03 Mayıs 2020
"...Sayın Valim, bunlar gerçekten çok tehlikeli adamlar. Savaşı ve savaş sanatını mükemmel biliyorlar. Kızıldeniz'i neredeyse kontrol edebilecek duruma geldiler. Basra'ya bir kale yapabilirlerse Hint Okyanusunu ele geçirip, Hindistan için büyük bir tehlike oluşturabilecekler..." Bu ifadeler, Portekizli bir denizcinin Hindistan Genel Valisine 30 Kasım 1546 tarihinde gönderdiği mektupta yer alır. Hürmüz'deki Portekizli Kaptanın yardım sözüne ve Basra Emiri Şeyh Yahya'nın Portekiz karargahına yakarmalarına rağmen, tam bir hafta sonra, Basra 3 bin kişilik ordusuyla atağa kalkan Ayas Paşa'ya tek kurşun atamadan teslim olur.
Osmanlı'nın Hint Okyanusu seferleri, Akdeniz'in efsanevi Kaptan-ı Deryalarının müthiş hikâyeleri kadar bilinmez. Yazımda kaynak olarak kullandığım, değerli İtalyan tarihçi Giancarlo Casale de Ottoman Age of Exploration başlıklı kitabında benzer bir eleştiri yaparak, Osmanlı'nın Hint Okyanusu Seferlerine gereken önemi vermedikleri için batılı tarihçilere sitem eder. Casale'ye göre Osmanlı denizcileri, Hint Okyanusunda büyük işler yapmış, bölgede en az Portekizliler kadar iz bırakmıştır.
Hindistan'a doğru yapılan bu inanılmaz seferler, Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı 1517 tarihinde Osmanlı topraklarına katmasıyla başlar. Bu macerayı yöneten efsane Hint Okyanusu Grubunun karşısında, yıllar içinde mücadeleyi küçük gören saraylı bir erkan da mevcuttur. Başta Hürrem Sultan olmak üzere, kendileri için tehlike görerek, bu grubun başarılarını Padişahın bilgisinden kaçırmaya yoğun gayret sarfetmişlerdir.
Yavuz Sultan Selim Mısır'ı topraklarına dahil ettikten sonra Hint Okyanusu Osmanlı'nın görüş alanına girmeye başlar. Bu tarihten önce de, Memluk Sultanlarının Halife ünvanlarıyla bölge Müslümanları üzerinde ciddi bir ağırlığı olduğu, Kızıldeniz bağlantısıyla Hint Okyanusuna geçerek Hindistan ve yakın coğrafya ile oldukça gelişmiş bir ticaret ağı kurdukları çeşitli kaynaklarda dile getirilmektedir.
Bazı tarihçilere göre bu dönemi başlatan isimlerin başında Malik Ayaz gelir. Dönemin önemli isimlerinden Malik Ayaz, Osmanlı'ya bir süre hizmet verdikten sonra, Hindistan'daki Gujarat Sultanı tarafından Diu Valisi olarak atanır. Tatar, İranlı, Dubrovnikli ve hatta Rus kökenli olduğu yönünde iddialar bulunan Malik Ayaz, Portekiz'in Hint Okyanusu macerasına başlamasının hemen ardından Memluk Sultanlığıyla ilişkiye girer. Bu çabaları sonucunda, Memluk Amirali Hüseyin El Kurdi ile ortak bir donanma kurarak Portekiz donanmasını 1507 tarihinde Hint Okyanusunda büyük bir yenilgiye uğratır.
Hüseyin El Kurdi'nin, 1509 yılında Hindistan Gujarat sahillerinde yaptıkları ortak saldırıda dostu Malik Ayaz'ı yarı yolda bırakıp kaçması, ikilinin arasını açar. Memluk Sultanlığı ile yaşadığı bu hadise sonucunda, güvenini tamamen kaybeden Malik Ayaz'ın, Hindistan'daki dostu diğer Rumi Türk Beyleri ile birlikte Osmanlı'nın Mısır'ı ele geçirme projesinde çok etkili olduğu söylenir. Dahası, Yavuz'un son Memluk Sultanı Kansuh Gavri'nin ölümünün hemen ardından Amiral Hüseyin El Kurdi'yi de infaz etmesinde, yine bu işbirliğinin rolü olduğu düşünülmektedir. Yavuz, Kahire'yi aldıktan sonra, Cidde Valiliği'ne, Malik Ayaz ve Rumi Türk Beylerine yakın birini, Azeri Tüccar Kasım Şirvani'yi getirir. Şirvani bu göreve gelir gelmez dostlarına müjdeyi verir. Cidde'de inşa edilen 20 gemiye ilave olarak Sultan Selim'in emriyle 50 yeni gemi siparişi daha verilmiştir. Artık Hint Okyanusunda yeni bir güç vardır. Osmanlı donanması ve ticaret filosu.
Portekiz'deki Hindistan yönetimi, Mısır'ın Osmanlı'ya geçmesini büyük bir felaket haberi olarak Lizbon'a duyurur. Hindistan'daki Sultanlıklar ve Rumi Türk Beyleri sevinçle Osmanlı'yı beklemektedir.
Fotoğrafın diğer köşesinde ise, Vasco da Gama'nın gösterdiği yol üzerinden hızla doğuya yönelen Portekiz donanması ve ticari filosu yer almakta. Armada Hint Okyanusundaki varlığını derinleştirmektedir. İşin en ilginç yanı, büyük Kaşif Vasco da Gama'nın Afrika'nın güney kıyıları ve Ümit Burnunu, seyahatte yanına aldığı, bölgeyi çok iyi tanıyan tecrübeli Arap denizcilerinin sayesinde geçebildiğidir. 12 bin mil süren bu seyahatin sonunda çok ilginç bir olay yaşanmış; Kalküta limanına yanaşan Gama'yı limanda Portekiz'ce konuşan Kuzey Afrikalı Müslüman tacirler karşılamıştır. O dönemlerde, Hint Okyanusunda büyük bir deniz imparatorluğu kuran Portekiz'in bu başarısının arkasında, sahip olduğu Arap kaynakları, bilgi birikimi ve haritalarının yattığı bilinmektedir.
1517 ve sonrasında Osmanlı, Hint Okyanusunda ciddi bir denge kurmaya başlar. Bu mücadelenin başlatılması ve ciddi kazanımlar elde edilmesinde Sadrazam Pargalı İbrahim Paşa ile temellerini attığı Hint Okyanusu Grubu'nun rolü çok büyüktür.Fırsat buldukça İstanbul'dan bile bağımsız hareket eden bu ekip, başarısını vizyonu yüksek Sadrazamlar sayesinde sürdürür. 1523 ve 1536 tarihleri arasında Sadrazamlık yapan Pargalı'nın geniş birikimi, tecrübesi ve ekip çalışması sayesinde güç bulan Grup, İmparatorluğu küresel bir güç haline getirmek için Hint Okyanusu seferlerine büyük önem verir.
Süveyş'teki tersane ve askeri üs öncelikle daha da güçlendirilir. Yemen ele geçirilir ve Irak tamamıyla kontrol altına alınarak, Portekiz'e karşı yeni bir cephe Basra Körfezinde açılır. Pargalı'nın ardından gelen Hadım Süleyman Paşa'da onu titizlikle izler. Hindistan kıyılarındaki Müslüman Sultanlıklar ve Rumi Türk Beyleriyle ciddi temaslar kurar. Güneydoğu Asya'daki en uç nokta Aceh Sultanlığına bile temsilci gönderip, iyi dileklerini iletir. Bu tarihlerde, Büyük Denizci Piri Reis, Cacciadiavolo Contarini ve Francesco Giustiniani gibi denizciliği bilen ve dünya coğrafyasına hakim insanlarla yakın temaslar kurarak, onları himayesine alır. Asıl önemlisi Pargalı İbrahim'in haritalara olan ilgisidir. Mısır seferine giderken Piri Reis'ten iyi bir eğitim alan Pargalı'nın, Magellan'ın dünya çevresinde gerçekleştirdiği sefere katıldığı bilinen Antonio Pigafetta' yı ikna ederek, Portekiz'in okyanus keşiflerini gösteren muhteşem bir haritayı İstanbul'a kazandırdığı söylenir.
Sefer Reis veya Kaptan Sefer olarak da anılan büyük denizci hakkında Osmanlı kaynaklarında en erken bilgiye 1544 yılında ulaşılmaktadır. Bu tarihte Sefer Reis Süveyş'te küçük bir filonun komutanıdır. Süveyş'te devriye görevi yaparken, istihbarat bilgileri sağlayan Sefer, Pargalı'dan sonra görev yapan Sadrazam Hadım Süleyman Paşa'nın 1538'deki Gujarat seferine katılır. Osmanlı kaynaklarında çok net bir bilgi olmasa da, Sefer Reis'in, 1546'da Basra'yı fethetmesinden kısa bir süre önce, Ayas Paşa'nın Muskat'a kadar uzanan saldırılarında görev aldığı bilinmektedir.
Sefer'in adı 1550 yılında bu defa Portekiz kaynaklarında yer almaktadır. Portekiz tarihçisi Diogo do Couto, Sefer Reis'ten Hürmüz'den Hindistan kıyılarına yük taşıyan ticari gemilere saldıran büyük Türk korsanı olarak bahsetmektedir. Manevra kabiliyeti yüksek hızlı gemileri ile değerli mal taşıyan gemilere saldıran Sefer, tehlikeye düştüğü bir macerasında devriye gezen Portekiz savaş gemileri ile açık denizde çarpışmak yerine, kıyıya yakın seyir etmeyi tercih etmiş, Portekiz saldırısından başarıyla kurtulmuştur. Portekiz filosunun kaptanı Figueira, Goa'ya döndüğünde, Genel Valinin talimatı ile Sefer'i bulmakla görevlendirilmiş, ama bu harekat Sefer Reis'in olağanüstü savaş taktiği sonucunda Figueira'nın hayatına mal olmuştur.
Kaptan Sefer'in üç temel prensibi vardır. Birincisi, yoğun ticarete sahne olan Hürmüz - Gujarat hattında büyük bir vurgun potansiyeli bulunmaktadır. Yaz mevsiminin sonunda, yoğun ticari sezonda küçük ve hızlı gemileri kullanarak Portekiz'in ticari gemilerini avlama şansı çok yüksektir. İkincisi, kendi küçük ve hızlı gemilerinin açık denizde güçlü savaş gemilerine karşı korunaksız olduğunun farkında olmakla birlikte, bu mevsimde kuzeydoğu istikametinde esen Muson rüzgarını hesaba katmak suretiyle, güçlü gemilerden kürek çekerek kurtulabileceğini ve üssünün bulunduğu Kızıldeniz'deki Moka'ya kolayca dönebileceğini hesaba katmaktadır. Üçüncü nokta ise, yaptığı ticari gemi avlarında eli boş dönse dahi, düşman gemilerinin karşı atakla inine kadar kovalayabileceklerini planlarının içinde tutmasıdır.
Muson rüzgarlarının yön değiştirerek, Hindistan'dan batıya seyahati daha kolaylaştıracağını düşünen büyük kaptan, kendisine karşı bir saldırının kış aylarında olacağını dikkate alarak, yılın bu dönemlerinde Portekiz gemilerini önceden hazırlıklı olarak beklemeyi tercih eder. Böylece, onları kendisi için en uygun yere, mercan kayalıklarına, rüzgarın kararsız estiği sığ bölgelere çekerek, müthiş bir avantaj yakalayabileceğini aklında bulundurur.
Aynı tarihlerde, Piri Reis, yaptığı bir seferi tamamlayarak Hürmüz'den İstanbul'a geri dönmektedir. Ancak dönüş yolunda büyük bir hata yaparak, elindeki yük mevcudunu bilinmeyen bir nedenle Aden limanında beyan etmekten kaçınır. Yoluna devam eder. Bu hatanın faturası çok ağır olur. 90lı yaşlardaki Büyük Amiral, Mısır'a yaklaştığında Vali Semiz Ali Paşa tarafından yakalanır, yargılanır ve 1551 yılında idam edilir. Yerine gelen Murat bey 1553 Temmuz'unda yine Hürmüz yolunda iken kazanabileceği bir deniz savaşını kaybederek Sadrazam Rüstem Paşa'yı hayal kırıklığına uğratır. Sonrasında daha kötü bir olay yaşanır. Seydi Ali Reis donanma komutanı olarak iş başına geldiği 1553 yılı sonlarında yaptığı bir Hint seferinde, neredeyse bütün gemilerini kaybederek, Hindistan sahillerine kaçmak zorunda kalır. Seydi Ali Reis bu yenilgisi ertesinde Gujarat'taki Türk Sultanlara sığınır. Hindistan'dan karayolu ile aylarca süren bir yolculuktan sonra Afganistan ve İran üzerinden İstanbul'a döner.
Bütün bu felaketlere rağmen, Sadrazam Rüstem Paşa müthiş denizci Sefer Reis'i hiçbir zaman hesaba katmaz. Aslında Sefer Reis hayatından memnundur, bu durumu pek umursamaz. Portekiz gemilerine karşı saldırılarına devam eder. Ticari gemileri kaçırır, Arabistan denizindeki hedeflere tehlike saçar. O'nun bu başarıları Mısır Valisi Semiz Ali Paşa'nın dikkatini çeker. Çok güvendiği Sefer'i, yardım gerektiği zamanlarda Amiral Seydi Reis'e destek için gönderir.
Sefer'in maceraları filmlere konu olacak derecede ilginç sahneler içerir. Bir vurgununda, ele geçirdiği dört ticari gemiyi Portekiz donanmasının müdahalesiyle elden kaçırmasına rağmen, ikinci bir atakla tekrar ele geçirir. Bu defa Amiral Baltazar Lobato'yu da esir alarak, toplam 9 gemiyle Moka'ya döner.
1553 yılında Şehzade Mustafa'nın Hürrem Sultan'ın dedikodularıyla katledilmesindeki rolü ortaya çıkınca, Rüstem Sadrazamlıktan olur. Bu gelişmeyi duyan Sefer Reis'in, korsanlıktan kazandığı 20 bin Krusedo tutarındaki altını Hint Okyanusu Amiralı olmak amacıyla Padişah'a gönderdiği Portekiz kaynaklarından öğrenilmektedir. Sefer, Mısır'ın yeni Valisi Mehmet Paşa'ya da hediye göndererek, kendi filosuna 5 yeni hafif gemi verilmesini ister. Raporunda, kış muson rüzgarlarını kullanarak Bengal denizine ve hatta Malaka boğazına kadar giderek Portekiz hedeflerine saldırıda bulunmak istediğini, bahar aylarında dönüşe geçebileceğini bildirir. Sefer Reis bu projesiyle Hindistan'daki Sultanlıklara silah, gemi ve teçhizat desteği sağlamayı amaçlayarak, Hadım Süleyman Paşanın 20 yıl önce Hoca Sefer'le yaptığı çalışmaya benzer bir plan yapmaktadır.
Rüstem Paşa'nın yeniden Sadrazam olması, Sefer Reis'in terfi umutlarını ve Hint Okyanusu Grubunun tüm hayallerini suya düşürür. Sefer'in İstanbul'dan yeterince destek alamadığının farkında olsalar bile, Portekizliler onun korkusunu içlerinden atamazlar. Sefer'in 1554 yılında Diu'ya yaptığı muhteşem vurgunun hemen ertesinde, bu defa Amiral Vasconcelos peşine düşer. Ama yakalayamaz, Amiral Hindistan'a eli boş dönmek zorunda kalır. Sonraki kış, Amiral Peixoto Sefer'i avlamaya çıkar; ancak Moka'daki üssüne döndüğünü öğrenince, geri dönmek zorunda kalır. Sefer'in 1556 yılında Hindistan açıklarındaki iki ticari gemiyi daha kaçırması, Portekizlilerin sinirleri iyice gerer.
Kahire'de Osmanlı'ya tutsak olan Joao de Lisboa'nın Hindistan'daki Valiye yazdığı mektuplarda bu gerginlik çok iyi ifade edilmektedir. "...Bu hırsızlığa daha ne kadar tahammül edeceksiniz? Sefer'in şöhreti gün geçtikçe artıyor. Kahire Portekiz'den alınanlarla daha da zenginleşiyor. Sadece üç gemiyle yaptıklarını düşününce. Müthiş bir başarı bu. Portekiz'e daha ne kadar zarar verilecek? Kahire bu sayede daha ne kadar zengin olacak..." Amiral Lisboa Portekiz yetkililere, Sefer'e doğrudan üssü Moka'da saldırılmasını önerir. Herhangi bir kalesi ve sağlam duvarı bile olmayan Moka'yı sadece dört yüz yerli Arap korumaktadır. Sefer'in filosunda da en fazla dört yüz denizci bulunmaktadır.
Tüm bunları dikkate alan Portekiz, Sefer'i yok etmek için bir plan yapar. Moka'nın sığ deniz koşullarına uygun kürekli ve yoğun topçu gücüne sahip gemiler, 1557 sonbaharında Amiral Sylveira komutasında hedefe gönderilir. Gemiler Kızıldeniz'e ancak 1558'in Şubat ayında ulaşırlar. Sefer'in Afrika'da Swahili sahillerine doğru harekete geçtiğini düşünen Amiral Sylveira fırsatı kaçırmak istemez. Tüm gemileri beklemeksizin tek başına saldırıya geçer. Bu Amiral'in sonu olur. Sefer'in karadan ve denizden yoğun top ateşi karşısında ilk saatlerde çöker. Sefer'in yenilmezliği bir kez daha kanıtlanmış olur.
Özdemir Paşa'nın 1557'de harika bir kara harekatıyla ele geçirdiği stratejik Eritre'yle Kızıldeniz'in iki yakasının Osmanlı kontrolu altına alındığını gören Portekiz'in endişeleri gittikçe artar. Sefer ise, yeni fırsatları kaçırma niyetinde değildir. Efsanevi başarılarına en müthiş olanını ekler.
Etiyopya'ya gelmekte olan Cizvit misyonerlerine eşlik eden Amiral Pereira Homem, güvenli bir şekilde Kızıldeniz'e girmektedir. Massawa'ya doğru ilerlerken, Portekizliler için hiç beklenmedik bir olay olur. Bölgenin Osmanlı komutanı, kendilerine yaklaşmakta olan Portekizlilere dostluk gösterisinde bulunarak, su ve erzak yardımı yapmak ister. Pereira bu teklifi reddederek hızla doğuya, Kamaran adasına doğru yol alır. Massawa'daki Osmanlı Birliği Portekizlinin hareketini Sefer Reis'e bildirmekte gecikmez. Sefer tuzağını kurmuştur. Kamaran'a varan Pereira tam o sırada, hemen karşısındaki gemiyi, Aceh'ten gelmekte olan nadide baharatlarla yüklü ticari bir gemi olarak algılar. Böylesine zengin ve korunmasız bir gemiye iştahla saldırır. Bu gemi aslında Sefer'in ustalıkla kamufle ettiği savaş gemisidir. Sefer'in diğer üç hafif gemisi saklandıkları yerlerden çıkarak saldırıya geçerler. Gece geç saatlere kadar çarpışma ve kovalamaca devam eder. Sefer avını çoktan yakalamıştır. Ertesi sabah gün doğduğunda Pereira'nın gemisine daha önce eşlik etmekte olan üç Portekiz gemisi Kızıldeniz'in dışında Pereira'nın gemisinin gelişini heyecanla beklemektedir. Kamuflajıyla sinsice yaklaşan Sefer Reis bekleyenleri hayal kırıklığına uğratır. Birgün önce ele geçirdiği Pereira'nın gemisini Portekiz bayrağı ile kullanmakta olan Sefer, birkaç gemi hariç tüm Portekiz filosunu yok eder.
Son muhteşem destandan hemen sonra 1560 yılı yaz aylarında Rüstem Paşa, Sefer'i yine üzer. Donanmanın başına 1555 deniz savaşı felaketinin sorumlusu, bir önceki amiral Seydi Ali'yi tekrar getirir. Bu defa Mısır'ın yeni Valisi bu atamayı reddeder, Sefer'e destek olur. O, artık Hint Okyanusu Filosunun tek yetkili amiralidir.
Sefer Reis'in başarıları sonucunda Osmanlı tacirler, Afrika'daki Swaili Kıyılarından, Seylan ve Siyam'a, Hindistan kıyı şehirlerinden Kızıldeniz limanlarına kadar mükemmel bir ticari ağ geliştirirler. Ticaret hacmi inanılmaz bir boyuta ulaşmıştır. Portekiz'in Ümit Burnundan Avrupa'ya yaptığı ticaret bile neredeyse devede kulak kalır.
Akdeniz'deki Osmanlı denizciliği ve korsanlığı stratejilerinden çok farklı bir model geliştiren Sefer, eski model Osmanlı denizciliğin aksine, hiçbir zaman kalelere saldırmaz. Kara ordusu kurmak, bu orduyu ve taşınması zor kuşatma malzemelerini nakletmek gibi zor ve zahmetli işlerle uğraşmaz. Uzun süren denizcilik macerası ona Portekizlilerin denizde güçlü oldukları kadar, zayıf yönlerini de öğrenme tecrübesini kazandırmıştır. Onun savaştaki hedefi hiçbir zaman Portekiz kaleleri değildir. Hedef Portekiz gemileri olur. Savaş başarısı, kazandığı toprakların büyüklüğü ile değil, ele geçirdiği gemiler ve Moka, Cidde ve Süveyş'te elde ettiği gümrük gelirleri ile ölçülür.
Sefer Reis'in kim olduğu konusunda tarihçiler arasında tartışma olmasına rağmen, ciddi bir görüş onun Musevi bir Osmanlı korsanı olan Sinan'ın oğlu olduğu şeklindedir. 1546'da baba oğul birlikte Portekiz gemilerine yapılan bir atakta birlikte savaşmışlardır.
Portekiz'in Kahire bilgi kaynağı Mattias Bicudo Furtado'nun Ocak 1566'da yazdığı rapordan, Sefer'in Swaili Kıyılarını da geçerek Mozambik'e ulaşmak istediği, orada Ümit Burnundan geçen gemileri kıstırarak, muhteşem bir vurgun yapmayı düşündüğü, bildirilmektedir. Aynı tarihlerde 1566 yılı ortalarına doğru Fransız Korsanları Portekiz'in Atlas Okyanusundaki deniz üssü Madeira'ya saldırır. Maderia, Portekiz filosunun Ümit Burnu yönündeki sevkiyat ve aktarma istasyonudur. Venedik'ten Madrid'e gönderilen bir Rapor "...bu adaya saldıranların, Portekiz'in okyanusun öbür yanında savaş halinde olduğu Osmanlı ile işbirliği halinde olduklarını göstermektedir..." ifadesini kullanarak Fransızların o dönemde Osmanlı ile işbirliği yaptığını ima eder. Tahminler büyük vizyoner Sokullu'nun işin içinde olduğu büyük bir projeyi işaret etmektedir.
Ancak, ne kadar mükemmel olursa olsun, bazı beklenmedik olaylar en iyi planları bile bozabilmektedir. Sefer Reis hiç beklenmedik zamanda ölür. Portekiz ajanı Furtado'nun 18 Ocak 1566 tarihinde bildirdiği üzere, Sefer Süveyş'ten bir önceki ay yola çıkarak Socotra adasına yaklaşmakta iken ağır hastalanır. Rota ivedi olarak Aden'e çevrilir. Karaya çıktıktan sonra üç gün içinde hayatını kaybeder. Furtado, Sefer Reis'in arkasından şu notu yazar. "Gözüpek, amansız bir korsandı. Bölgeyi yakından bildiği için düşmanına ne zaman ve nasıl saldıracağını çok iyi kestirirdi. Doğu'da onun kadar çekindiğimiz ve korktuğumuz bir düşmanımız hiçbir zaman olmadı."
1579 yılı ile birlikte hem Osmanlı da hem de Portekiz tarafında beklenmedik gelişmeler olur. Etiyopya Kralı ani bir atakla Osmanlı askeri noktalarına saldırır. Addi Karro savaşında büyük bir zafer kazanarak Osmanlının Kızıldeniz güvenliğini tehlikeye sokar. Uzak Doğuda, Aceh'te Osmanlının en güvendiği isim Sultan Alaattin Riayat Şah aynı tarihlerde hayatını kaybeder. En kötüsü, büyük vizyoner Sokullu 1579 Ekim ayında hain bir saldırı sonucunda öldürülür.
Osmanlı ve Portekiz için de diğer bir beklenmedik olay Portekiz Kralı Dom Sebastiao'nun Fas'a yaptığı başarısız ve beceriksiz bir saldırı sırasında 4 Ağustos 1578 tarihinde ölümüdür. Portekiz Kralı ölünce vârissiz kalan ülke, ölen kralla anne bağı nedeniyle, hiçbir savaş olmadan İspanya Krallığına dahil olur. Bütün bu olaylar 1580 de tamamlanır. Bu olayda Osmanlı açısından acı olan durum ise Fas'ın dost Kralı Ali el Malik'in, yaptıkları savaş sırasında Portekiz Kralı Dom Sebastiao'yla aynı savaş meydanında hayatını kaybetmesidir. Fas'ta yönetim değişmiştir. Osmanlıyı hiç sevmeyen diğer kardeş Ahmet el Mansur yeni Fas Kralıdır.
Osmanlı İmparatorluğu için felaketler zinciri bir türlü bitmez. En son senaryo Hindistan'da yazılır. Hindistan'daki Türk-Moğol Hükümdarı Ekber Han, beklenmedik bir şekilde, Osmanlıya karşı düşmanca bir tavır göstermeye başlar. Ekber Han'ın ilk hedefinde Mekke ve Medine'yi ele geçirmek vardır. Mekke Şerifi'ine hediyeler gönderir. Hatta, daha da ileri giderek hutbenin kendi adına okunması gerektiğini bile iddia eder.
Devlet yapılanmasına gelince, Sokullu'nun ölümünden hemen sonra yönetimdeki isimler, hala güçlü devlet adamlarıdır. Aralarında tam beş değişik dönemde Sadrazamlık yapan Hoca Sinan Paşa, Sokullu'nun göreve geldiği ilk günden itibaren imparatorluk filosu komutanlığını yapan Kılıç Ali Paşa, Haznedar Sinan Bey, Yemen Valisi Hasan Paşa, Süveyş Filosu komutanı ve Eritre Valisi Hızır Bey ve büyük denizci Moka Deniz Üssü Komutanı Mir Ali Bey gibi dev isimler vardır. Mir Ali'nin adı Umman kaynaklarında 1580-1581 tarihlerinde ülkeyi yöneten Osmanlı Valisi olarak adı geçmektedir.
Bu grup, Hoca Sinan Paşa'nın öngörüsü ile Kızıldeniz kıyısındaki Suakin ve Massawa dahil tüm noktalara yeni kaleler yapılması kararını alırlar. Mir Ali Bey, aynı Sefer Reis gibi Moka üssünün komutanıdır, arkasındaki büyük güçle 1581 yılında ani bir atakla Muskat'a saldırır. Büyük bir vurgun yaparak ülke topraklarına katar. Artık hedefi bellidir, Swahili Sahilleri.
Swaili Sahilleri, fildişi, altın ve köle ticareti açısından çok zengindir ve çoktandır Osmanlının da merceği altındadır. Mir Ali Bey, Muskat'taki başarısının ardından 1585 yılının sonlarında benzer bir planla bölgeye tekrar hareket eder. Amacı bölgedeki Müslüman topluluklarla temas kurup, onları Osmanlıya dost ve sadık topluluklar haline dönüştürmektir. Elinde sadece iki hafif kadırga ve 150 civarında gemici vardır. Yolun yarısında bir gemisi su alır ve gemicilerin yarısı ile birlikte seferi terk eder. Mir Ali yola devam eder. 1586 Ocak ayında ulaştığı Mogadişu'da sevgi gösterileri ile karşılanır. 20 hafif silahlı ilave asker mahalli idare tarafından destek olarak tahsis edilir. Mogadişu'dan sonra, Brava, Jugo ve Pate'de de aynı sevgi ve dostluğu görür. Gidilen her yerde halk Padişaha bağlığını sunar. Mir Ali onlara gelecekle ilgili büyük umutlar vererek, büyük sempati kazanır. Bu seyahat Portekiz'in ilgisini hemen çeker. Amiral Salgado doğrudan çarpışma yerine, dostları Malindi Sultanın yanında, tahkimatını artırarak beklemeyi tercih eder. Mir Ali bey bu arada ticari bir gemiyi daha ele geçirir. Bir sürpriz de Lamu adası sakinlerinden gelir. Portekizli Amiral Brito'nun savaş gemisini ele geçirerek Mir Ali Beye verirler. Mart ayının sonlarına gelindiğinde Mir Ali Beyin 24 gemisi vardır. Bir ay daha Swaili sahillerinde devriye gezmeye başlarlar. Dönerken bölgede Osmanlıya yaratılan güven dışında, elinde 150.000 altın Krusedo tutarında haraç ve 60 Portekizli esir bulunmaktadır.
Mir Ali Bey, bölgeden ayrıldıktan hemen sonra Ocak 1587 tarihinde Amiral Melo'nun komutasındaki filo bölgeye gelerek, öncelikle Mir Ali ile işbirliği yaparak Portekizli esirlere işkence yaptıkları ileri sürülen Pate adasını tarihten siler ve kral dahil halkın neredeyse tamamını öldürür. Aynı katliamı yapmak üzere Mombasa'ya yönelir. Halkın büyük bir kısmı kaçsa da şehir neredeyse ortadan yok olur.
1588 yılında Haznedar Sinan Paşanın Mısır Valiliği görevi sona erer. Yerine gelen Kara Üveys Paşa, Hint Okyanusu Grubuna karşıdır. Her şeye rağmen Grubun gücünün kaybolmasına izin vermeyen Yemen Valisi Hasan Paşa, 4 gemiden oluşan filoyu Mir Ali'ye teslim eder. Verilen hedef Mombasa adasının alınmasıdır. Bu sayede Hasan Paşanın Padişah nezdindeki itibarı da kurtulacaktır.
Mir Ali Bey kısa bir süre sonra bölgeye döner. Dönüşü ilk seferine benzer izlenimler yaratır. Mogadişu'da yine aynı sevgi görülür, Padişaha bağlılık sözleri alınır. Ayrıca para ve mühimmat yardımı da yapılır. Sonra, tekrar güneye yönelir. Tüm şehirler benzer sempatiyi gösterirler. Özellikle Faslı tacirlerin Hindistan yolunda, mola verdikleri şehirlerde yaptıkları gösteriler moral vericidir. Sadece klasik düşman konumunda olan Malindi Sultanlığıyla işler ters gider.
Portekizli bilgi kaynakları, kereste ve diğer malzemelerin tedarik merkezi konumundaki Mombasa'nın, daha 1586 tarihindeki ilk seferinde bile Mir Ali Beyin hedefinde olduğunu yazmaktadır. Mir Ali elindeki kısıtlı olanakları ile hedefine odaklanır. Planını Sefer Reis'e benzer bir şekilde yapar. Yapacağı kale ile Mombasa'yı aynı Moka gibi savunacaktır. Elinde yüksek kalitede toplar, savunma bataryaları ve üç yüz asker vardır. Portekiz durumdan haberdar olunca Mir Ali'nin yaklaşık üç misli büyüklüğünde bir gücü Kaptan Coutinho komutasında bölgeye gönderir. 1589 Şubat ayında Mombasa kalesinin inşaatı neredeyse tamamlanmıştır.
Bu arada Mir Ali Beyin hiç hesabında olmayan bir olay gerçekleşir. Afrika içlerinden Portekizlilerin Zimba şeklinde isimlendirdikleri kabile yaklaşık 20.000 kişilik kuvvetiyle bölgeye hızla yaklaşmaktadır. Zimbalar çok zalimdir. Savaşta rakiplerinin etlerini bile yedikleri bilinmektedir. Portekiz filosunun Mombasa'ya ulaşmasından sadece bir gün önce geçiş yapmak amacıyla bölgeye gelerek, önlerinde buldukları Osmanlı birliğine saldırırlar. Saldırı, Mir Ali'nin güvenli olduğu düşüncesiyle tahkimat yapmaya gerek duymadığı kara tarafından yapılır. 5 Mart 1589 tarihinde bölgeye ulaşan Portekiz filosu görünümden çok memnundur. Tüm kontrolü ele alarak, derhal Zimbalarla işbirliği yapar ve geçişlerine verirler. Kendileri de sahilde bekleyerek, Zimbalardan kaçan Türkleri ve Mombasalıları toplamaya karar verirler. Yüzlerce insan korkuyla yamyamlardan kaçarak Portekizlilere sığınmaya çalışır. Portekiz kayıkları sınırlı da olsa kaçanları kurtarırlar. Tam o sırada, otuz kadar denizcisinin ve ikiyüze yakın Mombasanlı'nın kurtarılmasının arkasından Mir Ali Beyin atını denize doğru sürdüğü görülür. O da can havliyle kendini bir kayığa atarak hayatını kurtarır.
Mir Ali Bey gemiye çıkıp, düşmanı amiral kendisini karşıladığında "... Kötü talihim için yas tutacak değilim. Bu savaşın doğal bir sonucu. İnsanlık dışı yamyamların eline düşmektense, daha önce İspanyolların eline esir düştüğüm gibi sizlere teslim olduğum için kendimi şanslı addediyorum..." der. Kaptanın cevabı da çok samimidir. Kendisine rahat olması için güvence verir.
Mir Ali'nin esir düşen gemicileri hayatları boyunca Portekiz gemilerinde forsa olarak kürek çekerler. Mir Ali'yi destekleyen bütün mahalli kral ve yöneticiler ise topluca idam edilirler. Mir Ali Bey gelecek muson yağmur sezonunda Hindistan'a Goa'ya götürülür. Vali tarafından çok iyi karşılanır. Portekiz kaynaklarına göre, sohbetlerinde Vali'nin daha önce Malabar korsanlarına esir düştüğünü anlatması üzerine; Mir Ali Bey "... Efendim, evet, ben bir esirim; fakat sizin gibi bir ekselansın esiri olduğumu düşündüğümde kendimi büyük bir Lord gibi hissediyorum..." dediği söylenir.
Etiopia Oriental isimli eseri yazan Joao dos Santos'a göre Mir Ali Bey daha sonra Portekiz'e gönderilir ve din değiştirerek Hristiyan olur. Bu kararın içtenlikle alınıp, alınmadığı konusu gizliliğini korumaktadır. Bazı arşiv kayıtları Mir Ali Beyin 1608 yılı sonlarında Portekiz'deki S. Juliao da Barra Kalesinde bir zindanda ve Francisco Juliao ismi altında esaretini sürdürdüğünü yazmaktadır.
Bu olay Osmanlı tarihinde pek rastlanmayan bir durumu gözler önüne sermekte ise de, yaklaşık yüz yıl Hint Okyanusunda fırtına gibi esen Türk Donanması ve denizciliğinin acı sonunun adeta başlangıcı olmuştur. 1636 yılında her iki kahraman Türk denizcisi Sefer Reis ve Mir Ali Beye deniz üssü olarak görev yapan, imparatorluğun bölgedeki son izi Moka'da elden çıkar. Moka'da görev yapmakta iken ülkesine zorla gönderilen son Osmanlı Komutanı bir Hint ticaret gemisine binerek şehri terk ederken elinde tek bir teknesinin bile kalmaması, bu acı olayın diğer bir hazin yönünü ortaya koymaktadır.
Enver GÜNEY
Bethesda 29.04.2020
Kaynakça
2011 yılına gelindiğinde, tarım sübvansiyonlarının önemli ölçüde azaltılması ve yüksek enflasyon Suriye’de orta sınıfın ciddi ölçüde geçim derdine düşmesine neden olacaktır. 2008-2011 arasındaki dönemde küresel ısınmadan kaynaklanan büyük kuraklık felaketin ilk habercisidir
Brest-Litovsk Barış Anlaşması, Lenin’in devriminin bitiş çizgisi olarak adlandırılır. Anlaşma boyunca izlediği yol ve politika, onun bireysel mücadelesinin ve gücünün göstergesidir. Lenin bu konuda hiçbir uzlaşmaya yanaşmamıştır. Onun belirlediği koşullar ve sınırlar dışında, devrim için belirlediği yoldan hiçbir fedakarlık yapılmadan yola devam edilir. Bu kararlı tutumu ve inatçılığı, Bolşeviklerin diğer devrimci partilerden ayrışmasına ve parti içinde birçok önemli görüş ayrılığına neden olur. (Orlando Figes-A People’s Tragedy)
Kaptan John Smith, henüz 21 yaşındayken Türklerle çarpışır ve esir düşer. Kaçmayı başarıp, İngiltere’ye döndükten sonra Amerika’nın ilk kolonileşme mücadelesinin tam içinde yer alır. Virginia’daki ilk keşif yürüyüşü sırasında bu defa yerlilere esir düşer ve kabile şefinin kızı Pocahantas sayesinde hayatta kalmayı başarır. Yaşamı kitap ve filmlere konu olur.
© Tüm hakları saklıdır.