Bağımsız internet gazetesi T24, kutuplaşan Türkiye'de her kesimin güvenebileceği bir habercilik yapma iddiasıyla yola çıktı. Gazeteciler için hiçbir görüşün gazetecilikten değerli olamayacağı inancıyla yayın yaparken, her kesim içinden tepki alacağımızı da biliyorduk, takdir göreceğimizi de.
Öyle de oldu. Misal, Mustafa Balbay tutuklandığında "gazetecilik yaptığı için mi tutuklandı, gazetecilik dışında bazı iddialara muhatap olduğu için mi" tartışması başladı. Bu tartışma yapılırken, Balbay'ın tutuklanmasına gerekçe gösterilen notları ortada yoktu. T24 ekibi, savcılığın temel dayanak olarak gösterdiği bu notlara ulaşıp yayımladı. Birkaç gün sonra açıklanacak iddianamede tam metin olarak yer alan bu notların yayınında hiçbir yoruma yer verilmedi, taraflara çağrı yapılarak yayının cevap hakkına açık olduğu duyuruldu. Balbay'ın notları yayımlandıktan sonra, Ergenekon davası sürecini destekleyenlerden takdir, sürece karşı çıkanlardan tepki gördük.
Yaklaşık bir yıl sonra, İsmailağa cemaati soruşturmasını yürüten Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner tutuklandı. Cihaner'in tutuklanmasından sonra da benzer bir tartışma yaşandı; Başsavcı işini yaptığı için mi tutuklanmıştı, yoksa “Ergenekon terör örgütü üyesi” olduğu için mi?
Tartışmayı açıklığa kavuşturacak olan, tutuklu başsavcının tuhaf bir süreçte elinden alınana kadar yürüttüğü cemaat soruşturması için hazırladığı dosyaya ulaşmaktı. T24 bunu yaptı, Cihaner'in tamamı mahkeme kararına dayanarak yaptırdığı telefon dinlemeleri, istismara uğrayan bazı çocuklar ile özel hayat ayrıntıları ayıklanarak ve bu durum okurlara editoryal bir notla duyurularak aynen yayımlandı. Mahkeme kararıyla yapılan dinlemelere takılan Yeni Şafak gazetesinin sahibi Ahmet Albayrak'a da, cevap hakkını kullanması amacıyla defalarca not bıraktık, ancak olumlu bir cevap alamadık.
Cihaner tutukluyken avukatlarından bile telefonlarımıza cevap alamadan yayımladığımız o dosya üzerine T24’e tepki gösterenlerin adresi değişmişti. Bu kez Ergenekon davası sürecinin hükümetin muhaliflere gözdağı olduğunu öne sürenlerden destek, süreci Türkiye'nin demokrasi mücadelesiyle özdeş görenlerden ise tepki görmüştük. Bu tabloya paralel olarak, Balbay'ın notları medyanın Ergenekon sürecini destekleyen kesiminde, Cihaner'in dosyası ise medyanın Ergenekon sürecine karşı çıkan kesiminde bizim yayınlarımız kaynak gösterilerek yayımlandı.
Erzincan tutanaklarını ‘Ergenekoncular’ yayımlamadı
Bu hatırlatmayı şunun için yaptım. Geçen çarşamba günü TBMM Yasadışı Dinlemeleri Araştırma Komisyonu bünyesinde kurulan ve "Böcek Komisyonu" olarak anılan alt komisyonda Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi de dinlendi. Selvi; muhalefete ilişkin yazılarında alabildiğine sert olan kalemi AKP söz konusu olduğunda yumuşayan, muhalefetten esirgediği özeni iktidarı destekleyen yazıların her satırına yansıtan bir meslektaşım. Bu parantezi, tepki faslından değil, aksine Selvi'yi önemli haberler veren, yazılarından yararlandığım bir meslektaş olarak gördüğüm için açtım. Parantezin diğer nedeni; gazetecilikte "Ankara Temsilciliği"nin, köşe yazarlığının her türlü üsluba açık serbestisi içinde değil, haberciliğin gerektirdiği özen ve dikkat makamında olması gereken önemli bir görev olması.
Evet, Abdülkadir Selvi, Yeni Şafak'ın haberine göre, böcek komisyonunda, daha sonra Cihaner'in elinden alınan cemaat soruşturmasındaki telefon izlemeleri kapsamında yasadışı dinleme yapıldığını da iddia ediyor ve tapelerin Aydınlık gazetesi ile T24'te yayımlanmasını sorguluyor.
Komisyondan yansıyan haberlere göre, AKP Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç da, dinleme tapeleri için "Neden Doğu Perinçek'in gazetesinde yayımlanıyor. Neden Ergenekon'cuların gazetesinde yayımlanıyor" diyor.
Yeni Şafak'ın haberinde, "Cihaner'in yasadışı bir şekilde Başbakan'ı dinlettiğini itiraf ettiği" de öne sürülüyor.
Cihaner, Yeni Şafak'ın komisyondaki açıklamaları çarpıttığını belirterek bir cevap verdi. Ancak T24 açısından cevap verilmesi gereken birkaç nokta var.
Birincisi; elimize geçer geçmez yayımlamadığımız, T24 ekibi olarak hiç uyumaksızın inceleyip, küçüklerin ve özel hayatların zarar görmesini önlemek amacıyla ayıklama yaptığımız telefon dinlemelerinin tamamında "Erzincan Sulh Ceza Mahkemesi'nin kararı" bulunuyordu.
İkincisi; Erzincan Başsavcılığı'ndaki makam odasına baskın yapılarak gözaltına alınan Cihaner'in Kasım 2007'den Mart 2009'a kadar yaklaşık 16 ay sürdürebildiği cemaat soruşturmasına ilişkin dosya önce T24'te yayımlandı, sonra Aydınlık'ın da aralarında bulunduğu bazı gazete ve televizyonlarda. Bir başka deyişle, Cihaner dosyası, AKP Bartın Milletvekili Tunç'un iddiasının aksine, "Ergenekoncuların yayınıyla" ortaya çıkmadı.
Üçüncüsü; gerçekte var mı bilmiyorum, ancak T24'ün yayımladığı dosyada Başbakan Tayyip Erdoğan'a ilişkin özel bir dinleme kaydı yoktu. Ancak, mahkeme kararıyla yapılan o dinlemelere takılan ve aşağıda hatırlatacağım bazı hükümet üyeleri vardı.
Cemaati bırak, parayı takip et
Erzincan'daki soruşturma, "izinsiz eğitim kurumu ve yardım toplama" gibi bir gerekçeye dayandırılıyorken "cemaatin silahlı örgüt olduğu" iddiasıyla Cihaner'in elinden alınmış ve Erzurum Özel Yetkili Savcılığı’na taşınmıştı. Dosya Erzurum Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal’a gidince sözüm ona "silahlı örgüt üyeleri"nin hepsi bırakılmıştı! Zira, "silahlı örgüt" iddiası, dosyayı Erzincan'dan yetkisizlik yönünden alarak özel yetkili savcılığa nakletmek için öne sürülmüştü.
Velhasıl, Erzincan'daki soruşturmada "cemaat" boyutu gerçeklere aykırı olarak gereksiz ölçüde öne çıkmıştı.
Peki gerçek neydi?
Şu satırlar, 22 Şubat 2010'da bu köşede yayımlanan, "Erzincan'da cemaati bırak, parayı takip" başlıklı yazımdan:
"Peki, Erzincan krizini 'cemaate dokunan yanıyor' inancıyla açıklayabilir misiniz?
Kesinlikle hayır!
Binlerce sayfa doküman taradıktan sonra karşılaştığımız tablo, tartışmalı süreçte Erzincan'da bile ağır cezayı gerektiren bir suçla itham edilmeyen İsmailağa cemaatinin, hak etmediği ölçüde öne çıkarıldığını gösteriyor.
(...)
'Erzincan'da neler oluyor' sorusunun yanıtı, tutuklanan Başsavcı İlhan Cihaner'in 'telefon dinlemelerinde elde edilen tesadüfi deliller' olarak nitelendirdiği bulgularda yatıyor.
Dönemin Enerji Bakanı AKP Ordu Milletvekili Hilmi Güler'e talimat verir bir tonda 'Bizim yerimize girenleri onaylama' diyen işadamı Mehmet Çelik'in konuşmaları bu bağlamda önemli bir yer tutuyor. Cihaner'in Erzurum'a gönderdiği dosyada, hakkında 'ihaleye fesat karıştırmak, rüşvet, komisyon' gibi şüpheleri kayda geçirdiği Çelik'in mahkeme kararıyla dinlenen telefonları, dönemin Çevre Bakanı olan AKP Kocaeli Milletvekili Osman Pepe ve bürokratlarla yaptığı iş-ihale görüşmelerine de uzanıyor.
Yeni Şafak gazetesinin sahibi Ahmet Albayrak'ın dinlemeye takılan konuşmaları da, aynı doğrultuda bulgular içeriyor. Başbakanlık bürokratlarından hükümet üyelerine, genel müdürlerden müsteşarlara ve belediye başkanlarına uzanan Albayrak'ın konuşmalarında 'iş takibi' önemli bir yer tutuyor.
Tutuklanan Başsavcı Cihaner'in iş / ihale takibi konuşmalarıyla ilgili olarak özel not gönderdiği Erzurum Savcısı Osman Şanal'ın bu konuda 'ek kovuşturmaya gerek görmediğini' belirtelim.
Evet, 'Erzincan'da neler oluyor' sorusunun kamuoyunun her kesimini tatmin edecek dört başı mamur cevabı için, sürecin Ergenekon iddialarına ilişkin boyutu konusunda da sağlam bilgilere ihtiyacımız var.
Ancak; sağ-sol, radikal-liberal, İslamcı-laikçi, nerede olursanız olun, 'holiganlık' değil de 'gazetecilik' peşindeyseniz eğer, doğru yanıt için mevcut tabloda görülen rotayı açık seçik okuyabilirsiniz:
İnsanı kör eden büyük bir ışık seli gibi gözüne tutulan cemaati bırak, parayı takip et!"
‘Vay şerefsiz’den ‘Katil sizsiniz’e...
Erzincan soruşturmasında durum bu.
Söz Yeni Şafak’tan açılmışken devam edelim.
Evet, Yeni Şafak, 28 Şubat sürecinde mağdur da edilmiş, önemli yazarları olan bir gazete. Yine aynı süreçte mağdur edilen bazı yazarlara kucak açarak kıymetli bir tavır gösterebilmiş bir gazete. Ancak bu durum, Yeni Şafak'ın da, diğer birçok grup yayını gibi bazı hastalıklarla malul olduğunu görmemizi engellemiyor. Zira o hastalıklar Yeni Şafak'ı yer yer, 2000'lerin Türkiye'sinde "milli şef"e itaat eden bir yayın haline de getiriyor.
Kimi zaman BDP milletvekillerini "Katil Sizsiniz" diye manşetten hedef gösteren, kimi zaman Uludere katliamında hükümeti eleştirdiği için 16 yıllık yazarı Ali Akel'in işine son veren bir Yeni Şafak'tan söz ediyorum.
Hangi tarafta olduğu fark etmez, ideolojik angajmanlar söz konusu olduğunda medyanın haberciliği bırakıp hangi çıkmaz yollara saptığıını biliyoruz. Yeni Şafak da, bu durumdan azade değil. Yeni Şafak’ın vicdan mahallindeki yazarlarından Yusuf Kaplan da, T24 Editörü Hazal Özvarış'a verdiği söyleşide büyük bir açık sözlülükle gazetesinin İlhan Cihaner'le ilgili bazı yayınları için "Bu gazetecilik falan değil, bu ilkesizlik. Böyle şey olmaz… Ben bunları onaylamıyorum" derken bu duruma işaret ediyordu.
Hürriyet'in "Vay şerefsiz"ini şimdilerde "Katil sizsiniz"e tercüme eden Yeni Şafak tecrübesi de aynı gerçeği önümüze koyuyor:
Gelecekte utanmak istemiyorsanız, gazeteciler için hiçbir görüş ve inancın gazetecilikten daha değerli olamayacağını şimdiki zamanda unutmayın...
Yusuf Kaplan: Muhazakâr medya kendisine ihanet ediyor, iktidarla ilişkisi çok iğrenç