"Bütün bu konularla ilgili olarak özellikle milletvekili seçimlerinin sonrasını ben çok önemsiyorum, yeni anayasayı çok önemsiyorum ve bu yeni anayasa ile birlikte aslında bu tür soru işaretlerinin netliğe kavuşabileceği düşüncesi içindeyim. Ve biz halkımızla bütünleşerek bu soruları netliğe kavuşturmanın da mücadelesini vereceğiz. Ben özgürlüklerin tanımı noktasında bireysel açıklama yapma noktasında da değilim. Çünkü özgürlüklere inancım çok farklı. Onun için inanıyorum ki seçimden sonra yeni anayasayı hazırlayacağız. Yeni anayasanın en geniş manada mutabakatla çıkmasını arzu ederiz, bunu çıkardığımız takdirde artık bu tür açıklamalara da yer kalmayacaktır. Bu konuyla ilgili geçmişte verdiğim birçok cevaplar var. Ben bu konunun üzerinde çok fazla durmuyorum. Sizlerin de durmanızı istemiyorum. Ben zaten söylemiyorum, yaşıyorum, yaşadığıma göre de zaten bunu daha fazla anlatmaya gerek yok."
Başbakan Tayyip Erdoğan, bu sözleri, G20 toplantısı için Seul'e hareket etmeden önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül'ün ilkokulda türbana karşı çıkan açıklamalarını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine söyledi. İlkokulda türbana karşı olmadığını belli eden Başbakan, seçimlerden sonra yeni anayasa ile konunun açıklığa kavuşturulacağını vurguladı.
Halen kesintisiz 8 yıl olarak uygulanan zorunlu eğitimin bölünmesi yolunda son Milli Eğitim Şurası'ndan çıkarılan kararın Başbakan'ın kafasındaki bu plana da zemin hazırlayabileceği anlaşılıyor.
Bir ve iki numarayı bölen mesele
Peki AKP türban konusunda ne düşünüyor?
AKP zirvelerinde bile ortak bir yanıt bulabilen bir soru değil bu. Nitekim, AKP protokolünün 1 ve 2 numarası ilkokulda türban konusunda kamuoyu önünde karşı karşıya gelmiş bulunuyor.
Konunun sandıkta çözüleceğini söylediğine göre, Başbakan'ın üniversiteler dışındaki devlet okullarında eğitim alanlar ile kamu hizmeti verenlerin örtünmeleri yolundaki planını seçmenlere açıklaması gerekecek.
Erdoğan ile Gül arasında gazeteciler önünde cereyan eden en ciddi görüş ayrılığına da neden olduğuna göre ilkokulda türban için AKP kamuoyunda da mutabakat sağlamak kolay olmayacak. İlkokulda türbana karşı olmadığı mesajını verirken açık bir taahhütte de bulunmaması Erdoğan'ın kamuoyunun nabzını yoklama eğilimini de gösteriyor. Başbakan, ilköğretimde türbanın “yüzde 42'yi anlamayı” imkânsızlaştıracağını biliyor olmalı.
Gençlik yıllarından beri kol kola yürümüş, siyasette büyük bir kavgaya birlikte girmiş, 8 yıldır Türkiye'yi uyumla yöneten iki liderden söz ediyoruz. İkisinin de eşleri başlarını örtüyor. Hayrünnisa Gül 15 yaşında evlendikten sonra örtünmeye başlıyor. Emine Erdoğan'ın da, abisinin baskısıyla örtündüğünü ve “günlerce odasına kapanarak ağladığını” biliyoruz.
Yazgıları böylesine birleşmiş Gül ve Erdoğan'ın bu konuda düştükleri görüş ayrılığını giderip gideremeyeceklerini zaman gösterecek. Ancak Hayrünnisa Gül'e İslamcı kesimde yöneltilen bazı tepkilerin kadını aşağılayan tonu utanç verici.
Hayrünnisa Gül'e 'sus' fetvası
“İlkokul öğrencisinin kendi isteğiyle başörütüsü takması gibi bir şey söz konusu olamaz. Bu konuda karar verecek yaşa geldiğinde kararını verir” diyen ve ilkokulda türban girişimleri için cehalet ifadesini kullanan Hayrünnisa Gül'e yönelik bu tepkilerden iki örnek verelim.
Birincisi; Hayrünnisa Gül'ün İngiltere'de yaptığı açıklamayı yayımlamayan Yeni Akit gazetesinden. Yeni Akit'te “Ayıptır... Günahtır... Yazıktır!..” başlığıyla yayımlanan basın sayfasında sözüm ona medya eleştirisi yapılırken Hayrünnisa Gül'e de haddi bildiriliyor. Birlikte okuyalım:
“Först leydi' ya da 'baş hanımefendi' bir laf etti, malûmlar yine kazan kaynattı... Başörtüsü ve İslami olana karşı takıntılarını en ufak bir kıvılcım gördüklerinde bile harekete geçiren zihniyet, dün de Londra'nın suyundan mıdır, bizdeki 'provokasyon' dillendirmesine girişenlerin etkisiyle midir nedir, Hayrünnisa Hanım'ın kendisine yakışmayan bir sözünün peşine takıldılar. Başta Aydın Doğan ve onun peşine takılıp zaman zaman aynı dümen suyunda giden medya, dün 'mael bulmuş mağribi' gibi bir sözün üstüne işte böyle atladı... Düşünmeden ya da olmadık yere söylenmiş bir sözün yıllanmış bir 'başyazar'ı nasıl dışarı attığını yakın zamanda görmüş olmak da mı ibret için vesile olmuyor?.. Başörtüsünü istenirse çocuk da takar, nine de takar, zengin de takar, fakir de; bundan kime ne!.. Çocuklara karşı bu tavır, ayıp değil mi, günah değil mi, yazık değil mi?”
İkinci örnek; Bugün gazetesi başyazarı Ahmet Taşgetiren'den. “Ben Hanımefendi'nin tartışmaya bu şekilde girmiş olabileceğini sanmıyorum” diye başlayan Taşgetiren, dünkü yazısında “çocukların dini davranışı mutlak bilinç içinde tercih etmeleri gerekmediğini” de içeren 10 maddelik bir itiraz listesi sıralamış. “Hanımefendinin kendileri de resmi rüşt yaşının altında başlarını örtmüşler” hatırlatması yapan Taşgetiren “Bu işlerde susmak bazen konuşmaktan daha hayırlı olabilir” diyerek
Hayrünnisa Gül'e “fazla konuşmamayı” tavsiye etmişti.
İslamcı yazarlar arasında saygın bir yeri olan Taşgetiren susturulmayı iyi bilir. Zira, 10 yıl boyunca yazdığı Yeni Şafak gazetesinde Başbakan Erdoğan'ı eleştirdiği yazısı sansüre uğramış ve gazeteden ayrılmak zorunda kalmıştı. Şimdi köşesinde, yıllarca birlikte mücadele ettikleri Abdullah ve Hayrünnisa Gül'e “sus” diyebiliyor.
Akrabanın akrabaya, akrep etmez ettiğini!
Hayrünnisa Hanım, hatırlamış mıdır bu sözü?