11 Ocak 2012

'VAN'DA ADALET YERİNİ BULDU MU?

Şemdinli'de 9 Kasım 2005'te Seferi Yılmaz'a ait Umut Kitabevi'nin bombalanması...


Şemdinli'de 9 Kasım 2005'te Seferi Yılmaz'a ait Umut Kitabevi'nin bombalanması ile ardından yargılamanın yapıldığı Van'da yaşananlar, Türkiye'nin üç boyutlu fotoğrafı gibidir.
Bölgede adeta olağan hale gelmiş patlamadan sonra Şemdinli'de olağandışı bir gelişme yaşandı; ilçe halkı, bombalamadan sonra jandarma binasına yürüyüşe başladı. Zira bombayı atanların kullandığı araç, bölge halkının iyi bildiği isimlere, jandarmaya aitti!
Umut Kitabevi'ndeki patlamada Mehmet Zahir Korkmaz adlı vatandaş hayatını kaybetti. Bölge halkını ayağa kaldıran bombanın ve fail olarak görülen astsubayların ardından savcı olay yerinde inceleme yaparken çok önemli bir gelişme daha yaşandı. “Tanju Çavuş” adlı uzman çavuş, savcının da içinde bulunduğu kalabalığa ateş açtı ve bu kez de Ali Yılmaz adlı bir vatandaş öldü.
Bu arada, kitabevi bombalanan Seferi Yılmaz'ın eski bir PKK'lı olduğu bilgisi yayılmaya başlanmış, dolayısıyla “bu durumda kurcalanacak pek bir şey yok” operasyonu için düğmeye basılmıştı.
Ama öyle olmadı, Şemdinli halkı kurcaladı ve failleri aynı gün yakalayarak jandarmaya teslim etti. Yakalananlardan ikisi astsubay, birisi de itirafçıydı! Astsubay Ali Kaya ile Özcan İldeniz ile itirafçı Veysel Ateş tutuklandı.
Ancak bu arada ilginç bir şey oldu. Genelkurmay Başkanlığı için gün sayan dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt, Astsubay Ali Kaya için “Tanırım, iyi çocuktur” diyebildi. Böylece Büyükanıt, 2007 yılında  parlamentodaki Cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale etmeye yeltenen 27 Nisan bildirisini yazma yeteneğinin kuvvetli ipucunu 1,5 yıl önceden vermişti:

Savcı savcılıktan kovuldu!

Olaya el koyan özel yetkili savcılık, iddianameyi 5 Mart 2006'da tamamladı. Savcı Ferhat Sarıkaya, 7 Mart'ta kabul edilen  iddianamede “Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı da adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmekle” suçladı. Sarıkaya'nın suçlamaları üzerine Van Asayiş Kolordu Komutanı, Hakkâri Dağ ve Komando Tugayı Komutanı ile Hakkâri İl Jandarma Komutanı'nın dosyaları da ayrılarak Genelkurmay Başkanlığı'na gönderildi. Bu dosyalar için Genelkurmay Başkanlığı'nda bir soruşturma başlatılmadı, ama Ferhat Sarıkaya hazırladığı iddianameden birkaç gün sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksel Kurulu  (HSYK) kararıyla savcılıktan atıldı!
“Nasıl oldu bu iş” derseniz, cevap zanlı astsubay için “iyi çocuktur” diye kanaat emreden Yaşar Büyükanıt'tan başlar, o sırada Adalet Bakanı olarak HSYK'nın Başkanı olan Cemil Çiçek'e kadar uzanır!
Devam edelim, sanıklar Ali Kaya, Özcan İldeniz ve Veysel Ateş için Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan yargılama tutuklu astsubaylar yönünden Mayıs 2006'da sona erdi. Mahkeme, Şemdinli'deki bombalamanın iki askerle bir itirafçıdan oluşan çetenin işi olduğuna hükmetti. Karar uyarınca astsubaylar Ali Kaya ile Özcan İldeniz “çete kurmak, adam öldürmek, adam öldürmeye teşebbüs ve yaralama” suçlarından 39 yıl 5 ay 10'ar gün hapis cezasına mahkûm edildiler. 
Mahkeme; Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklu olan itirafçı Veysel Ateş'i de, 10 Kasım 2006'da “suç örgütü üyesi olmak, örgüt amaçları doğrultusunda adam öldürmeye teşebbüs etmek, olası kastla adam öldürmek ve olası kastla adam yaralamak” suçlarından 39 yıl 10 ay 27 gün hapis cezasına çarptırdı.

Yargıtay: Görev suçudur, asker yargılamalı!

Sanıklar karara itiraz edince dosya Yargıtay'a gitti. Ancak hangi dairenin bakacağı tartışma konusu olan dosya 9. Ceza Dairesi'ne kaldı. Daire, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını usul ve görev yönünden bozdu. Yargıtay'ın önemli kararı, “örgüt suçunu devletin birliğine karşı işlenmediği” düşüncesiyle yargılama yetkisinin askeri mahkemede olduğuna ilişkin görüşü oldu. Dosya bu içerikle tekrar görüşülmek üzere Van 3. Ağır ceza Mahkemesi'ne gönderildi.
Mahkeme, “görevsizlik” kararı vererek askeri mahkemeye göndermek yerine dosyayı yeniden görüşme kararı aldı. Bu kararın ardından Mahkeme Başkanı ile bir üye İstanbul ve Ordu'ya tayin edildi.
Bu arada savcılık kanadından da önemli bir görüş gelmişti. Başsavcı Vekili Bahadır Sakaoğlu, Şemdinli davasının askerî mahkemede görülmesine ilişkin Yargıtay kararına uyulmasını istedi. Mahkemeye gönderilen yazıya göre, “TSK ile bağları kesilmeyen, tahliyeleri halinde kurumlarında görev alacak olan astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz'in kaçma ve delilleri karartma şüpheleri” mevcut değildi. Yazıda Veysel Ateş'in de delilleri karartma ihtimali bulunmadığı belirtiliyor ve tutuklu sanıkların tahliyelerine karar verilmesi isteniyordu. 
Sonunda Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi “askeri mahkeme” yönünde karar verecek, dosya nihayet yerini bulacaktı! Dosya Eylül 2007'de askeri mahkemeye havale edildi.

İlk duruşmada tahliye

Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Van Askerî Mahkemesi'nde görülen davanın ilk duruşması 2007 Aralık ayının ortasında yapıldı. Mahkeme, sanık astsubaylar Ali Kaya, Özcan İldeniz ve PKK itirafçısı Veysel Ateş'in delilleri karartma ihtimali ve kaçma şüphelerinin bulunmaması, TSK'da görevli olmaları nedeniyle tutuksuz yargılanmalarına karar verdi.
Haziran 2009'da Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yapılan değişiklikle davanın yeniden sivil yargıda ele alınması gündeme geldi. Ancak müdahil avukatların yaptıkları başvuru reddedildi.
Astsubay Ali Kaya ile Özcan İldeniz ve PKK itirafçısı Veysel Ateş'in tahliyelerinin üzerinden yaklaşık 3 yıl geçmişti ki, bu kez anayasa değişti. 12 Eylül 2010'da yapılan referandumda kabul edilen değişiklik kapsamında Anayasa'nın 145. maddesine “Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür” hükmü eklendi.
Anayasa değişikliğinin ardından Şemdinli sanıklarını askeri mahkemede yargılama olanağı kalmadı. Sanıklar hakkında  tekrar tutuklama kararı çıkarıldı ve Muğla'ya tayin edilen Ali Kaya ve  Aydın'a tayin edilen Özcan İldeniz ile Sakarya'da bulunan Veysel Ateş bu kentlerde gözaltına alındılar.  Hakkâri'ye giden dosyayı Uyuşmazlık Mahkemesi'nin kararıyla tekrar alan Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi yargılamayı dün sona erdirdi ve sanıklar 39 yıl 10'ar ay hapis cezasına çarptırıldı. Sanıkların elbette tekrar itiraz hakkı bulunuyor.

Sarıkaya geri döndü, ama dönemeyenler var

Bu arada 12 Eylül 2010'da yapılan Anayasa değişikliğinin ardından HSYK tarafından meslekten çıkarılanlara görevlerine geri dönme olanağı sağlandı ve Ferhat Sarıkaya  savcılığa tekrar başladı.
Yazının başında “Türkiye'nin üç boyutlu fotoğrafı” demiştik. Sarıkaya görevine döndü, ama Van'da, hem de Şemdinli vakasıyla aynı günlerde bırakın işine dönmeyi, hayata dönemeyenler bile olmuştu. 
Ferhat Sarıkaya Van'da özel yetkili savcı olarak çalışırken 100. Yıl Üniversitesi yönetimi hakkında “çete kurmak” suçlamasıyla iddianame hazırlamıştı. Tarihi eser kaçakçılığıyla da suçlanan Rektör Yücel Aşkın ve 100. Yıl Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı Sarıkaya'nın iddiaları çerçevesinde tutuklanarak cezaevine konuldular. Yolsuzlukla suçlanmayı onuruna yediremeyen Arpalı, yaklaşık 4 ay süreyle duruşmaya çıkarılmayınca “Bu lekeyle yaşayamam” diyerek cezaevinde intihar etti. Bazı İslamcı yayınlarda “Kör Agop'un torunu çıktı” gibi utanç verici başlıklarla suçlanan Rektör Aşkın da kalp spazmı geçirmiş, aylarca tutuklu kalmış ve ruh sağlığını yitirmişti.
Peki ne oldu?
Bir cana ve insanların onuruna mal olan “tarihi eser kaçakçılığı” ve “çete” davalarından hiçbir, evet HİÇBİR  sonuç çıkmadı!
Mahkemelerin yetkisi konusundaki tartışmaya gelince... Bugün de sürüyor. Misal, son derece önemli delillerle hükümete karşı internet siteleri kurdurmakla suçlanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Anayasa'nın açık hükmüne karşın, Yüce Divan'da değil özel yetkili savcılar tarafından sorgulanıyor, özel yetkili mahkemede yargılanıyor ve tutuklanıyor.
Şimdi size bir soru... Yukarıdaki olaylara bakarak aşağıdakilerden hangisini seçersiniz? 
A- Türkiye'de yargı bağımsızdır.

B- Türkiye'de yargı tarafsızdır.

C- Türkiye'de yargı hem bağımsız, hem de tarafsızdır.

D- Hukuk bir gün herkese lazım olur! 

 

Yazarın Diğer Yazıları

T24 15 yaşında: Anlatmadan anlayamazsan, anlatınca da anlamazsın!

T24, gazetecilikten başka hiçbir şeye ait olmayan bir yer. Editörlerimiz, muhabirlerimiz ve yazarlarımız; kelimelerle ifade edilemeyecek büyük bir çıkarsızlıkla bağımsız gazeteciliğin kurumsallaşmasına eşsiz katkılar sağladılar. 15 yıldır ilgilerini, övgülerini, eleştiri ve uyarılarını esirgemeyen takipçilerimize de sonsuz teşekkürler…

‘Haber elemanı’ arkadaşlar; nerede bu Almanya paraları, söyleyin bölüşelim!

Bir değil, iki değil, üç değil, dört değil… Devletin tam beş kez denetleyerek dışardan tek bir kör kuruş bulamadığı T24’te varlığını iddia ettiğiniz Alman sermayesi her neredeyse haber verin, bölüşelim! Bulamıyorsanız, gazetecilik yaptığınızı öne sürerek yıllardır inşa ettiğiniz utanç müzenize, bu nadide ‘Alman sermayesi’ eserinizi de ekleyelim…

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

"
"