağım. Ancak şunu belirteyim; BSE değerlerinin yüksek olduğu ülkelerde öğretmenlik çok saygı gören, görece yüksek ücret alan bir meslektir. Karşılığında da öğretmenler işlerine daha bir gururla, daha çok odaklanabiliyorlar..
7. Bu bağlamda Türkiye’de durum içler acısıdır.
Kaynakça
Angrist, Noam, Simeon Djankov, Pinelopi K. Goldberg, ve Harry A. Patrinos (2021a) “Measuring human capital using global learning data” Nature, 592 (March) 403-418.
Angrist, Noam, Simeon Djankov, Pinelopi K. Goldberg, ve Harry A. Patrinos (2021b) “Measuring human capital: Learning matters more than schooling”, VOX.eu
https://cepr.org/voxeu/columns/measuring-human-capital-learning-matters-more-schooling
Becker, Gary S. (1964) Human Capital: A Theoretical and Empirical Analysis withSpecial Reference to Education, First Edition, NBER.
https://www.nber.org/books-and-chapters/human-capital-theoretical-and-empirical-analysis-special-reference-education-first-edition
Becker, Gary S. (1993) Human Capital: A Theoretical and Empirical Analysis, with Special Reference to Education, Third edn. Chicago: University of Chicago Press.
Becker, Gary S. (2007). ‘Health as Human Capital: Synthesis and Extensions’, Oxford Economic Papers, 59: 379–410.
Becker, Gary S. and Chiswick, B. R. (1966). ‘Education and the Distribution of Earnings’, American Economic Review, 56, 358–69.
Grossman, M. (1972). ‘On the Concept of Health Capital and the Demand for Health’, Journal of Political Economy, 80 (2), 223–55.
Lucas, R. E. (1988). ‘On the Mechanics of Economic Development’,
Journal of Monetary Economics, 22: 3–42.
Mankiw, N. G., Romer, D., and Weil, D. N. (1992 ) “A Contribution to the Empirics of Economic Growth”, Quarterly Journal of Economics , 107(2): 407.
Mincer, Jacob (1958). ‘Investment in Human Capital and Personal Income Distribution’, Journal of Political Economy , 66 (Aug.): 281–302.
Mincer, Jacob (1974). Schooling, Experience and Earnings
(New York: Columbia University Press).
Schultz, Thedore W. (1960). ‘Capital Formation by Education’,
Journal of Political Economy, 68(6): 571–83.
Schultz, Thedore W. (1961) Investment in Human Capital
American Economic Review, 51(1): 1.
World Bank (2018), World Development Report 2018: Learning to Realize Education’s Promise, Washington, DC.
Ercan Uygur kimdir?
Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1960'ların ikinci yarısında ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) ‘uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan dört kişi göreve başlatılmadı.
Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl ‘ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki ‘ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.
Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te ‘doçent' unvanını aldı.
1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da ‘profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.
Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)
Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.
2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"
|