21 Mart 2011

Sarkozy’nin küçük bir adam olarak portresi!

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne diğer ülkelerle birlikte “eşit üye” olmasına kararlı bir tutumla...


Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne diğer ülkelerle birlikte “eşit üye” olmasına kararlı bir tutumla karşı çıkan Nicolas Sarkozy 1955 yılında Paris’te doğdu. Babası Macaristan, annesi de Yahudi kökenli bir Selanik göçmeni. 
Hakkındaki biyografiler hukuk okuduktan sonra avukatlık yaptığını yazıyor. 1977 yılında Paris’in lüks banliyölerinden birinde belediye meclis üyeliğine seçilerek politikaya atıldı.1988’de Jacques Chirac liderliğindeki Cumhuriyet İçin Birlik Partisi’nden milletvekili seçildikten sonra 1993-1995 yılları arasında bütçeden sorumlu bakanlığa getirildi.

Mammer Kaddafi
ilk değil, 1995 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçiminde, eski başbakan Eduard Balladur’ü desteklediği için Chirac’ı da hayal kırıklığına uğrattı!
2002-2004 yılları arasında Fransa İçişleri Bakanlığı görevini yürüttü. Allen Juppe’nin istifasının ardından Kasım 2004’te iktidardaki Halk Hareketi Birliği’nin (UMP) başkanlığına seçildi. 2005 yılında, yeniden İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturdu.
2007 yılında sosyalist aday Segolene Royal’e karşı girdiği yarışı kazandı ve Fransa’nın ilk göçmen kökenli Cumhurbaşkanı oldu. 
Aşırı sağa karşı sağcı çözüm olarak da desteklenmiş bir siyasetçi Sarkozy. “Saf kan Fransız” olmamaktan nedense duyduğu kompleksi unutamadığını, kendisi gibi göçmenlere karşı acımasız tutumuyla da ele veren, otoriterliğe hevesli bir siyasetçi.
Gökdelenleri “anten boyu” cinsinden uzatan çubuklar gibi kafasında havalandırdığı saçları, düşük rakımdan Al Pacino’vari fırlatmaya çalıştığı aşağılayan bakışları, yüksek topuklu pabuçlarıyla “imaj her şeydir” diyenlerden Sarkozy. Manken ve şarkıcı eşi Carla Bruni’yi, tam Elysee Sarayı’nın eşiğinde kendisini terk edebilen kızının annesi Cecilia’nın dublörü gibi buluvermesini de bu listeye ekleyin.
Wikileaks belgelerine göre, Cecilia ile ayrılığın ardından imaj alarmına geçen danışmanlarının da desteğiyle inşa edilen Bruni-Sarkozy aşkı, iktidarın hiç de az rol oynamadığı bir anlaşma olarak halen Elysee Sarayı’nda icra ediliyor.
ABD gücüne, Avrupa’da önce Britanya’nın akredite edilmesini hazmedemiyor Sarkozy, Washington’la çok daha yakın ilişkiler kurma yolunda ilerliyor. 
Her fırsatta Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olmasına karşı olduğunu söyleyecek kadar açık sözlü. AB’ye imtiyazlı üyeliğinin yeterli olacağına düşündüğü Türkiye’nin Avrupa kültürüne ait olmadığını düşünüyor.

Kaddafi’nin psişik arkadaşı


Libya diktatörü Albay Muammer Kaddafi, “O benim arkadaşım, ama sanırım biraz deli. Psişik bir hastalıktan mustarip. Bunu etrafındakiler söylüyor. İş arkadaşları psişik bir hastalığı olduğunu söylüyorlar” diyor.
Evet, yakın bir ilişki onlarınki. Sarkozy adına mide bulandıracak kadar yakın ve ahlaksız bir ilişki.
Sarkozy Fransa Cumhurbaşkanı olmuş, Elysee Sarayı’na henüz yerleşmişti ki, 10 Aralık 2007’de, yani Dünya İnsan Hakları Günü’nde, bir diktatörü, ayakları altına kırmızı halılar sererek Fransa’da ağırlayan ilk cumhurbaşkanı olmaktan çekinmedi. O diktatör Kaddafi’ydi. 
Bu diktatörün menzilinde, elinden “insan hakları ödülü” almayı kabul eden Başbakan Tayyip Erdoğan ile çadırında hakaret gören hocası Necmettin Erbakan’ın da isabet aldığını hatırlatarak devam edelim.
Fransa’nın yıllardır kimselere ihraç edemediği Rafale savaş uçaklarını okutmak için Sarkozy’nin tek umudu üçüncü dünya ülkeleriydi, başta gelen aday da, birçok ülkeden silah bulmakta güçlük çeken Libya diktatörüydü.
Sarkozy, Rafale savaş uçaklarını, bu uçakların mühimmatını ve Milan tanksavar füzelerini Kaddafi’ye satarak milyarlarca dolarlık bir anlaşma yapma hayaliyle diktatörün kanlı ayaklarının altına kırmızı halıyı serivermişti. 
Elbette Kaddafi, fiyatını belli eden bu küçük adamı değerlendirmekten kaçınmadı. Beş günlük bir ziyaret için Libya’dan getirttiği Bedevi çadırını Elysee Sarayı’nın karşısındaki Marigny Parkı’na kurdurdu. Fransa bu çadırda Kaddafi’nin huzuruna çıktı, bu çadırda ön anlaşmalar imzalandı.
Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam’ın,  “Seçim kampanyasını biz finanse ettik. Libya halkının parasını iade etsin” dediği Sarkozy, ABD’yi bile karşısına alabilecek kadar yakınlık kurmuştu Kaddafi’yle.
Derken Ortadoğu kaynamaya, Tunus ve Mısır muhalefeti meydanlara inmeye başlamıştı. Bu sırada ne yapacağından emin olamayan Sarkozy’nin ülkesindeki imajı yerlerde sürünürken Libya fırsatı çıktı karşısına. Halkına karşı, daha 2,5 yıl önce Sarkozy’nin satmaya çalıştığı türden savaş uçaklarıyla savaşa kalkan Kaddafi’yi vurmak hiç de fena bir fikir değildi.
Ülkesini 40 yıldır tek başına yönetirken 2007’de karşısında önünü iliklediği Kaddafi, yoksa bir diktatör müydü?
Sarkozy işte buna tahammül edemezdi, bu kez Paris’te Kaddafi’nin düşmanlarını ağırladı, Libya muhalefetini resmen tanıyan ilk ülkenin Fransa olduğunu dünyaya ilan etti! Diktatörlüğüne isyan edenleri “sıçanlardan” ibret gören Kaddafi için Birleşmiş milletler Güvenlik Konseyi’nin müdahale kararı almasının ardından harekete geçmek için artık tek prosedür kalmıştı: Sarkozy’nin Paris’te organize ettiği şovu icra etmek ve başkentteki zirveden hemen sonra ateşe başlamak!
19 Mart Cumartesi günü bu da yapıldı, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a coşkuyla sarılan Sarkozy’nin organize Paris zirvesinden birkaç saat sonra Libya’ya ilk ateşi Fransız uçakları açtı. Bu kez Libya’daki petrol yataklarını aklından çıkaramayan küçük adam gururluydu. Tunus’ta kırılan Fransız gururu okşanmış, ABD’nin bile düşük profil sergilediği bir sırada Fransa büyük bir güç olduğunu göstermişti!
Sarkozy, Kaddafi’nin küstah bir edayla kurulduğu çadırında vaat ettiği paralarını cebine koyabilse, Libya semaları Fransız uçağından geçilmeyecekti belki. Fransa Hava Kuvvetleri ile Libya Hava Kuvvetleri’nin Rafale’leri çarpışacaktı. Rafale filolarından biri özgürlük, biri diktatörlük için ateş açacaktı!
Sarkozy’nin Kaddafi’ye satmaya çalıştığı tanksavar füzeleri belki kısa bir süre sonra “Libya halkının özgürlüğü” için Libya topraklarına çıkarılması gerekecek Fransız tanklarına karşı “Libya’nın onuru” için savaş çağrısı yapan Kaddafi tarafından kullanılacaktı.
Fransa Sarkozy için ne kadar utansa azdır, Libya Kaddafi için.
Elysee Sarayı’ndaki bu küçük adam ile halkına savaş açan arkadaşının dünyayı inandırmaya çalıştıkları bu aşk ve nefret hikâyesi, gerçeklerin lisanına tercüme edildiğinde önümüze sadece bu hükmü bırakıyor.
Ailesi Fransa yerine Libya’ya göç etmiş olsa nasıl bir lider çıkardı acaba Sarkozy’den? 
Bir başka Fransız, Maurice Duverger der ki; tarih toprağın anası olduğu kadar kızıdır da!..


Yazarın Diğer Yazıları

‘Haber elemanı’ arkadaşlar; nerede bu Almanya paraları, söyleyin bölüşelim!

Bir değil, iki değil, üç değil, dört değil… Devletin tam beş kez denetleyerek dışardan tek bir kör kuruş bulamadığı T24’te varlığını iddia ettiğiniz Alman sermayesi her neredeyse haber verin, bölüşelim! Bulamıyorsanız, gazetecilik yaptığınızı öne sürerek yıllardır inşa ettiğiniz utanç müzenize, bu nadide ‘Alman sermayesi’ eserinizi de ekleyelim…

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!