Yeniden başlayan Hrant Dink cinayeti davasında iktidarın Fethullah Gülen cemaati ile kavgasının kuvvetli izlerini taşıyan ifadeler havada uçuşuyor. İktidarın sevk ve idaresi altındaki medya başta olmak üzere iktidarın yıllarca koruduğu, hatta korumak bir yana terfilerle ödüllendirdiği bürokratlar sanık sandalyesine oturtulmuş durumda.
Yanlış anlaşılmasın, o bürokratlar elbette sorgulanmalı, varsa ihmal ve/veya kasıtları ortaya çıkarılmalıydı. Ama unutmayın; bugün suçlanan emniyet ve istihbarat bürokratları, iktidar ve idari yargının himayesiyle yaklaşık sekiz yıl boyunca savcı ve hâkimlerin karşısına çıkarılmadı.
Dink cinayetinin tetikçisi Ogün Samast'ın ifadesi eşliğinde bugün suçlanan Ramazan Akyürek, 19 Ocak 2007'deki suikast sırasında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı'ydı. Tetikçi ve azmettiricilerin geldiği Trabzon'daki görevi nedeniyle cinayetin hemen ardından yoğun iddialara hedef olmasına rağmen dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ve hükümeti tarafindan yaklaşık üç yıl boyunca bu görevde tutularak korundu. Bugün cinayetle ilgili olarak mercek altına alınan Akyürek'in, cinayetten yaklaşık bir yıl önce Trabzon'dan İstanbul'a, Yasin Hayal'in adını da içeren "Hrant Dink'i hedef alan bir eylem yapılacağı" istihbaratının gönderilmiş olmasındaki rolüyle ortaya çıkan çelişki de hâlâ izah edilmiş değil.
Bugün iktidarın sevk ve idaresi altındaki medyada, misal Sabah'ta, Ogün Samast'ın ifadesi eşliğinde "paralel yapı"nın bürokratları olarak sorgulananların durumunu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarını dikkate aldığımızda nasıl değerlendirmeliyiz?
Cinayetteki ihmal ve/veya kasıtları tartışılan emniyet ve istihbarat bürokratlarının yıllarca terfilerle ödüllendirilmesini de bir kenara bırakın ve Erdoğan'ın, Başbakan olduğu Temmuz 2014'te Diyarbakır'dan dönerken gazetecilere söylediklerini hatırlayın:
"Paralel yapıyı Dink davasına indirgemek olayı küçümsemek olur!.. Bu teoriler, paralel yapıyla mücadelenin hedefini saptırmasın!.."
Gülen cemaati içinde bilinip de Dink cinayetine karışmış devlet görevlileri olabilir. Ama mesele bu değil. Mesele, bu devletin bir numaralı muktedirinin daha düne kadar "Paralel yapıyı Dink cinayetine indirgemeyin" demesi, "paralel yapı mensubu olmakla" suçlanan bürokratları yıllarca himaye etmesi, ödüllendirmesi, vali, müsteşar, milletvekili ve bakan yapması.
Cinayetten yaklaşık bir yıl önce Dink'in öldürülebileceğine ilişkin olarak gönderilen istihbarata rağmen kılını kıpırdatmayan, bu konudaki sorumluluğunu "sahte evrak" düzenleyerek gizlemeye çalıştığı ortaya çıkan İstanbul emniyetinde yıllardır tek kişiye bile hesap sormayan... Hesap sormadıklarını ödüllendiren... Yurttaşlarının adalet arayışını bir kez daha Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne sürgün eden bir devlet ve o devletin muktedirlerinden söz ediyorum.
Ümit Kıvanç haklı; "eğer cemaatçi polis şefleri Hrant'ın öldürülmesine karıştıysa, bu, fiilen, hükümetin de karışmış olması anlamına gelir."
Gerçekler bu kadar ortadayken, emir-komutayla yeni Yassıada'lar kurup, kendi tasarrufunuzla değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin "kamu görevlileri hakkında etkin soruşturma yapılmadığı" kararının ardından yaklaşık sekiz yıl sonra açılabilen bu davayı da berbat etmeyin!
Sözü daha fazla uzatmadan, Hrant Dink cinayetinin ardından soruşturma ve dava sürecinde yaşananlara ilişkin olarak bugüne kadar bu köşede yayımlanan yedi yazıyı -tekrarlara tahammül etmenizi dileyerek- aşağıda paylaşıyorum. Son yazıda, iktidar-cemaat kavgasına ilişkin olarak yaklaşık beş yıl önce düşülmüş notları da göreceksiniz. Bazı sanık sandalyelerinin hâlâ neden boş olduğunu sorgulamak, seyircisiz zulüm olmadığını bir kez daha anlamak için, buyrun...
1- Erdoğan, neden 'Hrant Dink cinayeti paralel yapının işi' diyemez?
2- Devlet ayağa kalk; Hrant Dink davası yeniden başlıyor!
3- Evet Hrant, Türklük aşağılandı
4- Hrant Dink, Başkan ve adamları!
5- Hrant Dink cinayeti ve devletin Türklüğü aşağılaması!
6- Söz konusu devletse Hrant'ın hayatı teferruattır!
7- Ramazan Akyürek'i Başbakan'ı da dinleyen telekulak mı götürdü?