17 Ağustos 2010

Sezen Aksu sazan, Ümit Boyner gerici!

Referandumda karşı karşıya gelen iki ana cephenin yegâne ortak noktasına gelince...

Referandum, “AK Parti Programı”nda “yönetime doğrudan katılmanın” etkili bir mekanizması olarak seçmene ilan edilen bir taahhüttü. AKP bu taahhüdüne sadık kalarak Anayasa değişikliği konusunda halkı ikinci kez referandum sandığına götürüyor.
Anayasa değişikliğine ilişkin yapılacak referandumda dört cepheden söz edebiliriz. “Evet”çiler, “Hayır”cılar, “yetmez ama evet”çiler ile ne evet, ne de hayır diyen “boykot”çular. 
BDP'nin başını çektiği “boykot”çular ile “yetmez, ama evet” cephesi, “evet” ve “hayır” cephelerine göre daha kozmopolit görünüyor. Siyasi partilerin tahmini oy oranlarına baktığımızda, oy kullananların salt çoğunluğunun belirleyici olacağı referandumda sonucu tayin edecek kesimin “yetmez ama evet” cephesi olacağını söyleyebiliriz.
Referandum sürecindeki iki karşıt görüşü, “Anayasa paketinin demokratik bir anayasa ihtiyacını öteleyeceği, iktidarın yürütme yetkilerini artırarak yargıya nüfuz etmeyi amaçladığı” ile “paketin 12 Eylül darbesi ve onun anayasası ile hesaplaşma ve kısmi de olsa iyileştirme içerdiği” biçiminde özetleyebiliriz. Türkiye'nin birçok meselesinde olduğu gibi, iki cephede de doğrular, iki cephede de yanlışlar var.
“AİHM'ye Türkiye adına gönderilen savunmada Hrant Dink'in Nazi örgütü liderine benzetilmesi” gibi skandallar da dahil, AKP hükümeti açısından “olumsuz” içerik taşıyan tek haber bile yayımlamayan medyanın muhafazakâr kesiminde kararlı bir “evet” kampanyası yürütülüyor. “Hayır” cephesinin görüşlerini de yansıtan eski merkez medyada daha dengeli olmaya çalışan bir tutum görüyoruz. İki cephenin de yeminli düşmanı ya da yeminli yandaşı köşeleri ihmal ettiğimizi belirtelim.

Karşıt cephelerin yegâne ortak noktası

Referandumda karşı karşıya gelen iki ana cephenin yegâne ortak noktasına gelince... Alabildiğine saldırgan bir lisan ile karşı karşıyayız. Kopenhag kriterleriyle Türkiye için bir demokrasi barajı niteliği kazanmış AB ile müzakereleri yürüten Devlet Bakanı Egemen Bağış, “hayır oyu vereceklerin akıllarından ve vatan sevgilerinden kuşku duyduğunu” söyleyebiliyor. AB Başmüzakerecimiz, Anayasa değişikliği ve Kürt açılımı konularında partisinin liderini “vatana ihanet”le suçlayanlarla aynı lisanı ana dili gibi konuşuyor, entelektüel kapasitesini bu şekilde ilan etmekte bir sakınca görmüyor.
“Eksiklerine rağmen referandumda evet” diyeceğini açıklayan Sezen Aksu, Kürt açılımına da destek veren görüşleri nedeniyle kendisine kızan CHP'li Süheyl Batum'un hücumuna hedef oluyor. CHP Merkez Yürütme Kurulu'nun hukuk profesörü üyesi Batum,  “Biz onu Sezen Aksu biliyorduk, ne bilelim sazan Aksu olduğunu” diyebiliyor.
Anayasa değişikliği paketini, yürütme organının yargı üzerindeki etkisi nedeniyle eleştiren ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin ihlal edildiği kaygısını paylaşan TÜSİAD da, aynı lisanın muhatapları arasında. YAŞ sürecinde “yargıdaki gel-gitler” ile “sivil otoritenin meşru yetkilerini adalet üzerinden kullandığı” görüntüsünü eleştirdiği için medyada yerden yere vuruluyor. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in fotoğrafı, “Demokrasinin Ümit'i” diye sunulduğu sayfada bu kez “Burjuvazinin gizli gericiliği” başlığının üzerine kondurulabiliyor.
Siyasette her cephenin tam siper yattığı 1990'ların ortasında askeri vesayete karşı bayrak açabilen eşinin yanındaki varlığı da esirgeyemiyor Ümit Boyner'in fotoğrafını o “gerici” başlıktan...
Bir başkası, “kamudaki ihale düzeninin bozulması”na bağlayabiliyor TÜSİAD Başkanı Boyner'in eleştirilerini. Yazdığı gazetenin de içinde bulunduğu medya grubu, iki kamu bankasından sağlanan 750 milyon dolarlık krediyle Başbakan'a en yakın işadamına, Başbakan'ın damadının “Genel Müdür” olarak yönettiği o işadamına ait holdinge satılmasına rağmen... Denetim dışına çıkarılacak ihaleleri artırmak için AKP iktidarı döneminde kevgire döndürülen ve “en çok” değiştirilen düzenleme Kamu İhale Kanunu olmasına rağmen yazabiliyor bunu...
Utanmadan yazabiliyor! 
Türkiye'nin demokrasi sorunlarını, 12 Eylül'de "evet" ya da "hayır" diyerek kurtulamayacağımız bir darbe anayasasından ibaret sayabilir misiniz?
Soru; ne gönül rahatlığıyla "evet" diyebileceğimiz bir demokrasi kültürüne, ne de cesaretle "hayır" diyebileceğimiz içtenlikte bir cevaba isabet ediyor...


Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?