27 Ağustos 2012

'Siyaset üstü' yaklaşım isteyen Cemil Çiçek siyaset üstü kalabildi mi?

TBMM Başkanı Cemil Çiçek\'in, teröre karşı yaptığı 11 maddelik ulusal mutabakat çağrısı, metinde tercih edilen kelimelendirme açısından da üzerinde durulmayı gerektiriyor...

TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in, teröre karşı yaptığı 11 maddelik ulusal mutabakat çağrısı, metinde tercih edilen kelimelendirme açısından da üzerinde durulmayı gerektiriyor. Zira “ulusal mutabakat” gibi iddialı bir davet içeren bir çağrıda neyin nasıl ifade edildiği, alınacak sonucun başarısı açısından büyük önem taşıyor.

Çiçek, gazete ve ajansların Ankara temsilcilerini davet ederek duyurduğu bu çağrıyı “TBMM Başkanı değil, vatandaş olarak” ve “kişisel insiyatif”le yaptığının altını çizdi. Çiçek'in ilan ettiği bu metni,  AKP'den habersiz ve herhangi bir şekilde rıza almadan yaptığını düşünmek ne kadar gerçekçi olur, bilmiyorum. Ancak “TBMM Başkanlığı” koltuğunda dengeli bir tutum sergilemeye çalışan Çiçek'in, çağrıyı “kişisel” olarak yaptığını vurgulaması çok isabetli görünmüyor. Nihayet, TBMM Başkanı olarak değil, ama sıkı bir “devlet” bakanı olarak, Kürt partisinin “Ermeni sınırına dayanmasından” duyduğu endişeyi ilan edebilen bir siyasetçi karşısındayız. 2009 yerel seçimlerinde, daha sonra kapatılan DTP'nin aldığı oylar için ne demişti Çiçek, hatırlayın:

“Iğdır’ı da aldılar, yani Ermenistan sınırına dayandılar. Tamam, Ankara’yı aldık diye sevinebiliriz. CHP de İzmir’i aldık diye övünebilir. Ama bu kutlamanın Türkiye’nin güvenlik açısından sorunlu bölgesine yardımı olmaz. Oraya ayrıca dikkatle bir bakmak gerekir.”

Nasıl bir maziden gelirse gelsin her siyasetçinin, elbette Cemil Çiçek'in de “teröre karşı”  yaptığı mutabakat çağrısı değerli.  Ancak o mazi,  “ulusal mutabakat” arayan bir metine “mutabık kalınması” neredeyse imkânsız görünen bir lisanla yansıyorsa, ortaya pek umut doğurmayan bir kâğıt ile sahiden “kişisel” kalmış bir niyetten başka bir şey çıkmıyor.

Çiçek, “siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları” adına kaleme aldığı bir mutabakat metni teklif ediyor. Metinde; teröre karşı mücadelenin insan haklarına saygı ve demokratik hukuk devleti kuralları içinde yürütülmesi, meselenin sadece güvenlik tedbirleriyle çözülemeyeceği, bütün toplumun teröre karşı birlikte hareket etmesi talebi dile getiriliyor. PKK sivilleri de hedef alan saldırıları tırmandırırken Meclis Başkanı'nın şiddete karşı bu çerçevede yaptığı davet elbette kıymetli.

 

Ön koşul idarî vesayet mi?

 

Temel amacını böyle koyan Çiçek, metnin üçüncü maddesinde teröre karşı “partiler üstü” bir anlayış, “tüm siyasi mülahazaların dışında bir yaklaşım” öneriyor. Peki kendisi “ulusal mutabakat çağrısı”nda bunu yapabiliyor mu? Ne yazık ki hayır!

Süreçte “daha demokratik, daha eşitlikçi ve daha özgürlükçü bir devlet-toplum ilişkisini tesis edecek yeni anayasanın” önemini vurgulayan Çiçek, çağrısının yedinci maddesinde hiç de “siyaset üstü” sayılamayacak bir ön kabulde bulunuyor. Maddeyi birlikte okuyalım:

“Güneydoğu Anadolu bölgesinin temel sorunlarından biri ekonomik kalkınmadır. Kalkınma hedefi bütüncül bir yaklaşımla ele alınacak bu doğrultuda toplumsal ve kültürel yaşamdan idari yapılanmaya, ekonomik kalkınmadan bölgesel gelişmeye kadar bir dizi, iktisadi ve kültürel tedbir etkin bir şekilde uygulamaya konulacaktır. Bu tedbirlerin uygulanmasında üniter ve ulus devlet yapısına, idarenin bütünlüğüne ve idari vesayet ilkelerine zarar vermeyecek şekilde, yerel yönetimlerin daha güçlü bir idari ve mali yapıya kavuşturulması yaklaşımı benimsenecektir.”

Yeni anayasa çalışmalarını “TBMM Başkanı” olarak yürüten Çiçek, bu maddede, Kürt sorununun barışçı yollarla çözümü açısından son derece kritik bir önemi bulunduğu en azından ciddi bazı akademisyenler, uzmanlar ve siyasetçiler tarafından teslim edilen “yerel özerklik” meselesine sırtını çeviriyor. Kürt sorununda çözümün esasını, parlamentoda temsil edilen Kürt siyasetinin reddettiği “yerel yönetimler üzerindeki idarî vesayetin sürmesi”ne bağlayarak, bir “ulusal mutabakat çağrısı”nda yapılmaması gereken bir hataya düşüyor.

Diyebilirsiniz ki; merkezî idarenin, yerel yönetimlerin kararlarını denetlemesi ve gerektiğinde bozması anlamına gelen idarî vesayet, üniter devlet anlayışının doğal bir sonucudur. Ancak bu, Çiçek'in, iktidar partisinin bile programına, ana muhalefet partisinin vaatleri arasına girmiş Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı kriterlerini umursamamasını ve “ulusal mutabakat” uman bir çağrıda “siyaset üstü” davranamadığını görmemizi engellemiyor. Üstelik, Başbakan'ın, en başarılı örneği üniter değil federal bir sistemde icra edilen başkanlık sistemine geçilmesi açıklamalarının eşliğinde yürütülen yeni anayasa çalışmalarında “üniter model korunacak” diye bir ön koşul bulunmuyor.

 

Temel haklar 'kültürel tedbir' olabilir mi!

 

Cemil Çiçek, yine aynı yedinci maddede önemli bir yaklaşım ve kelimelendirme hatası daha yapıyor. Teröre karşı bir dizi “kültürel tedbir”den söz ediyor. Bir başka deyişle, TBMM Başkanı, Kürt sorununun fitilini ateşleyen temel ve siyasî haklardan “teröre karşı bir tedbir” düzleminde söz ederek terminolojik bir hata yapıyor.

“Kürt partisi Ermenistan sınırına dayandı” tahlilinde de ifadesini bulan bir mazi, temel hakların devlet tanımasa da “hak” olduğu gerçeğini “ulusal mutabakat çağrısı”nda bile unutabiliyor.

Böyle dikkatsiz (yoksa dikkatli mi!) bir metinden ne umuyor Çiçek, emin değilim. Sizce, gereksiz ölçüde uzun bir metin ve ortak paydayı böylesine daraltan bir çağrıdan “ulusal mutabakat” çıkar mı?

 

Yazarın Diğer Yazıları

T24 15 yaşında: Anlatmadan anlayamazsan, anlatınca da anlamazsın!

T24, gazetecilikten başka hiçbir şeye ait olmayan bir yer. Editörlerimiz, muhabirlerimiz ve yazarlarımız; kelimelerle ifade edilemeyecek büyük bir çıkarsızlıkla bağımsız gazeteciliğin kurumsallaşmasına eşsiz katkılar sağladılar. 15 yıldır ilgilerini, övgülerini, eleştiri ve uyarılarını esirgemeyen takipçilerimize de sonsuz teşekkürler…

‘Haber elemanı’ arkadaşlar; nerede bu Almanya paraları, söyleyin bölüşelim!

Bir değil, iki değil, üç değil, dört değil… Devletin tam beş kez denetleyerek dışardan tek bir kör kuruş bulamadığı T24’te varlığını iddia ettiğiniz Alman sermayesi her neredeyse haber verin, bölüşelim! Bulamıyorsanız, gazetecilik yaptığınızı öne sürerek yıllardır inşa ettiğiniz utanç müzenize, bu nadide ‘Alman sermayesi’ eserinizi de ekleyelim…

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

"
"