20 Eylül 2020

Katar, Kuveyt, Kosova... Her şey böyle başladı

Midhat Paşa’nın Bsğdat Valiliği günleri

Ülkemizin modern idari altyapısının fikir babalarından ve mimarlarından birinin şüphesiz Midhat Paşa olduğunu düşünüyorum. Bugün Bulgaristan sınırları içindeki topraklarda bulunan Tuna Vilayetinde Vali olduğu dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nun idari olarak yeniden yapılandırmasını tasarlayan Midhat Paşa, Vilayetler Nizamnamesi'ni hazırlayan dönemin Ali ve Fuat Paşalar hükümetinin ısrarlı daveti üzerine Niş Valisi olarak İstanbul'a giderek çalışmalara büyük destek olur. Yönetim şablonunu hazırlar. Daha sonra Bağdat Valisi olarak atandığında idari yapılanmayı fiilen gerçekleştirerek meşaleyi ateşler. Midhat Paşa'nın idari reform çalışmaları yanında Niş, Tuna, Bağdat, Suriye ve Aydın Valisi olarak çok kültürlü ve milletli bir toplumda gerçekleştirdiği ekonomik ve sosyal kalkınma çalışmaları bizlere hâlâ ışık tutmaya devam ediyor.

Midhat Paşa

Sadrazamlığı döneminde, 1 Şubat 1877 tarihinde tasarlayarak, kurduğu Kosova Vilayeti'nin yüz otuz yıl sonra bugünün Kosova Devleti'ne dönüştüğünü, Bağdat Valisi iken ilçe olarak yapılandırdığı Katar'ın bugünün Katar devleti olduğunu düşününce Midhat Paşa hakkında daha fazla bilgi alma ihtiyacını duyduğumu ifade etmeliyim. Dahası, Katar ilçesine Kaymakam olarak atadığı şahıs yine Midhat'ın kendi öngörüsüyle seçtiği, bugünkü Katar Emiri'nin büyük dedesi Kasım El Sani'dir. Basra Körfezi girişindeki ilk nokta olan Kuveyt'in, Büyük Britanya'dan çekinerek Osmanlı himaye ve idaresine girmeyi "gümrük ve vergi alınmaması koşuluyla kabul etmesi üzerine", Şeyh Abdullah El-Sabah'ı Kuveyt Kaymakamı olarak atayarak bu bölgeyi de Osmanlı kontrol ve koruması altına alan yine Midhat Paşa'dır. El Sabah ailesi halen Kuveyt'i yöneten ailedir.

Midhat Paşa'nın reformist çalışmaları yönetim alanı dışında, modern tapu sisteminin yaygınlaştırılması yoluyla göçerlerin iskanının sağlanması, ulaşım, sağlık, eğitim ve özellikle bankacılık alanında kendini gösterir. Muhtelif şehirlerde kurduğu Memleket Sandıkları Emniyet Sandığı'na ve daha sonra Ziraat Bankası'na dönüşecektir. Tapu ve kayıt düzenini geliştirip, iskan çalışmalarını tamamlayarak bulunduğu bölgelerde güvenlik için büyük bir adım atmış, eşkıyalığı neredeyse yok etmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu Avrupa'daki topraklarını kaybetmeye başladıktan sonra 19. yüzyıl başlarında Asya ve özellikle Orta Doğu'daki topraklarını sağlama alma, hatta genişletme ihtiyacı duyar. Bu iş için en iyi isim geçmiş Valilik tecrübesi ve başarılı çalışmalarıyla Midhat Paşa'dır. Bağdat'a idari ve askeri yetkilerle donatılarak gönderilir.

Bağdat Valisi iken bölge halkının yeniden kazanımı için büyük bir kalkınma hamlesine girişir. Ülkede ilk atlı tramvay hattını Kazimiye ve Bağdat arasında kurar. Bu hat İstanbul'daki tramvay hattından yaklaşık 2,5 yıl sonra açılmıştır. 1938 yılına kadar faaliyette bulunacak hat, 6 kilometre olarak planlanır. Fırat ve Dicle üzerinde buharlı yolcu ve yük taşıma gemilerine yatırım yapan ve telgraf hatlarını merkezle iletişim için uzatan Midhat Paşa, hastane, yetimhane ve Endüstri Liseleri açarak eğitim alanında Bağdat'ta büyük bir reform gerçekleştirir. Göreve geldiği günden itibaren Zevra Gazetesi'ni çıkararak üç yıl süren Bağdat Valiliği'nin adeta kayıt defterini oluşturur. Bu çalışmaları Hindistan'a ulaşım yollarını güvende tutmaya çalışan Büyük Britanya tarafından yakından izlenmektedir.

1869 yılında Bağdat Valiliği'ne atandığında uluslararası ulaşım alanında büyük bir yenilik olan Süveyş kanalı açılmak üzeredir. Bu kanalın açılması, Akdeniz'de önemli kıyılara sahip olan, Basra Körfezi ve Hint Okyanusu'nu çevreleyen topraklarıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu ciddi bir şekilde etkileyecektir. İngilizler bu gelişmelerin çok öncesinde Basra Körfezi'nde ticari üstünlük kurma ve istihbarat çalışmalarına başlarlar. Aden'den sonra Bahreyn'i siyasi nüfuz altına almaya çalışmaları yavaş yavaş gün ışığına çıkmaktadır.

Midhat Paşa Bağdat merkez olmak üzere, Arap Yarımadası'nın doğusundan başlayarak bölgenin denetim altına alınması için Bağdat vilayetinin siyasi ve ekonomik olarak güçlendirilmesi gerektiğini düşünür. Takiyüddin Paşa zamanında yapımı tamamlanmış Fırat ve Risafe gemileri süratle hizmete alınarak, İngilizlerin yıllardır başarmak istedikleri nehir ticaretini kontrol altına alır. İstihbarat amaçlı olarak görevlendirdiği Asur gemisi ile Basra Körfezinde İngiliz varlığı ile ilgili olarak ciddi bir araştırma yaparak devrin Sadrazamına önemli bir rapor gönderir.

Zevra Gazetesi'ndeki kayıtlardan, aynı dönemde irili ufaklı yirmiye yakın geminin sefere konularak Basra Körfezi'nde ticareti geliştirme çabalarına başlandığı anlaşılıyor. Küçük tonajlı gemiler, nehirlerin keşfi, posta dağıtıcılığı ve güvenlik amacıyla kullanılır. Umman-i Osmani adında bir şirket kuran Midhat Paşa, İngiliz Lynch Şirketi gibi rakip şirketlerle başa baş rekabete girerek çok iyi bir iş çıkarır, Bağdat ekonomisine ciddi katkı sağlar. Mevcut gemilerin tamir ve bakım işleri için fabrikalar kurulur. Bölgede sanayi hızla gelişmeye başlar.

Paşa'nın en büyük projesi İstanbul'dan Urfa Birecik'e kadar ulaşan bir demiryolu bağlantısı kurmaktır. Birecik sonrasında su derinliğinin uygun hale getirilmesiyle Fırat ve Dicle üzerinden Basra Körfezi'ne bağlanmayı hayal ederek, Hindistan'a Süveyş Kanalın'dan daha kısa sürede ulaşmayı düşünmektedir. Avrupa'dan kepçe ve araçlar getirerek nehir temizliği yapmayı düşünür. Yüksek maliyetler nedeniyle bu projeyi gerçekleştirmeyi başaramasa bile Fırat ve Dicle arasında açtığı Kenaniye kanalı ile bölge ticaretine büyük katkı sağlar.

Midhat Paşa'nın sosyal içerikli hizmetlerinden biri de yoksullar evinin inşasıdır. Valilik döneminde Dicle kıyısında inşasına başladığı Gureba Hastanesi görevinden ayrıldıktan yaklaşık yedi yıl sonra tamamlanabilecektir. Bütçesi yeterli olmadığı için halktan bağış desteğine başvurulur. Kutsal toprakları ziyarete gelen Pers İmparatoru Nasrettin Şah'tan bile 2 bin lira bağış almayı başaran Midhat Paşa'nın öncülük ettiği hastane Bağdat'ın modern anlamda sahip olduğu ilk sağlık kurumudur. Bağdat'ta yapılan hizmetleri arasında, buharlı su pompaları ile Dicle suyunun halka iletilmesi, Bağdat Parkı, Saat Kulesi ve yeni köprüler yer almaktadır.

Bölgedeki göçer Bedevi kabilelerin eşkıyalık faaliyetlerini sona erdirmek için tapu sistemini ve kayıtlı toprak dağıtımını başlatan Midhat Paşa, merkezi yönetime karşı bir küskünlüğe neden olmamak için vergiden başka çözümler arar. Parasal destek ve teşvik vermek yerine tapulu arazilerin dağıtılması suretiyle Bedevi kabilelerin toprağa yerleştirilmesinde çok etkili rol oynar. Benzer projeler Anadolu'da özellikle Rum ahalinin yoğun olduğu bölgelerde göçer Kürt kabileleri için de uygulanmış, istenilen sonuçlara ulaşılmakta zorlanılmıştır. Bu nedenle, Anadolu'nun merkezinde Elazığ ve Kayseri'de nüfus hareketliği yaşanmış, Rum ahali Mersin ve kıyı şehirlerine doğru kaymaya başlamıştır.

Midhat Paşa için sıra, Tuna Valisi olarak görev yaptığı dönemde geliştirdiği daha sonraları yeni Vilayetler Nizamnamesine ilham olacak projeye gelmiştir. Yönetimin yeniden yapılandırılması. Bu amaçla ilk iş olarak Vali olarak görev yaptığı merkeze bağlı yeni "Kazalar" oluşturur. "Kaza", bugün ülkemizde "İlçe" olarak tanımlanan idari birimlerin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki yeni uygulamasıdır. Kazalar, sancakları, sancaklar da vilayetleri oluşturacaktır. Yeni kurulan kazalar Hufuf, Katif, Mubarraz ve Katar'dır. Bu dört kaza ile Najd birlikte yeni Sancağı oluşturur. Kurduğu kazalardan biri bugünkü Katar devletidir.

"Sancak" bugünkü "İl" yapılanmasına karşılık gelmektedir. Yeni kurulan Sancak'ın adı Necd'dir. Merkez kazası Hufuf'dur. Hufuf'ta bir Mutasarrıf bulunur. Mutasarrıf'ın bir yardımcısı, Beytülmal Müdürü (Defterdar), Naib'i (Şer'i Mahkeme Yargıcı) ve Temyiz-i Hukuk Dairesi (Temyiz Mahkemesi) vardır. İdari olarak Mutasarrıf'ın yanında bir Meclis-i İdare (İdare Meclisi) bulunur. Sistemin içinde çeşitli idari birimler kurulmuştur.

Kazalarda da benzer bir yapılanma vardır. Kaymakam en üst makamdır. Kaymakam'a bağlı Sanduk Emini (Mal Müdürü), Naib (Şer'i Mahkeme Yargıcı), İdare Meclisi ve genelde Arapça bilen ama gerektiğinde Türkçe bilen memurların da istihdam edildiği Özel Kalem Müdürü ve son olarak İtiraz Mahkemesi olarak çalışan Meclisi-i daavi bulunmaktadır.

Midhat Paşa bu yeni yapılanma içinde birçok Iraklıyı yönetime alır. Çıkardığı Kararname ile Nafiz Paşayı Mutasarrıf ve güvendiği memurları Mutasarrıf Muavini olarak atar. Nafiz Paşa'nın Defterdarı olarak Şehr-i Zor (Kerkük) Malmüdürü'nü görevlendirir. Katif ve Mubarraz'a, Samarra'nın eski Kaymakamı ve Katif Malmüdürü Kaymakam olarak atanır. Atamalarda eski yapıdan görevliler tercih edilir. Yeniden yapılandırma ve atama çalışmaları arasında tecrübeli yöneticilere iyi ücretler vererek mükemmeli arama gayreti içinde olsa da elindeki olanaklar ve bölge koşullarını dikkate alarak çalışmasını tamamlar.

Hufuf ve Katif, Osmanlı Devleti'ne çok yakın bir zamanda yeniden katılmış, nüfusları oldukça karışık, farklı dini inançları ve mezhepleri olan insanların yaşadığı kazalardır. Kuveyt, Doha (Katar) ve Riyad gibi Osmanlı'ya bağlılığını devam ettiren, himayesini çok önceleri kabul eden şehirlerden daha farklı sosyal yapıları vardır. Midhat, bu durumdan yararlanarak Katar'ın başına çok güvendiği, bugünkü Katar Şeyhinin büyük babası olan Kasım el -Sani'yi Kaymakam olarak atar. Diğer yöneticileri atarken, tarafsız konumdaki yerli kanaat önderlerini İdari Kurullara alarak, onların düşüncelerinden yararlanır. Bütün amacı, çeşitli muhalif grupların ve bireylerin yaratabileceği gerginlikleri önceden kontrol altına alabilmek ve güvenliği en iyi şekilde koruyabilmektir.

Midhat Paşa'nın kurduğu düzen, kendisinin ayrılmasından sonra bile Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgedeki varlığını otuz yıl kadar daha devam ettirebilecek sağlamlıktadır. Katar yıllar sonra, 1893 tarihinde ayaklanır. Kuveyt -İngiliz birlikteliği ve Suudi Devleti kurma gayretleri bu gelişmeleri takip eder. Midhat Paşa İstanbul'da aleyhinde çevrilen dolaplar karşısında dayanamayarak görevinden ayrılmaya karar verecektir. Tuna'da olduğu gibi çıkan dedikodular, Midhat'ın, Mehmet Ali Paşa'nın Mısır'da yaptığı gibi ayrı bir devlet kurma gayreti içinde olduğu şeklindedir. Amaç Padişahı'n gözünde itibarsızlaştırılmasıdır.

Mithad Paşa kimdir?

1822 Mayıs ayı başında İstanbul'da doğan Midhat, Rusçuk'lu Mehmet Eşref Efendi'nin oğludur. İlk adı Ahmet Şefik olmasına rağmen İmparatorluğun en yüksek karar organı Divan-ı Hümayun'nda genç bir memur iken gösterdiği başarılı hizmetleri nedeniyle kendisine Midhat mahlası verilir. Babasının görevi nedeniyle çeşitli şehirlerde bulunur. Şam ve Sayda'da devlet hizmetindeki ilk görevlerini tamamladıktan sonra Sultan Abdülmecit'in kurduğu İmar Meclisi'ndeki başarılı çalışmaları ile dikkat çeker. Sadrazam Reşit Paşa Midhat'tan çok etkilenir. Aynı günlerde Balkanlarda ciddi karışıklıklar ortaya çıkınca, Hükümet bu olayların araştırılması için Midhat'ı görevlendirir. Olaylara her zaman yapıcı ve uzun vadeli çözümlerle yaklaşan Midhat, bölgede tarımın geliştirilmesi için tarımsal aletlerinin dağıtılmasına öncülük eder. Tarımsal ürünlerin veriminin artırılması için teşvik verilmesini önerir. Çok başarılı olur. Midhat daha sonraları Paris, Londra, Brüksel ve Viyana'da altı ay kalarak incelemeler yapar. Yurda döndüğünde 1859 yılında Meclis-i Vala Katipliğine getirilir.

Midhat Paşa ilk Valilik görevi için Niş'e Vezaret rütbesiyle atanır. Niş'e gidince ilk işi geniş kapsamlı bir toplantı ile halkın sorunlarını araştırmak olur. Ulaşım ve haberleşmeye büyük öncelik verir. Aynı günlerde, Ali ve Fuat Paşalar üzerlerinde çalıştıkları Vilayetler Nizamnamesi için Midhat'ın tecrübelerinden faydalanmak isterler. İstanbul'a çağrılır. Türkiye'nin bugünkü yönetim yapısını da şekillendiren proje sonunda tamamlanır.

Fuat Paşa

Bu çalışmanın hemen ertesinde Silistre, Niş ve Vidin eyaletleri birleştirilerek Tuna adında yeni bir vilayet kurulur. 1864 tarihinde bugünkü Bulgaristan'dan bile büyük olan bu yeni vilayete Vali olarak atanır. Yeni görevinde, 3000 km'den fazla yol ve 1420 köprü yapar. Düzenli Polis teşkilatı kurarak, güvenliği sağlar. Çiftçi ve ticaret erbabı için kooperatifler kurar, ürünlerin pazarlanması için ulaşıma çok önem verir. Bir sonraki görev yeri Bağdat'ta olduğu gibi bir nehir ulaşımı şirketi kurar. Kara yolu ulaşımı için çekimli araba fabrikalarına öncelik verir. Sanat Okulları açar. Din farkı gözetmeksizin yetim çocuklarının alındığı bu okulları Niş, Rusçuk ve Sofya'da da eğitimin hizmetine sunar. Tuna Gazetesi çıkarır.

Midhat Paşa 1867 yılında İstanbul'a döner. 1868'de Şura-ı Devlet (Danıştay) Başkanlığı'na atanır. Şura-ı Devlet bir bakıma ilkel bir parlamento gibidir. 28 Müslüman, 13 gayrimüslim üyesiyle 41 kişiden oluşan bu kurul, vilayetlerin yeniliklerle ilgili düşüncelerini değerlendiren ilk demokratik kurumlardan biridir. (Şura-ı Devlet daha sonra Şura-ı Evvel olarak Padişahın yakın adamlarından oluşan bir kurum haline dönüşecektir.)

II. Abdülhamid

Bağdat Valiliği öncesinde Emniyet Sandığı ve Ziraat Bankası'nın kuruluşuna öncelik eder. 1872 yılında Sadrazam olur. Kısa bir süre sonra Padişah tarafından görevinden alınarak Adalet Bakanlığı'na atanır. Abdülhamit'in ilk günlerinde Osmanlı'nın ilk Anayasası, Teşkilat-ı Esasiye'nin hazırlık çalışmalarında bulunur. 1876 yılında bir kez daha Sadrazam olur. Ancak Abdülaziz'in tahttan indirilmesindeki rolü nedeniyle Abdülhamit'in güvenini hiçbir zaman sağlayamaz. 1877 yılında azledilir ve bir süre Girit'te yaşar. Sırasıyla Suriye'de ve merkez sancağı bugünkü İzmir olan, Ege'nin en büyük vilayeti Aydın'da Valilik yapar. 1881 yılında Abdülaziz'in ölümünden sorumlu tutularak yargılanır ve Taif'e sürülür. 1884 yılında zindanda Abdülhamid'in görevlendirdiği Muhafızlar tarafından boğularak hayatına son verilir.

Yönetim ve Anayasa anlayışı; Mithad Paşa bir Cumhuriyetçi miydi?

Profesör Tarık Zafer Tunaya 1984 yılında Edirne'de yapılan Uluslararası Midhat Paşa Semineri'nde sunduğu "Midhat Paşa'nın Anayasacılık Anlayışı" başlıklı Tebliğinde Midhat'ın Times Gazetesi'ne yaptığı açıklamasından bahseder. Midhat, Anayasa yapılmasıyla Osmanlı İmparatorluğu'nda bir birliğin oluşacağını ve sonra da Osmanlı'nın Batıya karşı daha güçlü bir devlet olacağını söylemiştir. Ülkenin geleceğini modern meşruti bir yönetimde görmektedir. Bazıları onun Cumhuriyeti kurmayı bile düşündüğünü iddia eder. Tunaya Hoca, Midhat'ın diğer yenilikçi arkadaşlarından çok farklı bir kişiliğe sahip olduğunu vurgulamaktadır. Midhat Paşa, diğer reformcu arkadaşlarının devleti kurtarma idealinin yanında, toplumsal kalkınmayı da düşünmektedir. Toplumu ve toplumsal kalkınmayı düşünmesi nedeniyle Midhat'ın büyük bir devlet adamı olduğunu söyler. Tarık Zafer Tunaya'ya göre büyük adamla, politikacı arasında farkı en iyi Churchill söylemiştir. "Politikacı gelecek seçimi düşünür; ama devlet adamı gelecek nesli düşünür". Tunaya Hoca Midhat Paşa'nın bu ideali için tüm hayatını verdiğini düşünür, trajedisi de buradan geliyor, vurgulamasını yapar.

Midhat'ın en büyük yanılgısı, en yakın arkadaşı, yoldaşı Namık Kemal'in sağlık sorunları olan Padişah Beşinci Murad'ın görevde kalması için yaptığı ısrarları göz ardı ederek ve 27 Ağustos 1876 tarihinde ziyaret ettiği Abdülhamid'in sözüne inanarak, onu Sultan olarak ilan etmesidir. "Üç Sultan" yılında Sultan ilan ettiği Abdülhamid ilerde bu iyi niyetin cezasını çok kötü yazacaktır. Sultan Beşinci Murad'ın akli dengesinin gittikçe bozularak devlet yönetimini sıkıntıya sokması, onun böyle bir kararı çok fazla düşünmeden almasına neden olur.

Profesör Dr. Skender Rızaj'ın aynı Seminerde sunduğu "Midhat Paşa'nın Rumeli'de Vilayetler Kurulmasındaki Rolü" başlıklı Tebliğinde Midhat Paşa'nın Tuna Valiliği döneminde yarattığı mükemmel etkilerden bahseder. Profesör Rızaj'a göre, Kırım Savaşı öncesinde Rusya ve Slav devletlerinde Batı Avrupa'nın korkunç bir hastalığa yakalandığı, çürüdüğü ve kokmuş bir kadavraya dönüştüğü düşüncesi hakimdir. O günlerde başkenti İstanbul olan büyük bir Slav Devletini hayal eden ve Moskovityanin Dergisi etrafında kümelenen yazarların en ateşlisi de Fiyodor İvanoviç Tinçev'dir.

Midhat Paşa'nın gerek Niş gerekse Tuna Valiliği döneminde gösterdiği üstün başarı, Balkanlarda toplumlararası sevgi ve dayanışmanın güçlenmesini sağlar. Slav kökenli ayrılıkçı hareketler neredeyse sona ermiştir. Yeni yönetimle birlikte Müslüman olsun olmasın, her vatandaş artık devletine ve Valisine güvenmektedir. Asayişin yanında tarımsal konularda verilen destek, imar hizmetlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte bölgede büyük emelleri olan Rusya'da adeta paniğe yol açar. Balkanların parçalanması projesi neredeyse yok olmak üzeredir.

Tuna Vilayeti yedi Sancak ve 48 kazadan oluşur. Varna, Tulça, Rusçuk, Tirnova, Vidin, Niş ve Sofya'dan oluşan vilayetin nüfusu üç milyondan fazladır. İngiliz kaynaklarına göre inanış ayrımı göstermeksizin çalışan Midhat'ın bu çalışmaları İstanbul ve Tuna'daki fanatikler tarafından yadırganır. Ciddi görüş ayrılıkları ortaya çıkar. Midhat'la ilgili iftiralar atılır. 1864 yılında, belki de İmparatorluğun kaderini değiştirecek bir gelişme olur. Nikola Pavloviç İgnatiyef, Rusya Çarlığı Büyükelçisi olarak İstanbul'a atanır. Büyükelçi olduğu dönemde önce Sultan Abdülaziz'in annesi ve daha sonra Sultanı avucunun içine alır. Abdülaziz'in güven ve dostluğunu kazanır. Bu dönemde Padişah'ın "Rus sefirinden başka dostum yokmuş" ifadesini birçok kez kullandığı söylenir. Üçüncü büyük engel Rusya'dan gelmiştir. (Büyükelçi İgnatiyef, kısa bir süre öncesine kadar Kanada'daki Liberal Parti'nin lideri olan Michael İgnatieff ‘in büyük dedesidir.)

Birinci Sadrazamlığı döneminde günümüzde Kosova devleti olan bölgeyi yeniden yapılandırarak yedi Sancaklı Kosova Vilayeti yapan Midhat Paşa, çok güvendiği Kamil Paşayı ilk Vali olarak tayin eder. Vali Yardımcılığına Hıristiyan bir Arnavut olan Vaso Efendi gelmiştir. Güçlü bir Kosova Vilayetinin Osmanlı'ya çok şey kazandıracağını düşünen Midhat Paşa ile Sultan'ın arası sonunda Rus yanlısı yöneticiler yüzünden iyice açılır. Ancak Midhat'ın reform çalışmaları durmaz. İmparatorluğun siyasi yapısını şekillendirmeye hızla devam eder. Manastır Sancağını Selanik'e bağlar. Sofya, Üsküp ve Manastır Sancaklarını kısmen Kosova'ya bağlayarak, Kosova'yı adeta bir Arnavut vilayeti haline getirerek güçlendirir. Bu gelişmeler Osmanlı'nın en sadık milleti Arnavutları çok memnun etmekle beraber diğer komşu ülkeleri huzursuz eder. 5 Şubat 1877 tarihinde ikinci kez yaptığı Sadrazamlık mührü elinden alındıktan hemen sonra Arnavutlar kendi olanakları ile Prizren Arnavut Birliğini kurarak Slav güçlerle mücadele etmeye başlarlar. Osmanlı-Arnavut çatışmaları da başlamıştır.

Profesör Rzaj, o dönemde yönetimdeki Rus yanlısı zayıf yöneticiler nedeniyle Osmanlı'nın Balkanlardaki yapısının hızla çöktüğünü yazar. Kosova Vilayeti sonunda parçalanır. Başarısız politikalar sonucunda Niş ve Pirot (Şehirköy) Sırbistan'a verilirken, vilayetin önemli bir parçası yeni kurulan Bulgaristan'a kalır. Yanlış politikalar devam eder. 25 Mart 1881 tarihinde Atina ile anlaşan İstanbul, Teselya ve stratejik değeri çok büyük olan Narda körfezini Yunanistan'a verir. Arnavutlar üzerinde izlenen Pan-Slavist politikalar sonunda 1912 yılına gelindiğinde Arnavut ve Türkler arasında uçurum gittikçe açılır. Ani yakalanılan Balkan Savaşı sonucunda, Kosova, Manastır, Selanik, İşkodra ve Yanya Vilayetleri Osmanlı'dan ayrılarak diğer Balkan devletlerine dahil olur.

İzlediği projeler, toplumsal kalkınma hamleleri ve siyasi öngörüleriyle, Midhat Paşa kanaatimce ülkemizin yetiştirdiği sayılı devlet adamlarından biridir. İdealleri ve vizyonu günümüz dünyasının değişik coğrafyalarında kendisini hâlâ hissettiriyor. 1940'lı yıllarda Bulgaristan'daki Ziraat bankalarında onun fotoğrafları hâlâ baş köşelerdedir.

Midhat Paşa Büyük Britanya ve Rusya gibi büyük devletlerin uzun vadeli emellerini ve projelerini yıllar öncesinden sezinlemiş ve karşı projeler geliştirmiştir. Asur gemisi ile Basra Körfezi'nde yaptırdığı istihbarat seferi sonunda hazırlanan raporu İstanbul'da önemsenmemiş, sonuç olarak Basra ve Arap Yarımadası 20. yüzyıla girilirken İngilizlerin kontrolü altına girmeye başlamıştır. Tuna Valisi iken başlattığı ekonomik ve sosyal reformlar ve Kosova'nın vilayet olarak yapılandırılması Rusya'yı paniğe sürüklemiş, Rus ordusu ve diplomasisi büyük Slav hayalinin çökeceği korkusuna kapılarak İmparatorluğa yıkıcı darbeleri indirmiştir. Sonunda, ülke doğudan ve batıdan gelen milyonlarca sığınmacı ve nüfus hareketi sorunu ile karşı karşıya kalmış, savaşların yıkıcı etkisi ile felaketin eşiğine gelmiştir. İstanbul'daki yönetimin Midhat'ın projelerini yakından izlememesi ve gerekli desteği sağlamaması, ülkeyi Birinci Dünya Savaşı öncesinde vizyonu son derece kıt yöneticilerin elinde bırakarak, büyük savaşta yenilgiye adeta hazır bir konuma sokmuştur. Savaşı, toplumsal kalkınmaya tercih edenler İmparatorluğun sonunu getirmişlerdir.



Kaynakça

1. Ottoman Gulf "The Creation of Kuwait, Saudi Arabia and Qatar" Frederick F. ANSCOMBE

2. Uluslararası MİDHAT PAŞA Semineri, Bildiriler ve Tartışmalar, Edirne, 8-10 Mayıs 1984: Prof.Dr. Tarık Zafer TUNAYA -Midhat Paşa'nın Anayasacılık Anlayışı; Doç.Dr.Sina AKŞİN- Birinci Meşrutiyet Üzerine Düşünceler; Prof.Dr. Skender RIZAJ-Midhat Paşa'nın Rumeli'de Vilayetler Kurulmasındaki Rolü; Prof.Dr. Yaşar YÜCEL- Midhat Paşa'nın Bağdat Vilayetindeki Alt Yapı Yatırımları.

3. The Islamic Enlightment, "The Struggle Between Faith and Reason, 1798 to Modern Times" Christopher De BELLAIGUE

4. Küçük Asya Rumları, Gerasimos AUGUSTINOS

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye’de yakın dönemde yaşananlar: 1 Mart Tezkeresi’nin gelişmelere etkisi ve sonrası?

2011 yılına gelindiğinde, tarım sübvansiyonlarının önemli ölçüde azaltılması ve yüksek enflasyon Suriye’de orta sınıfın ciddi ölçüde geçim derdine düşmesine neden olacaktır. 2008-2011 arasındaki dönemde küresel ısınmadan kaynaklanan büyük kuraklık felaketin ilk habercisidir

Roman Stashkov'un zoraki diplomatik görevi

Brest-Litovsk Barış Anlaşması, Lenin’in devriminin bitiş çizgisi olarak adlandırılır. Anlaşma boyunca izlediği yol ve politika, onun bireysel mücadelesinin ve gücünün göstergesidir. Lenin bu konuda hiçbir uzlaşmaya yanaşmamıştır. Onun belirlediği koşullar ve sınırlar dışında, devrim için belirlediği yoldan hiçbir fedakarlık yapılmadan yola devam edilir. Bu kararlı tutumu ve inatçılığı, Bolşeviklerin diğer devrimci partilerden ayrışmasına ve parti içinde birçok önemli görüş ayrılığına neden olur. (Orlando Figes-A People’s Tragedy)

Amerika'nın ilk koloni önderlerinden John Smith, Kızılderililerden önce Türklere esir düştü

Kaptan John Smith, henüz 21 yaşındayken Türklerle çarpışır ve esir düşer. Kaçmayı başarıp, İngiltere’ye döndükten sonra Amerika’nın ilk kolonileşme mücadelesinin tam içinde yer alır. Virginia’daki ilk keşif yürüyüşü sırasında bu defa yerlilere esir düşer ve kabile şefinin kızı Pocahantas sayesinde hayatta kalmayı başarır. Yaşamı kitap ve filmlere konu olur.

"
"