Mardin'de 13 yaşında bir çocukken 26 erkeğin tecavüzüne hedef olan N.Ç'nin uğradığı vahşet üzerine saldırganlara mümkün olan en düşük cezaların verilmeye çalışılması üzerine çok yazı yazıldı. Erkek egemen ahlakın adalet duygusunun üzerine inşa edildiği bir utanç karşısındayız.
Konuya ilişkin en çarpıcı tespitlerden birini, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Baskın Oran, Radikal İki'de 13 Kasım Pazar günü yayımlanan yazısında yaptı. “N.Ç'ye tecavüz edenlere 4 yıl 2 ay veren Türk yargısı bomba değil taş atanlara tam 11 yıl veriyor” diyen Prof. Oran, Türkiye'de yargının üç boyutlu görüntüsünü birkaç satırda önümüze koyuyordu:
“Türk yargısı siyasal davalarda sanıklara ne kadar katı davranıyor ve cezaları ne kadar üst sınırdan veriyorsa, cinsel davalarda sanıklara bir o kadar yumuşak davranıyor ve cezaları o kadar en alt sınırdan veriyor. Ortak nokta: Her ikisinin de Türkiye'nin imzaladığı Uluslar arası sözleşmeleri görmezden gelmesi ve inanılmaz bir tutucu erkek-egemen zihniyet sergilemesi...”
Yargının aldığı değil, almadığı kararlar da sorunlu
Yargının sadece aldığı kararlar değil, almadığı kararlar da var ki, bu fasılda katledilen kadınların uzun bir listesi bulunuyor. Zira, bu ülkede onlarca kadın kocası, eski kocası, babası, erkek kardeşi, sevgilisi veya sapığı olan bir erkek güruhu tarafından dövüldüğünü, tehdit edildiğini belirterek savcılıklara başvurmasının ardından öldürüldü. Başvuruları ciddiye alınıp da korunmaya alınmayan bu kadınlar göz göre göre katledildi, şiddet gördü ve görmeye devam ediyor.
Peki bu sonucu nasıl bir yargı yapısı üretiyor?
Sorunun cevabı, tehdit altındaki kadınların korunma başvurusu yaptıkları savcıların ezici bir çoğunluğunun “erkek” olmasıyla başlıyor, erkek egemen kültüre, sadece kadınların üzerine inşa edilen iki yüzlü bir ahlak anlayışına ve elbette bu kültürün izlerini taşıyan mevzuata kadar uzanıyor.
Unutmayın ki, daha geçen yıla kadar 15 yaşından itibaren çocukların “terör suçlusu” olarak yargılanabildiği bu ülkede, 13-14 yaşlarında tecavüze uğrayan çocuklar hâlâ “tecavüze rıza göstermekle” suçlanabiliyor!
Hakim ve savcıların yüzde 75,7'si erkek
Çocukları ve kadınları yaralayan bu sonucun nasıl bir yargı yapısından türediği sorusunun cevabının, savcıların ezici bir çoğunluğunun “erkek” olmasıyla başladığını söylemiştik. Gerçekten de resmi veriler, Türkiye'de savcılığın adeta bir “erkek mesleği” haline getirildiğini gösteriyor.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) resmi internet sitesindeki 24 Ekim 2011 tarihli son verilere bakıldığında hâkim ve savcı dağılımında yapılan ayrım ortaya çıkıyor.
Mesleğe “hâkimlik ve savcılık” sınavından geçerek alınan adaylar eğitimden geçtikten sonra “kura” çekerek “hâkim” ya da “savcı” olarak atanıyorlar. Bu atamaların sonuçları, kadınların savcılık mesleğinden uzak tutulduklarını ve/veya uzak durduklarını gösteriyor.
HSYK sitesinde yayımlanan son verilere göre, Türkiye'de toplam 12 bin 47 hâkim ve savcı bulunuyor. Ülkedeki toplam hâkim sayısı 7 bin 604, savcı sayısı da 4 bin 443.
Hâkim ve savcıların cinsiyete göre dağılımına gelince... 7 bin 604 hâkimin 5 bin 46'sı (yüzde 66,4) HSYK sitesindeki ifadeyle “bay”, 2 bin 558'i de (yüzde 33,6) “bayan” olarak görünüyor.
Türkiye genelinde hâkim ve savcıların cinsiyet açısından oranı dengesiz. HSYK verilerine göre hâkim ve savcıların yüzde 75,7'i “bay”, yüzde 24,3'ü “bayan.”
Adli yargıda kadın savcı oranı sadece yüzde 7,5!
Savcıların kendi arasında tabloya bakıldığında, yukarıdaki dengesiz dağılım daha da dengesizleşiyor. HSYK verilerine göre, Türkiye'deki toplam 4 bin 443 savcının 4 bin 73'ünün (yüzde 91,7) “bay”, sadece 373'ünün (yüzde 8,3) “bayan” olduğu dikkat çekiyor.
Kadına şiddet, kadın cinayetleri ve tecavüz davalarına bakan adli yargıdaki dağılım yukarıdaki vahim tablodan da vahim. Zira adli yargıdaki savcıların sadece yüzde 7,5'i kadın! Yani tehdit altındaki kadınların korunmasında birinci basamağı oluşturan savcılıklarda her 10 savcıdan 1'i bile değil, sadece 0,75'i kadın!
Cinsiyet dağılımı tablosu yüksek yargıda biraz değişiyor ve kadın savcıların en yüksek orana idari yargıda ulaştıkları görülüyor. Yargıtay savcıları arasındaki kadın oranı yüzde 13,4 iken Danıştay savcılarının yüzde 45,7'sinin kadın olduğu dikkat çekiyor.
1989 yılına kadar kadınların kaymakamlık sınavına kabul edilmediği Türkiye'de kamu görevlerinde cinsiyet ayrımcılığı konusunda “kadınların vücut yapıları ve işlerin niteliğini” söz konusu eden yargı kararları bulunuyor.
Gerekçe; 24 saate yayılan savcılık mesaisi
Peki, “hâkim” ya da “savcı” olmak kura çekimiyle belirlendiğine göre, savcıların ezici bir çoğunluğu nasıl erkek oluyor? Soru cevabını, son yıllara kadar “pozitif ayrımcılık” gerekçesiyle isteyen kadınların “hâkimlik-savcılık” kurasına dahil edilmemesinde buluyor. Bu gerekçe, olaylara anında müdahele gerektirmesi nedeniyle savcılık görevinin günün her saatinde icra ediliyor olmasına ve bu nedenle kadınlara çok uygun görünmemesine dayandırılıyor.
Mevzuatta bulunmayan, hatta mevzuata aykırı olan bu uygulamanın sonucu savcılığı erkek, daha doğru bir ifadeyle erk'ek mesleği haline getirmiş olmasıdır.
Acaba bugüne kadar “tehdit altındayım” diye başvurduğu halde korunmayıp da öldürülen kadınların önlem istediği savcılardan kaçı kadındı?
İhtimal hiçbiri!
Peki öldürülen, dövülen, işkence gören, aşağılanan, sakat bırakılan kadınlar, her 10 savcının sadece 0,75'inin kadın olduğu adli yargıdaki kadın savcılara rastlasalardı sonuç aynı olur muydu?
Olamazdı!
Kadına karşı pozitif ayrımcılık yapılacak yer hâkim ve savcı atamaları değil, adalet ve can güvenliği arayan bu ülkenin korunmasız kadınlarıdır...
HSYK verilerine göre Türkiye'deki hâkim ve savcı istatistikleri