Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), 40. kuruluş yıldönümü çalışmaları kapsamında yeni anayasaya ilişkin olarak temel ilke ve hedefler konusunda öneriler içeren bir rapor yayımladı, ardından uluslararası bir forum düzenledi. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in moderatörlüğünde yapılan forumda, iç çatışma yaşayan ülkelerde müzakere yollarının tesisi ve barış sürecinin inşası ile otoriter rejimlerden demokrasiye geçişe ilişkin olarak önemli deneyimler aktarıldı.
İspanya'da tam demokrasiye geçişte Başbakan olarak tarihi bir rol üstlenen AB Akil Adamlar Grubu Başkanı Felipe Gonzales ve hiç askerlik yapmamış dönemin Savunma Bakanı Narcis Serra ile ulusal çatışmalarda arabulucuk ve müzakere uzmanı olan Güney Afrikalı hukukçu Brian Currin, 30 yıldır iç çatışma yaşayan Türkiye için önemli bir içerik taşıyan sunumlar yaptılar. “21. Yüzyıl'da Devlet ve Birey” başlığı altında yapılan forumun ardından, Nuri Çolakoğlu'nun moderatörlüğünde Prof. Murat Belge, Prof. Ahmet İnsel, Prof. Mithat Sancar ile Prof. İbrahim Kaboğlu Türkiye'nin demokratikleşme sürecindeki sorunları üzerine görüşlerini dile getirdiler.
22-23 Mart günlerinde yapılan anayasa raporu sunumu ile forum ve panele ilişkin bütün ayrıntıları T24'te aktarmaya çalıştım. Bunun altını özellikle çiziyorum, zira Türkiye medyasında ne forumda dile getirilen görüşler hak ettiği yeri buldu, ne de anayasa raporu kamuoyunun sağlıklı bir kanaat edinmesine hizmet sağlayacak bir titizlikle yansıtıldı.
Örneğin beş saat süren forum ve panelin ardından, birkaç dinleyicinin toplam 10 dakikayı bulmayan soru ve yorumları “TÜSİAD panelinde CHP propagandası” diye yorumlanabildi.
Çok sayıda köşe ve haberde, TÜSİAD'ın, “cumhuriyetin niteliklerini sayan ve mevcut Anayasa'da değiştirilmesi teklif dahi edilemeyeceği belirtilen üç maddenin tek maddeye indirilmesini istediği” öne sürülebildi.
TÜSİAD'ın yeni anayasa için “kurucu meclis” istediği de, Türkiye'yi bölecek öneriler ortaya attığı da öne sürülen yorum ve haberler arasındaydı.
Rapor okunmadan yapılan yorumlar
İki gün boyunca izlediğim TÜSİAD'ın anayasa raporu sunumu ile forumuna ilişkin haber ve yorumları okuduğumda, tartışmada “bir demokratikleşme sorunu olarak Türk medyası” konusunun ihmal edildiğini düşündüm.
Zira yapılan yorumların önemli bir bölümü, verilen haberlerin de bir kısmı ne yazık ki gerçeği yansıtmıyordu. Örneğin, TÜSİAD'ın “yeni anayasa süreci için temel ilke ve hedefler neler olmalıdır” sorusunun yanıtını tartışmaları için 11 yuvarlak masa toplantısında buluşturduğu 22 akademisyen ve kanaat önderinin “ortak” raporunda, “Anayasa'nın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddelerine ilişkin bir bölüm bulunmuyordu! Söz konusu görüş, yuvarlak masa toplantıları ve raporun kaleme alınmasında “eş koordinatör” olarak görev üstlenen Prof. Ergun Özbudun ile Prof. Turgut Tarhanlı'nın tartıştığı bir görüştü.
Nitekim, TÜSİAD'ın “Yeni Anayasa Yuvarlak Masa Toplantıları Dizisi: Yeni Anayasanın Beş Temel Boyutu” adıyla dağıttığı, toplam 57, net 42 sayfadan oluşan rapor “iki” bölümden oluşuyordu. “Yuvarlak Masa Toplantıları Sonuç Raporları” başlığını taşıyan “Birinci Bölüm”de, çalışmaya katılan 22 akademisyen ve kanaat önderi adına kaleme alınan görüşler vardı. Üstelik bu bölüm, raporda dile getirilen çoğunluk görüşüne itiraz eden katılımcıların muhalefet şerhlerini de içeriyordu.
“Eş Koordinatörlerin Yorum ve Değerlendirmeleri” başlığını taşıyan “İkinci Bölüm” ise, sadece Prof. Özbudun ile Prof. Tarhanlı'nın imzasını taşıyordu. Anayasa'nın değiştirilemez düzenlemelerinin sadece “Türkiye Devleti bir cumhuriyettir” maddesiyle sınırlandırılmasının önerildiği ifade de, Özbudun ve Tarhanlı'nın görüşü olarak sadece bu bölümde yer alıyordu.
Diğer yandan, raporda “yeni anayasa için kurucu meclis” önerildiği gibi yorumlar da gerçeği yansıtmıyordu. Zira raporda, 22 akademisyen ve kanaat önderinin yeni anayasa için dile getirdiği üç yöntem de kamuoyuyla paylaşılmıştı. Üstelik; “Kurucu Meclis”, “Anayasa Meclisi” ve “Olağan Yollarla Seçilen Meclis” ifadeleriyle özetleyebileceğimiz bu üç yöntem konusunda, eş koordinatörler, kendi önerilerinin “kurucu meclis” olmadığını açıkça kayda geçmişlerdi.
Ortaya konan görüşlerin hem TÜSİAD, hem de 22 kişilik heyetin “görüş birliği”ni yansıtmadığının altı çizilmesine rağmen çok sayıda köşede rapor kamuoyuna çarpıtılmış, yanlış, ön yargılı iddia ve yorumlarla sunuldu. En hafif ifadeyle, yorumcuların önemli bir bölümü raporu okumadan raporu yorumlamışlardı!
Çalışmaya katılan akademisyen ve kanaat önderleri ile onları buluşturan TÜSİAD'ın Türkiye'yi böleceği yolundaki iddiaların üzerinde durmuyorum. Çünkü, insanların “Türkiye'nin bölüneceği” yolundaki kaygılarını anlamakla birlikte her yeni tartışmada aynı şablona başvuran karşıt kanaat önderlerinin, 22 akademisyen ve kanaat önderinin Türkiye'yi bölmek için toplandıklarına inanmalarını sağlayan gerekçeleri, kurdukları nedensellik bağını anlayamıyorum.
'Medya istemezse barışı baltalar'
Güney Afrika, İspanya ve İrlanda'daki çatışmaların karşılıklı güven tesis edilerek kesilmesi ve müzakerelere geçiş ile barış sürecinin inşası konusunda TÜSİAD forumunda yapılan konuşmaların haber sütunlarına önemli ölçüde yansımadığını söylemiştim.
Forumun en çarpıcı sunumunu yapan Güney Afrikalı insan hakları avukatı, müzakere ve aracılık uzmanı Brian Currin'in, şiddetin durması ve diyalog süreci için 20 yıllık deneyiminden gelen dokuz maddelik rotayı anlatırken medyanın rolüne yaptığı vurguyu hatırlatayım:
“Müzakere ve barış süreci için diğer bir vazgeçilmez unsur da; hür basının varlığıdır. Medya mensuplarının barışın ne kadar önemli olduğunun farkına varması, barış sürecine destek vermesi, bunu ulusal bir dava olarak görmesi gerekiyor. Devletin kalkıp da 'bunu destekleyin' demesi değil, basının kendisinin bunu yapması lazım. Hakikaten bu ulusal bir davadır. Medyanın amacı barışa destek olmamaksa, müzakere sürecini, barışı baltalayabiliyorlar.”
Bu görüş; konuşma yerine çatışmayı, birbirini anlamaya çalışma yerine diyalogsuzluğu körükleyen Türkiye medyasına hakim olan olan geleneksel havaya karşı çok şey söylüyor.
Haber ve analiz yerine kanaat dayatması
TÜSİAD raporu ile forumuna ilişkin yorumlar; Türkiye'de çok sayıda gazetecinin, kamuoyunun sağlıklı kanaat edinmesi için bilgiye aracılık etmek, ciddi hazırlıklarla bu sürece yardımcı olabilecek analizler üretmekten uzak olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Şimdi birlikte düşünelim...
Türkiye'de medyanın çarpık işleyişindeki nedenlerin, sadece devlet ve iktidarlar ile sermaye yapısından kaynaklandığını öne sürebilir misiniz?
Gazetecilerin, özellikle köşe sahibi olanların icra ettiği gazetecilik tarzının sorunlu olmadığını iddia edebilir misiniz?
Kamuoyunu belirli bir şekilde düşünmeye kanalize etmek için slogan atarak gerçekleri çarpıtanlar, gazeteciliğin itibarını yerlerde süründürmenin yanı sıra bu topluma “husumet” ve “insan hayatı” cinsinden de bir bedel ödettiklerini akıllarından çıkarmasınlar...