14 Temmuz 2017

"Okay Abi okusaydı" diye düşününce...

Türkiye basınının en doğurgan mutfağına sahip 1980'lerin Cumhuriyet'ine tuğrasını vuran isimlerden biriydi

Zaman, sadece takvim yapraklarına işaretlenmiş bir ardışık sayılar dizisi midir? Cevabı, yaşadığınız hayatla alnınıza yazarsınız. 

Okay Abi için zaman durduğunda, takvim yapraklarındaki gibi kronolojik bir rastlantıdan ibaret olmayan hayatını düşündüm. Ve Asmalımescit akşamlarının buğusunda köpüklenen uzun sohbetleri...

Zamanla fikirler, yollar ayrılsa da, hayatına bir şekilde değdiği gazetecilere -zaman zaman "aksi ihtiyar"ı oynayarak da olsa- bir ömürlük misafiri gibi davranan bir gazeteciydi Okay Gönensin.

Sol radikalizmden liberal çizgiye evrilen yola 12 Mart 1971 darbesini izleyen dönemde girmiş, erken bir yaşta yazı işleri müdürü olduğu Cumhuriyet yıllarından sonra Sabah ve Yeni Yüzyıl gazetelerinde ve nihayet Vatan'da o çizgiyi pekiştirmişti.

"Başta Okay Gönensin olmak üzere Cumhuriyet'te yıllarca birlikte çalıştığım gazeteci milletine, en güzel duygularımla..."

Hasan Cemal'in Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim kitabı, Okay Gönensin nezdinde Cumhuriyet'teki çalışma arkadaşlarına bu ithafla başlar.

12 Eylül 1980 darbesinin ardından Cumhuriyet, günlük basında sığınılan tek gazete olarak hayati bir işlev gördü. Uğur Mumcu'lu, İlhan Selçuk'lu, Nadir Nadi'li o Cumhuriyet'in genel yayın yönetmenliğine 1981'de 37 yaşındaki Ankara Temsilcisi Hasan Cemal getirildiğinde Okay Gönensin 31 yaşındaydı. Ve "yazı işleri müdürlüğü" için aklındaki isim Gönensin'di. 

Dün akşam Yakup'tan...

Hasan Cemal'in, Türkiye basınının en doğurgan mutfağı olarak düşündüğüm o Cumhuriyet'in yazı işleri müdürlüğüne neden Okay Gönensin'i seçtiğini, Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim kitabından alarak burada paylaşmak istiyorum:

"... Yazı işleri müdürü olarak kafamdaki aday konusunda da en ufak bir kuşkum yoktu: Okay Gönensin.

Bir kere benim gibi Mülkiyeli'ydi!

Saint Joseph mezunu olduğu için Fransızcası, Türkçeye Triolet, Aragon çevirebilecek kadar mükemmeldi. Okay'ın hem Fransızcası, hem edebiyat bilgisi, Nadir Nadi'yle Cumhuriyet geleneğinin Fransız kültürü boyutu bakımından benim açığımı da kapatıyordu.

Ankara'da bir zamanlar Türkiye İşçi Partisi'ni basacak kadar 'sol radikal' siyasetten geliyordu​ Okay. Ancak bu olaydan söz açıldığında, Mülkiye'den iktisat hocamız Prof. Sadun Aren'i bu baskın sırasında koruduğunu belirtmeye özen gösterirdi Okay. Türkiye ve dünyanın nereden nereye gittiği konusunu kavrayacak siyasi formasyona, zekâ ve kıvraklığa da sahipti.

Okay, 12 Mart'la birlike anlaşılan, devrimcilik dosyasını kapatmış, işsiz kalınca da birçok devrimci gibi kendini İstanbul'da reklam sektörünün kollarına atarken, bir tek bıyıklarına dokunmamıştı. Man Ajans yıllarında metin yazarlığı yapmış olması, keskin zekâsıyla birleşince, bir gazetenin mutfağı için hayati olan bir özelliği beni etkilemişti:

Haberlere iyi başlık çıkarmak, güzel manşet atmak ve çabuk olmak...

Okay Gönensin benden bir yıl sonra, sanıyorum, Meral Tamer aracılığıyla 1974'te Cumhuriyet'e girdi. 

Çok iyi arkadaş olduk, birbirimize güvendik. Bugünlere kadar bu hiç değişmedi. Okay'ın yazı işleri müdürlüğü için bastıracaktım..."

1983 Cumhuriyet Yazıişleri: Işık Yurtçu, Nurgün Erdinç, Umur Talu, Ahmet Korulsan, Necdet Doğan, Ali Ulvi Ersoy, Kerem Çalışkan, Okay Gönensin, Mehmet Ataberk, Ali Acar, Yıldırım Boran, Adnan Akgünel

"Aksi ihtiyarı oynamak" dedim. Evet, zira aksi olmayan bir insanın, aksi olma arzusuydu sanki bohemdeki Okay Gönensin. Yakup Arslan'dan yadigâr Yıldıray'ın ev sahipliğinde buğulanan sohbetlerde "o aksi olma oyununa" çok kapıldığında epey insan da kırdı. Ama en azından benim bildiklerimden, mutlaka özür diledi.

Enerjisi aksini düşündürse de "gençlik" çaba harcayarak kazanılan bir şey değil, her canlıya ikram olan bir kronolojik parantez. Okay Gönensin o kısa parantezi iyi değerlendirmiş, erken yaşta hünerli bir gazeteci olarak 1980'lerin Cumhuriyet'ine tuğrasını vuran isimlerden biri olmuştu.

Yakup'ta 'Okay Gönensin rakısı.'

Ama yaşlılığını pek sevmedi, sevemedi. Son yıllarda savrulduğu noktanın ihtimal içine sinmeyen hâlleri de, o "aksi ihtiyar"ı oynama arzusunu kışkırttı. Bir çeşit, sonunda kendini bulduğu yere dair çıkan gürültüyü kendi sesiyle bastırma, sonuçta en büyük zararı kendisine verdiği bohemde bir başka şekilde dünyaya küsme hâli. Onu yargıladığınızı mı, yoksa onun için endişelendiğinizi mi birbirine karıştırdığınız bir tuhaf dalga boyu.
Ve alkol... Dünya işlerinden usanırken başka bir gerçeklikle bağ kurmanın kestirme ama çetin yolunda  hırpalayan bir formül olarak, alkol...

Nobran bir matematiği de var hayatın; toplama çıkarmanın tersidir! Ve hayat, her anıyla -iyi kötü- sonsuz bir potansiyel taşır. Okay Gönensin'in hayat sarkacı o potansiyele boydan boya uğramış sayılır. 

O "savruldu" diye tarif ettiğim yerde de okumayla ilişkisini kesmedi Okay Gönensin. Misal -bu meslekteki ilk yazı işleri müdürümdü- günaşırı arar, T24'te gördüğü hataları söyler, iyi şeyleri över, haber önerilerinde bulunur, bazı olayların akıbetine dair sorular sorardı. Habere olan merakı ayakta öldü Okay Abi'nin.

Bu yazının kimi satırlarına kızacak dostları mutlaka olacaktır Okay Gönensin'in. Ama "Okay Abi okusaydı" diye düşününce onun gerçeğe olan merakını ihmal edebilir misiniz?

Doğru olmayan her şey yanlış değildir!
Hayatın matematiğe cevabı bu olsa gerek.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?