07 Ekim 2024

7 Ekim’in yıldönümünde Batı medyasının Gazze sınavı: Bilip de susmak en kötüsü

Bu haber kanallarında çalışan insanların vicdanlarıyla nasıl bir muhasebe yapmak zorunda kaldıklarını anlayın istiyorum. Bir yanda işleri, meslekleri… Yaşam kaygıları… Eve ekmek götürme dertleri… Patronlardan, bölüm şeflerinden gelen acımasız talimatlar… Diğer yanda vicdanları

Bugün, 7 Ekim’in yıldönümünde size içinde bulunduğumuz zamanlarda gazetecilik yapmanın ne kadar zor ve meşakkatli olduğunu anlatmak istiyorum.

Geçen yıl tam olarak bugünün sabahında binlerce Hamas füzesi İsrail topraklarını vurmaya başladı, yüzlerce Hamas militanı motorlu paraşütlerle İsrail topraklarına daha önce benzerini görmediğimiz bir saldırı başlattı.

Kendi adıma o güne dair kötü bir hatırayı da paylaşayım: Saldırıları gördüğümde ve hemen birkaç medya kuruluşunun yayınlarına baktığımda bunun belki de dünya tarihini değiştirecek bir saldırı olduğunu fark ettim.

İnsan böyle bir şeyi fark ettiğinde dehşete düşüyor ve hemen birileriyle paylaşma ihtiyacı hissediyor.

Telefonla birkaç kişiyi aradım ama kimsenin saldırılardan haberi yoktu. Üstelik ben “Eyvah, dünya savaşı çıkabilir” gibi bir tepki verdiğimden hemen herkes durumu abarttığımı, vehmettiğimi düşünüyordu.

Öyle ya… Bu kadar büyük bir olay aniden ve önceden kimsenin haberi olmadan ortaya çıkamazdı.

Telefon derdime derman olmayınca sabahın köründe kendimi sokağa attım.

Birilerine anlatmam, paylaşmam, rahatlamam gerekiyordu.

Fakat her zaman gittiğim kafede, her gün oturduğum insanlar da bana hafiften “Bu oğlan sıyırdı” gözüyle bakmaya devam etti.

Çaresiz eve döndüm ve haberleri takip etmeye devam ettim.

Bunları şunun için anlatıyorum. Gazetecilik refleksine sahip biri için bilip de anlatamamak, ifade edememek, susmak en kötüsüdür.

Şimdi, aradan geçen bir yıl sonra görüyoruz ki, Batı medyasında bazı gazeteciler bu “susma” haline dayanamayıp işlerini bıraktılar. Belki de çok sevdikleri mesleklerine veda etmek zorunda kaldılar.

İsrail’in saldırıları sonrası istifalar başladı

Google’a “Gazze saldırısı sonra istifa eden gazeteciler” yazıp aratıyorum:

Kanada’da Global News’tan Zehra El-Akras, Amerikan ABC News’tan Nour Haydar, Jewish Chronicle’dan David Baddiel, Jonathan Freedland, David Aaronovitch ve Hadley Freeman, New York Times Magazine’den Jazmine Hughes

Liste uzayıp gidiyor.

Geçen yılın kasım ayında, yani 7 Ekim saldırılarının başlamasından sadece birkaç ay sonra, henüz ölen Filistinli sayısı 11 bin civarındayken bir grup gazeteci, haber merkezlerinin İsrail yanlısı ve Filistinlilerin görüşlerin yok sayan tutumuna karşı bir imza kampanyası başlattı.

Açıklamada şöyle deniyordu:

“…Batılı haber merkezlerini Filistinlilere yönelik etnik temizliği meşrulaştırmaya hizmet eden insanlıktan çıkarıcı söylemlerden de sorumlu tutuyoruz. Amerikan yayınlarında çifte standartlar, yanlışlıklar ve yanılgılar bol miktarda bulunmaktadır ve bunlar belgelenmiştir.

…Haber merkezleri Filistinli, Arap ve Müslümanların bakış açılarının altını oydu, onları güvenilmez olarak nitelendirdi ve İslamofobik-Irkçı mecazları güçlendiren kışkırtıcı bir dil kullandı. İsrailli yetkililer tarafından yayılan yanlış bilgileri yayınladılar ve ABD hükümetinin desteğiyle Gazze'de ayrım gözetmeksizin işlenen sivil cinayetlerini irdelemekte başarısız oldular.

…BM uzmanları “Filistin halkının ciddi bir soykırım riski altında olduğuna ikna oldukları” konusunda uyarıda bulundular, ancak Batılı yayın organları soykırım uzmanlarından alıntı yapmaktan ve Gazze'de ortaya çıkan varoluşsal tehdidi doğru bir şekilde tanımlamaktan çekiniyor.

Bizim işimiz bu: İktidardan hesap sormak. Aksi takdirde soykırıma ortak olma riskiyle karşı karşıya kalırız.”

İmzaya açılan bu metni 13 Kasım 2023 tarihine dek 1200 gazeteci imzaladı.

Daha sonra bu imzacılardan 30 kadarı çalıştıkları medya organlarından gelen baskı veya kovulma tehdidi nedeniyle imzalarını geri çekti.

Geri çekenlerin çalıştıkları kurumlar arasında şunlar yer alıyordu: Associated Press, Washington Post, Bloomberg, Chicago Tribune…

Bir internet sitesine gönderilen “gizemli” araştırma

Bu açıklamayla çok yakın tarihlerde, The Column ismindeki internet sitesine “Otto” takma adını kullanan bir medya çalışanı ve veri analisti, Amerikan medyasında İsrail-Filistin haberlerinin verilmesine dair detaylı bir araştırma iletti.

Oxford Üniversitesi’nde veri bilimi alanında yüksek eğitim alan “Otto”, çalışmasında ABD’deki üç büyük haber kanalında (CNN, FOXNEWS, MSNBC) İsrail ve Filistin haberlerinin verilişini rakamlarla ele alıyordu.

Saldırı sonrasındaki bir ayda Gazze’de ölü sayısı 11 bine ulaşmıştı. Buna karşın 7 Ekim’de öldürülen İsrailli sayısı yaklaşık 1200 idi.

Ölüm sayıları böyleyken İsrail’in bir katliama uğradığına dair ifadeler bu üç kanalda bir aylık periyotta 1655 kez kullanılırken, Filistinlilerin başına gelenleri katliam olarak nitelendiren ifade sayısı sadece 78’te kalmıştı.

İsrail Ordu Sözcüsü 7 Ekim sonrası 30 günde toplam 44 kez bu kanallara röportaj vermişti.

Sizi rakamlara boğmak istemiyorum ama bazen olan biteni en iyi rakamlar ortaya koyuyor.

The Intercept: ABD’nin saygın gazeteleri de İsrail yanlısı yayın yaptı

Bir başka araştırma da The Intercept isimli haber sitesinden.

7 Ekim-25 Kasım aralığında New York Times, Washington Post ve Los Angeles Times gazetelerinin yayınlarını ele alan bu araştırmaya göre konuyla ilgili haberlerde İsrail’in anılma sıklığı Filistin’in tam 16 katıydı.

Tüm dünyada saygın gazeteciliğin referansları arasında gösterilen bu yayınlardaki “vehamet” bununla da sınır değildi.

Araştırmada Türkçeye “vahşice katliam” olarak çevirebilecek “slaughter”, katliam olarak çevrilebilecek “massacre” ve “dehşet verici” olarak çevrilebilecek “horrific” kelimelerinin İsrailliler ve Filistinliler için kullanımına da bakılmıştı.

Buna göre 7 Ekim-25 Kasım aralığında İsraillilerin “vahşice katledildiği” ifadesine rastlanan her 60 habere karşı sadece 1 haberde bu ifade Filistinliler için tercih edilmişti.

İsraillilerin yaşadıklarının “katliam” olarak nitelendiği her 125 habere karşın sadece 2 haberde Filistinlilerin yaşadıklarının katliam olduğuna dair ifade yer almıştı.

Ve yine, İsraillilerin 7 Ekim’de yaşadıklarını “dehşet verici” olarak niteleyen ifadelerin yer aldığı 38 habere karşın sadece 4 haberde Filistinlilerin yaşadıkları “dehşet verici” bulunmuştu.

Yordum sizi, biliyorum.

Lakin böyle zamanlarda, böyle koşullarda gazeteciliğin nasıl zor bir meslek olduğunu görün istiyorum.

Bu haber kanalında çalışan insanların vicdanlarıyla nasıl bir muhasebe yapmak zorunda kaldıklarını anlayın istiyorum.

Bir yanda işleri, meslekleri… Yaşam kaygıları… Eve ekmek götürme dertleri… Patronlardan, bölüm şeflerinden gelen acımasız talimatlar…

Diğer yanda vicdanları.

Haberlerden İsrail de rahatsız: “BBC kuralları çiğniyor”

İlginç olan Batı medyasının Filistin haberlerini veriş şeklinden İsrail de rahatsızdı.

Yukarıdaki verilere rağmen onlar da Batı’nın kendilerini kötü göstermesinden dert yanıyordu.

7 Ekim saldırılarından sadece bir hafta sonra İngiliz yayın kuruluşu BBC’ye gelen şikâyet sayısı 1500 olarak açıklandı.

Şikâyetçilerin yarısı BBC’ye bağlı yayın organlarının İsrail karşıtı yayın yaptığı iddiasındaydı.

Bu yılın mart ayında BBC Genel Direktörü Tim Davie ve BBC’nin editoryal politikasından sorumlu David Jordan, Avam Kamarası’nda bir komite önünde yayınlarıyla ilgili ifadeye çağrıldı.

İfade esnasında BBC’ye gelen şikâyet sayısının sekiz bine ulaştığını söylediler.

Şikâyetlerin dağılımı aynıydı: Yarı yarıya…

Son bir örnekle bitirelim.

Bu kez araştırmanın kaynağı İsrail’e yakın sivil toplum temsilcileri ve yine İsrail asıllı İngiliz avukat Trevor Asserson.

Haberlerde yer alan 9 milyon kelimenin yapay zekâ yardımıyla incelendiği ve Asserson Raporu olarak bilinen rapora göre BBC kendi editoryal kurallarını 1553 kez İsrail aleyhine çiğnemişti.

Tabii şunu belirtmek zorundayım. Suçlama İsrail cephesinden gelince, diğer raporların aksine, bu kez muhatabı bir açıklama yapmak zorunda kaldı: BBC raporu dikkatle inceleyeceğini duyurdu.

Saldırıların birinci yılında Batı’da gazetecilerin karnesi bu şekilde.

Bizde böyle bir okuma yapmanın imkânı yok. Zira anaakım medya Filistin haberleri yaparken iktidarla karşı karşıya gelmiyor.

Öyle olsaydı bugün bu haberler yapılabilir miydi, onu sizin takdirinize bırakıyorum.

Lakin sizler de görüyorsunuz ki, böyle puslu havalarda gazeteci olmak da gazetecilik yapmak da zor zanaat.

Son bir yılda Gazze’de 128 gazeteci öldürüldü.

İyi haftalar.

Eray Özer kimdir?

Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.

Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.

Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.

Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

“Bir gencin intiharında yapay zekâ suçlanabilir mi?”

Nora isminde ve “zorbalığa uğramış kız” takma ismini kullanan bir yapay zekâyla sohbet etmeye başladım. Sewell’ın ne hissettiğini anlamam çok uzun sürmedi. Karşımda iç sesini de duyabildiğim yahut okuyabildiğim, utangaç mı utangaç, insanların yüzüne bakmaktan bile çekindiğini dile getiren bir “arkadaş” vardı

Bir cinnet toplumuna nasıl dönüştük?

Yasaları uygulayacak insanlar aynı yasaları ayaklar altına alıyorsa, ahlak adı altında sadece şekilcilik dayatılıyorsa bu şiddet dalgası günbegün artarak sürecek demektir

Dile kolay: Contemporary, 19. kez İstanbul’da

Contemporary İstanbul bu yıl 19. kez düzenleniyor. Etkinlik Tersane İstanbul’da. 800’ü aşkın çağdaş sanat eserini ağırlayacak fuarda ben en çok “Yetmişli Yıllarda Doğanlar” sergisini merak ediyorum. Üzerinize afiyet son vagondan da olsa o trene maalesef ben de bilmiş bulundum da…

"
"