05 Aralık 2011

YÖK'e ve YÖK'ü eleştirenlere katsayı soruları

YÖK Genel Kurulu, yükseköğretime girişte uygulanan farklı katsayı...

 
YÖK Genel Kurulu, yükseköğretime girişte uygulanan farklı katsayı uygulamasını ikinci kez kaldırdı.
Kararın gerekçesi, bazı haberlere “yükseköğretim sınavlarına ilişkin klavuzun aralık ayı ortasına kadar basılması gerektiği, Meclis'in bu tarihe kadar yeni bir yasal düzenleme yapamayacağı için idari düzenlemenin tercih edildiği” biçiminde yansıdı.
1999 yılında uygulanmaya başlanan katsayı konusu, 12 yıldır siyasi bir çekişmenin de sembolü haline geldi. Farklı katsayıyı savunanların da, karşı çıkanların da temel hareket noktası “eşitlik” oldu. Savunanlar, “farklı durumdaki öğrencilerin aynı katsayıya tabi tutulmasının”, karşı çıkanlar ise “meslek lisesi öğrencilerine, eğitimini aldıkları alan dışındaki bölümleri tercih etmeleri durumunda üniversiteye girişin zorlaştırılmasının” eşitlik ilkesine aykırı olduğunu söylediler.
Yargı kararlarına da yansıyarak yıllarca süren bu tartışma bir yana, farklı katsayı uygulamasına ilişkin gelişmelere baktığımızda, hem YÖK'ün kararında, hem de YÖK'ü eleştirenlerin öne sürdüğü gerekçelerde hukuki sorunlar dikkat çekiyor. Her iki cephedeki bu sorunları anlamak için katsayı uygulamasını başından itibaren ele alalım.

Katsayı farkı 1999'da başladı, 2003'te arttı

Farklı katsayı uygulaması 28 Şubat kararlarından yaklaşık iki yıl sonra başladı. YÖK Yürütme Kurulu, 1999 yılında yükseköğretime geçiş sisteminde önemli bir değişikliğe gitti. 1999'da yapılan değişiklikle, üniversiteye girişte tek aşamalı sınav ve genel lise mezunlarıyla meslek lisesi mezunlarının ağırlıklı ortaöğretim başarı puanlarının farklı katsayılarla çarpılması esası benimsendi. Buna göre ortaöğrenim başarı puanı ile çarpılacak katsayı, öğrencilerin alanları dışındaki yüksek öğretim branşlarını seçmeleri durumunda 0,2, aksi durumda 0,5  olarak belirlendi. Bu oranlar 2003 yılında 0,3 ve 0,8 biçiminde düzenlerek katsayı farkı artırıldı. 
Buna karşılık meslek liselilere, kendi alanlarında yüksek öğretime yönelmeleri durumunda ek puan uygulaması da yapıldı.

28 Şubat kararlarında işareti vardı

Farklı katsayı uygulamasının sonucu, dört yıllık lisans bölümlerinin tamamına yakınında meslek liselilere karşı aşılması zor bir duvar oldu. 
Uygulamanın gerekçesi, “alan içi tercihte bulunan meslek liselilerin yükseköğretime girişini kolaylaştırarak mesleki eğitimi özendirmek” diye savunuldu. Ancak temel hedefin meslek dersleri dışındaki müfredatı da genel liselere yaklaştırılan imam-hatip lisesi mezunlarının alan dışı yüksek öğretim kurumlarına girişini zorlaştırmak olduğu biliniyordu. 
Nitekim, 28 Şubat 1997'de MGK'da kararlaştırılan 18 maddelik listenin 4. maddesi imam-hatip okullarına ilişkindi. Hatırlayalım: 
“Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık, aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü milli eğitim kuruluşlarımız, Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır.”
Bu madde, imam-hatip okullarının din adamı yetiştirme amacından uzaklaşıp Tevhid-i Tedrisat (eğitimin birliği) Kanunu'na aykırı biçimde alternatif bir eğitim sistemi haline dönüştüğü görüşünü özetliyordu. 

İmam-hatipler meslek okulu olmaktan uzaklaştı

Meslek liselilerin üniversiteye girmesini zorlaştırmaya ilişkin tartışmayı ihmal ederek bir noktanın altını çizelim. Din adamı ihtiyacının kat kat üzerinde her yıl on binlerce öğrencinin alındığı, kadınların imam olamadığı İslami esaslara rağmen binlerce kız öğrencinin de aileleri tarafından gönderildiği imam-hatip okullarının meslek lisesi kimliğinden uzaklaştığı elbette doğrudur. 
Sonuçta, farklı katsayı uygulaması amacı doğrultusunda etkili oldu ve örneğin bir meslek lisesi mezunu ile bir genel lise mezununun aynı fakülteye girişinde 30-40 puana varan farklılıklar ortaya çıktı.

YÖK kaldırdı, baro dava açtı, Danıştay iptal etti

Prof. Yusuf Ziya Özcan'ın YÖK Başkanlığı'na atanmasının ardından YÖK Genel Kurulu, 21 Temmuz 2009'da  farklı katsayı uygulamasına son verilmesini ve bütün mezunların ortaöğrenim başarı puanının 0,15 olarak belirlenen tek katsayıyla çarpılmasını kararlaştırdı.
İstanbul Barosu “genel liselilere karşı haksız rekabet yarattığı, bir grubun kayırıldığı, liseden itibaren meslek sahibi olmak isteyenler için farklı katsayının gerekli olduğu, kazanılmış hakların çiğnendiği” gibi gerekçelerle YÖK kararına karşı Danıştay 8. Daire'de dava açtı.
Başvuruyu kabul eden 8. Daire, “farklı statüde bulunan öğrencilerin aynı konumda değerlendirilmesinin anayasal eşitlik ilkesine aykırı olduğuna” karar verdi. Daireye göre, YÖK'ün kararı, “Bir mesleğe yönelik programlar uygulayan liselerin mezunları, Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenecek aynı alanda bir yükseköğretim kurumuna girerken, başarı notları ayrıca tespit edilecek bir katsayı ile çarpılmak suretiyle değerlendirilerek giriş sınavı puanlarına eklenir” hükmünü taşıyan YÖK Kanunu'nun 45. maddesinin “a” bendine de aykırıydı. 
YÖK'ün, “eşit katsayının meslek liselerini tercih edilir kılacağı” görüşünü de reddeden 8. Daire, kendi alanında yükseköğretim yapmak isteyen meslek lisesi mezunlarına ek katsayı puanı verildiğini de belirterek kararın yürürlüğünü durdurdu, ardından iptal etti. YÖK'ün itirazı Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nca reddedildi.

YÖK katsayı farkını azalttı, Danıştay yine iptal etti

YÖK Genel Kurulu, 17 Aralık 2009'da, Danıştay kararının gereğini yerine getirmek üzere yeniden farklı bir katsayı tespit etti, ancak makası olabildiğince daralttı. Karara göre, ortaöğrenim başarı puanı  alan dışını seçen adaylarda 0,13, kendi alanını seçen adaylarda 0,15 katsayısıyla çarpılacaktı.
YÖK'ün katsayı makasını daraltan bu kararı, Anadolu Öğretmen Lisesi'nde okuyan bir öğrenci tarafından “Danıştay kararına aykırı olduğu, öğretmen lisesi mezunlarına öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarını seçmeleri halinde sağlanan ek puanın düşürülmesi” gerekçesiyle bir kez daha idari yargıya götürüldü. 
İstanbul Barosu da, “yargı kararının yerine getirilmediği” gerekçesiyle yeni bir başvuru yaptı. Başvuruları inceleyen Danıştay 8. Daire, 8 Şubat 2010'da, “daha önceki yargı kararına şeklen değil, içerik olarak uyulması gerektiğine, YÖK'ün makası daraltan kararının yargı kararını etkisiz kıldığına” hükmetti ve bir kez daha yürürlüğü durdurdu.
YÖK yine itiraz etti, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da “yeni katsayının sembolik olduğunu” belirterek yine itirazı reddetti ve 8. Daire'nin kararını onadı.


Katsayı farkı 1 basamak arttı, Danıştay iptal etmedi

İdari yargıdan ikinci kez veto yiyen YÖK Genel Kurulu, 17 Mart 2010'da “yargı kararını yerine getirmek ve adayların yüksek öğretim kurumlarına yerleştirilmelerini sağlamak” üzere daha önce daralttığı katsayı farkını bir nebze artırdı. Yeni karara göre, ortaöğrenim başarı puanları; alan dışını seçen adaylar için 0,12; kendi alanlarını seçenler için 0,15 ile çarpılacaktı. Bir başka deyişle, alan dışını seçenlerin katsayısı 0,13'ten 0,12'ye çekilmişti.
Bu karar da, Anadolu Öğretmen Lisesi öğrencisi olan davacı tarafından “önceki yargı kararlarının yerine getirilmediği” gerekçesiyle yargıya götürüldü. Ancak Danıştay 8. Daire, 16 Nisan 2010'da aldığı kararla, bu kez talebi oybirliğiyle reddetti. Dairenin gerekçesi, “YÖK'ün sınav sisteminde yaptığı genel değişiklikle öğrencilerin yönlendirilmesinde katsayı dışında çoklu sınav ve çoklu soru sistemi gibi araçlar geliştirmesi, sınavdaki alan bilgisi ağırlığının yüzde 30'lardan yüzde 60'lara çıkarılması” oldu.

Katsayı farkını kaldıran YÖK Anayasa'yı çiğnedi

Son yükseköğretime geçiş sınavı 0,12 ve 0,15 katsayılarıyla yapıldı. Nihayet YÖK Genel Kurulu 30 Kasım Çarşamba günü, farklı katsayı uygulaması ikinci kez kaldırıldı ve her aday için 0,12 olarak belirlendi.
Geçmişini böyle özetlediğimiz yükseköğretime geçişte farklı katsayı uygulaması için vardığımız noktada iki cephede de ortaya çıkan hukuki sorunlara dikkat çekebiliriz.
YÖK kararındaki temel sorun; Danıştay 8. Daire'nin iki ret, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun da bu reddi onayan iki kararına karşın farklı katsayı uygulamasının idari bir kararla kaldırılmasıdır. YÖK Genel Kurulu'nun kararı, “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” hükmünü içeren 138. maddesine açıkça aykırıdır. Zira bir “idare” organı olarak YÖK'ün yargı kararlarına aykırı ve yargı kararının yerine getirilmesini engelleyici bir karar aldığı açıktır. Türkiye gerçekten bir hukuk devletiyse, YÖK kararının bir mağduriyete son vermek için alındığı görüşü, bu aykırılığı gidermez.
Diğer yandan, YÖK Genel Kurulu'nda, bazı haberlere yansıdığı gibi, eşit katsayının yasa değişikliği gerektirdiği, ancak TBMM'nin aralık ayı ortasına kadar bu düzenlemeyi yasalaştıramayacağı görüşüyle hareket edildiyse, bu da YÖK'ün tavrı açısından sorundur. Zira,  yasaların emredici hükümleri idari kararlarla aşılamaz.

Yeni Danıştay'ın içtihadı değiştermesi bekleniyor

YÖK Genel Kurulu'nun son kararının, konunun bir kez daha idari yargının önüne taşınmasına vesile olacağı, hatta amaçlardan birinin de bu olduğu anlaşılıyor. YÖK'te, yeni yapısıyla Danıştay'ın bu kez eşit katsayı kararını onaylayarak içtihad değiştireceği beklentisinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Danıştay ve idare mahkemelerini çok sert ifadelerle eleştirdiğini, ardından 8 Haziran 2011'de yeni Danıştay'ın başkanlığına seçilen Hüseyin Karakullukçu'nun, düzenlediği ilk basın toplantısında söylediği şu sözleri hatırlayın:
“İdare, siyasi iktidardır. Bizim derdimiz idareyle sürtüşme yaratmak değil. Ben burada idareyi yargılamıyorum. Yasak yok. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Her şey çok güzel olacak...” 
Danıştay'ın, katsayı konusunda içtihad değiştirmesi, YÖK Genel Kurulu'nun kararıyla ortaya çıkan Anayasa'ya aykırı durumu, “istim arkadan gelsin” yöntemiyle de olsa, düzeltecektir.

YÖK'ü eleştiren cephedeki hukuki sorun

YÖK Genel Kurulu'nun farklı katsayı uygulamasını kaldıran kararını eleştirenler açısından dikkat çeken hukuki soruna gelince... Bu eleştiriler, “katsayı farkını kaldıran kararın, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 45. maddesinin a bendine aykırı olduğu görüşünde” odaklanıyor. Kanunun “Yükseköğretime giriş” başlığını taşıyan 45. maddesinin söz konusu hükmünü hatırlayalım: 
“Bir mesleğe yönelik programlar uygulayan liselerin mezunları, Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenecek aynı alanda bir yükseköğretim kurumuna girerken, başarı notları ayrıca tespit edilecek bir katsayı ile çarpılmak suretiyle değerlendirilerek giriş sınavı puanlarına eklenir.”
Yasanın bu hükmü dikkatle okunduğunda, meslek lisesi mezunlarına yükseköğretime geçişte farklı katsayı uygulamasının engelleyici değil, tam aksine teşvik edici bir araç olarak düşünüldüğü görülüyor. Başka bir deyişle, yasa, mesleki eğitim gördüğü alanda yükseköğretimi seçenleri teşvik eden bir hüküm getiriyor.
Dolayısıyla, YÖK'ün, “alanında yükseköğretim kurumu tercih eden meslek liselilere ek puan verilmesini sağlarken bunun dışında eşit katsayı uygulamasına” bu hüküm açısından bir engel bulunmuyor.  

Eşit katsayı kararını eleştirenlere iki soru

Diğer yandan, idareyi eşit katsayı kararından dolayı YÖK Kanunu'nun 45. maddesini çiğnediği iddiasıyla eleştirenlerin cevaplaması gereken iki önemli soru bulunuyor:
4 Kasım 1981'de kabul edilen ve iki gün sonra yürürlüğe giren YÖK Kanunu'nun 45. maddesine dayanarak neden yaklaşık 18 yıl boyunca, yani 1999'a kadar “farklı katsayı uygulaması” yapılmadı? Yasanın emredici hükmü 18 yıl boyunca ihmal ve ihlal mi edildi?
YÖK'ün ve Adalet Bakanlığı'nın resmi internet sitelerinde yayımlanan 2547 sayılı yasayı dikkatle inceleyenler, tartışmaya konu 45. maddenin a bendi üzerinde yaklaşık 30 yıldır hiçbir değişiklik kaydı bulunmadığını görürler. Dolayısıyla 1999'da bir yasa değişikliğine dayanarak değil, idari bir kararla “farklı katsayı” uygulamasını başlatan YÖK, bir başka idari kararla neden “eşit katsayı” uygulamasına geçemesin? 
Hülasa, kanun devleti olmakta bile zorlandığımız bu süreç hiç olmazsa yeni dönem için önümüze zengin bir deneyim koyuyor.
Milyonlarca gencin hayatında tayin edici bir rol oynayan yükseköğretime geçişte katsayı uygulamasına adil bir çözüm geliştirmenin slogan atmaktan geçmediğini hâlâ öğrenemediysek, hukukun heba edildiği yıllara daha da yazık olacak...


Yazarın Diğer Yazıları

T24 15 yaşında: Anlatmadan anlayamazsan, anlatınca da anlamazsın!

T24, gazetecilikten başka hiçbir şeye ait olmayan bir yer. Editörlerimiz, muhabirlerimiz ve yazarlarımız; kelimelerle ifade edilemeyecek büyük bir çıkarsızlıkla bağımsız gazeteciliğin kurumsallaşmasına eşsiz katkılar sağladılar. 15 yıldır ilgilerini, övgülerini, eleştiri ve uyarılarını esirgemeyen takipçilerimize de sonsuz teşekkürler…

‘Haber elemanı’ arkadaşlar; nerede bu Almanya paraları, söyleyin bölüşelim!

Bir değil, iki değil, üç değil, dört değil… Devletin tam beş kez denetleyerek dışardan tek bir kör kuruş bulamadığı T24’te varlığını iddia ettiğiniz Alman sermayesi her neredeyse haber verin, bölüşelim! Bulamıyorsanız, gazetecilik yaptığınızı öne sürerek yıllardır inşa ettiğiniz utanç müzenize, bu nadide ‘Alman sermayesi’ eserinizi de ekleyelim…

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

"
"