Anayasa Hukuku, klasik hukuk dallarından çok farklı bir içerikle demokrasinin gelişim tarihine uzanır. Diğer bütün yasalara temel olan anayasının devlet düzeninin işleyişine ilişkin çerçeveyi belirlemeyi aşan özelliği, bu tarihsellikten gelir. Zira anayasalar, özünde, temel hakları her türlü iktidara karşı güvence altına alan belgelerdir.
12 Eylül darbecilerinin son biçimini verdiği 1982 Anayasası'nın, anayasacılık hareketleri tarihine tam aksi bir istikametten hareket ederek “devleti bireye ve temel haklara karşı koruma, devleti kutsama” gibi tuhaf bir hedefe yöneldiğini biliyoruz. Ömürleri yüzyıllara yayılması beklenen anayasaların Türkiye'de on yılları bile bulmadan kevgire dönmesinin ardında, “toplum sözleşmesi” niteliğini kazandıracak halk desteğinden yoksun olmaları yatıyor.
Türkiye'nin Anayasa Hukuku hocaları, bir darbe döneminde, o darbenin anayasası üzerinden “Anayasa Hukuku” dersi vermek gibi bir sınava da girdiler. O sınavdan daha darbe döneminde geçenler olduğu gibi, darbenin üzerinden 30 yıl geçmesine karşın demokrasi sınavında hâlâ tökezleyenler var. CHP Genel Başkan Yardımcısı
Süheyl Batum'un, askerin demokratik rejim üzerindeki ağırlığını adeta özlediğini belli eden “Asker kâğıttan kaplanmış” sözleri bu açıdan da anlam taşıyor. Batum'un “deneyimsiz bir politikacı” olarak ağzından çıkan sözler, kendisini deneyimli bir “Anayasa Hukuku Profesörü” olarak çok daha zor bir durumda bırakıyor.
Mülkiye'nin büyük hocası: Yavuz Sabuncu
Tam dört yıl önce bugün, 12 Şubat 2007'de, henüz 59 yaşındayken kaybettiğimiz
Prof. Yavuz Sabuncu, darbe döneminde, darbecilerin anayasası ile “Anayasa Hukuku” dersi verebilmenin çetin sınavından geçmiş büyük bir hocaydı. 12 Eylül darbesinin, akademide en büyük darbeyi vurduğu Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne 1980'lerin ilk yarısında girenler, Yavuz Sabuncu'nun “Anayasa'ya Giriş”, “Türk Anayasa Düzeni” gibi derslerinde o karanlık döneme inat, hayatlarında unutamayacakları bir demokrasi söylevine de tanık oldular.
Daha 1980'lerin başında; devletin, halkının bir bölümünü “iç düşman, birinci öncelikli tehdit” ilan etmesindeki yanlışların altını çizerek geleceği okuyabilen bir feraset, darbe döneminde bile demokrasi talebinden ödün vermeyen bir cesaretten söz ediyoruz.
Meşhur 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu marifetiyle meslektaşları darbeciler tarafından peş peşe işsiz bırakılırken üniversite çatısı altında kalabilmenin vicdani sorgulamasını da yapan bir insandı Prof. Sabuncu. İstanbul'dan göç ettiği Ankara'da Mülkiye'yi darbe döneminde utandırmayan, cesaret ve birikimiyle “Mülkiye'nin ta kendisi” olabilen birkaç isimden biriydi.
Kanserle mücadele eden Yavuz Sabuncu'yu 2007'de 12 Şubat'ta kaybettik, 14 Şubat'ta bir kış yağmurunun altında Ankara'da toprağa verdik.
1980'lerde Mülkiye'nin bazı yöneticilerine de sirayet eden ceberrutluğa karşı koruduğu öğrencileri her yıl 8 Mart'ta Prof. Sabuncu'yu anıyor. Her yıl 8 Mart'ta Mülkiyeliler Birliği'nin İstanbul Kuzguncuk'taki lokalinde “
Yavuz Rakısı” içiliyor.
Selam olsun Yavuz Sabuncu'ya...
Selam olsun o “yavuz” hocalara...
'Kuzguncuk'ta Yavuz Rakısı' ve 'Mülkiye'nin Ta Kendisi' yazıları için tıklayınız