Dr. Hakan Fidan'ın müsteşarlığa atanmasından sonra MİT'in geleceği üzerine çok yazı ve haber yazıldı. Ancak hem Fidan'ın atama süreci, hem de kısa vadede olası bir gelişme, üzerinde durmayı hak ediyor.
MİT'in bugünü ve geleceğine bakmadan önce, geçmişi hatırlamakta yarar var.
Türkiye'de istihbarat örgütlenmesi Kurtuluş Savaşı yıllarına uzanmakla birlikte, bu konudaki ilk yasanın çıkması 1965 yılını buldu. Atatürk'ün emriyle 6 Ocak 1926'da kurulan Milli Emniyet Hizmeti Riyaseti, eski alfabedeki baş harflerinden dolayı “MAH” kısaltmasıyla anılır. MAH, 22 Temmuz 1965'te çıkarılan ilk yasayla MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı) adını alır.
Teşkilatın internet sitesinde “MİT Müsteşarları” bölümüne girdiğinizde başlangıcın 1926'da Şükrü Âli Ögel ile yapıldığını görürsünüz.
İlk sivil yönetici 1957'de
Dr. Hakan Fidan, 1926'dan beri MİT'in başına getirilen 23. isim. Teşkilatın “MAH” dönemindeki ilk sivil yöneticisi Prof. Hüseyin Avni Göktürk (1957-1959) , ikincisi Ahmet Celalettin Karasapan (1959-1960), üçüncüsü de askeri okul mezunu olan ancak devlette sivil memur olarak çalışan Ahmet Salih Korur'dur (1957).
Sönmez Köksal istihbaratın başına geçen dördüncü (teşkilat MİT adını aldıktan sonra ilk), Şenkal Atasagun beşinci, geçen hafta emekliye ayrılan Emre Taner de altıncı sivil yönetici olarak teşkilatta görev yaptı. Bu altı sivil isim dışında 1926'dan beri istihbaratın başına gelenlerin hepsi asker kökenli oldu.
Fidan, 'Harp Okulu' mezunu olmayan ikinci asker kökenli isim
Hakan Fidan'ın, parlak bir akademik ve bürokratik kariyerden önce 15 yıl boyunca Türk Silahlı Kuvvetleri'nde astsubaylık yapması nedeniyle dile getirilen “rütbe” konusunda da MİT'in tarihinden aktarmaya değer notlar var.
27 Mayıs 1960 darbesi sırasında Başbakanlık Müsteşarı olan Ahmet Salih Korur, bu görevi sırasında iki kez MAH Reisliği'ne vekâleten getirildi. Ortaöğrenime tekabül eden Topkapı Askeri Rüştiyesi'ni bitiren ve bir süre askeri fabrikalarda çalışan Korur, devlette asker değil sivil memur olarak görev yaptı.
Sivil bir görevden MİT Müsteşarlığı'na atanan Hakan Fidan da, asker kökenli isimler arasında Korur'dan sonra “Harp Okulu” mezunu olmayan ikinci isim.
Teşkilatın başına Korgeneral rütbesiyle atanan ilk isim 1953-1957 yılları arasında görev yapan Behçet Türkmen oldu. Teşkilatı “MAH” döneminde de, MİT döneminde de yöneten tek isim olan Fuat Doğu, göreve ilk atandığında “kurmay albay” rütbesindeydi.
Korgeneral rütbesi Nurettin Ersin ile yerleşti
12 Eylül 1980 darbesini yapan kadroda Kara Kuvvetleri Komutanı olarak yer alan Nurettin Ersin'in “korgeneral” olarak görev yaptığı (1971-1973) dönemden sonra müsteşarlık makamı için korgeneralliğin “eşik” rütbe olduğunu söyleyebiliriz.
Koramiral Bahattin Özülker, tek denizci müsteşar olarak MİT'in tarihine geçti. Ancak müsteşarlığa donanmadan emekli olduktan 8 yıl sonra getirilen Özülker, görevde bir yılını doldurmadan kalp krizi geçirerek vefat etti.
Hamza Gürgüç, 3. Ordu Komutanlığı'ndan “orgeneral” rütbesiyle 1974 yılında emekli olduktan birkaç ay sonra MİT Müsteşarlığı'na getirildi.
Nurettin Ersin'in müsteşarlığa getirildiği 1971'den sonra korgeneralin altındaki tek rütbe, Büyükelçi Sönmez Köksal'dan bir önceki isim olan Tümgeneral Teoman Koman oldu. Koman da, MİT Müsteşarı olarak görev yaparken korgeneralliğe terfi etti.
Sivillerin ortak paydası 'siyasal bilgiler' eğitimi
MİT'in sivil liderlerinin önemli bir ortak paydasının da “siyasal bilgiler” eğitimi almak olduğunu belirtelim. 1899'da Medine'de doğan Ahmet Celalettin Karasapan ile Şenkal Atasagun Fransa'da, Mülkiyeli olan Sönmez Köksal ile Emre Taner de Türkiye'de siyasal bilgiler eğitimi alan isimler. MİT tarihindeki ikinci sivil isim olan Prof. Hüseyin Avni Göktürk'ün İstanbul, Cenevre ve Berlin Hukuk fakültelerinde lisans, yüksek lisans ve doktora, Mülkiye'de de öğretim üyeliği yaptığını not edelim.
Fidan'ın atanmasından sonra gündeme gelen teşkillatta dış istihbarat bölümünün güçlendirilmesi konusu, iç istihbaratın emniyet birimlerine kaydırılacağı gibi aşırı yorumlara da yol açtı. Oysa Türk istihbaratçılığının yoğun olarak iç politika sorunlarıyla ilgilenmesi geleneği, teşkilatın yasasında da ifadesini buluyor.
Yasa iç tehditle de görevlendiriyor
1 Ocak 1984 tarihli Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 4. maddesinin “a” bendinde MİT'in görevlerinin genel çerçevesi çizilirken iç tehdide dış tehditle eşit bir gönderme yapılıyor. Okuyalım:
“Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine, Anayasal düzenine ve milli gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında milli güvenlik istihbaratını Devlet çapında oluşturmak ve bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile gerekli kuruluşlara ulaştırmak...”
Aynı maddede, “kamu kurumlarının istihbaratının yönlendirilmesi için tekliflerde bulunmak, bu kurumlara istihbarata karşı koyma faaliyetlerinde teknik müşavirlik ve koordinasyon yapmak” da MİT görevleri arasında sayılıyor.
MİT'in açıklaması: İç ve dış tehdit bir bütündür
Teşkilatın sitesinde “Merak Edilenler” bölümüne girerseniz, “MİT'in sadece dış görevler üstlenmesi ve yurtiçinde istihbarat faaliyetini tümüyle emniyete bırakması önerilerine MİT nasıl bakıyor” sorusuyla karşılaşacaksınız. MİT'in bu soruya, “iç tehdit” vurgusu yaparak verdiği resmî yanıt aynen şöyle başlıyor:
“Türkiye'de iç ve dış tehditlere bir bütün olarak yaklaşılması zorunludur. Türkiye'nin jeo-stratejik konumu, bölgesel sorunlar, bölgesel ve uluslararası çıkar çatışmalarının yarattığı tehditler, siyasi-ekonomik-askeri güvenlik sorunlarının içiçeliği analizlerde bütünleştirici çalışmaları kaçınılmaz kılarken, haber toplama gayretlerinin yönlendirilmesinde de aynı ihtiyacı ortaya çıkarmaktadır...”
Kısacası, MİT'in iç istihbaratı bir kenara bırakması tarihsel yapılanma ve mevcut yasaya göre mümkün görünmüyor.
Taner ve teşkilat Fidan'a soğuk baktı, Erdoğan ısrar etti
Gelelim, Hakan Fidan'ın MİT Müsteşarlığı'na getiriliş sürecinde teşkilatın tutumuna...
Başbakan Tayyip Erdoğan, müsteşarlık makamına Fidan'ı getirmek istediğinde, teşkilatın bu tercihe sıcak baktığını söylemek doğru olmaz.
Başta Kürt açılımı süreci olmak üzere hükümetle büyük bir güven ilişkisi içinde çalışan ve takdir görerek süresi uzatılan Emre Taner'in, müsteşarlık makamına, 68 yıllık hayatının 43 yılını geçirdiği teşkilatın içinden bir atama yapılmasını önermemesi düşünülemezdi.
Taner ve yakın çalışma arkadaşlarının müsteşarlığı teşkilattan bir atama yapılması önerisini duyurdukları Başbakan Erdoğan, bu isteğe sıcak bakmadı. Erdoğan, teşkilat dışından, ancak Sönmez Köksal gibi büyükelçilik düzeyinde görev yapmış bir ismin getirilmesine de soğuk baktı. Bunun üzerine, Hakan Fidan'ın MİT Müsteşarlığı'na, önce “müsteşar yardımcılığı” koltuğuna oturtularak ısındırılması formülü uygulamaya kondu.
Erdoğan'ın, yasanın 13. maddesi gereği sadece Başbakan'a karşı sorumlu olan, Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri'ne de “bilgi verme mükellefiyeti” bulunan MİT Müsteşarlığı'na atanacak isim konusunda takdir hakkını kullanmasından daha doğal bir şey elbette olamaz.
Fidan döneminde ilk olası gelişme
“MİT'te yeni dönemin şifreleri” türünde içinde bizim pek bir şifre bulamadığımız haberleri bir kenara bırakıp, Fidan'ın atanmasından sonra istihbarat organizasyonunda “kısa vade”de tanık olabileceğimiz olası bir gelişmeye değinerek noktalayalım.
Erzincan'daki teşkilat elemanlarına operasyonun ardından MİT ile emniyet arasındaki soğuk rüzgârların doruk noktasına ulaştığı bir sır değil. Hatta, görev icabı kullanılan sahte belgelerle takip yapan bazı MİT görevlilerinin emniyet tarafından gözaltına alınması gibi olayların yaşandığı da bürokrasi koridorlarında konuşuluyor.
Arkasında Başbakan'ın kuvvetli desteği bulunan Dr. Hakan Fidan döneminde, bozulan ilişkiler normalleşme sürecine girerken emniyetten MİT'e durma noktasına gelen istihbarat akışı arzu edilen düzeyde tekrar başlayabilir...
İki kez Başbakanlık'tan devrilen Süleyman Demirel'in “askeri darbe hazırlıklarını hiçbir zaman haber vermedi” suçlamasına da hedef olan MİT'in tarihten güncelliğe hikâyesi kısaca böyle...