İnternet Medyası Derneği'nin (İMD) düzenlediği “İnternet Zirvesi” dün yapıldı. Zirveye katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, İMD Başkanı Hadi Özışık'ın dile getirdiği “internet medyasını düzenleyecek yasanın bir an önce çıkması” talebini karşılamak üzere bu konuda söz verdi.
İnternet medyası için yapılacak düzenlemelerin, ifade özgürlüğü ve bağımsız yayıncılık konusunda önümüze yeni sorunlar koymaması kritik bir önem taşıyor.
İnternet Zirvesi, meslektaşlarımız arasında “çalıntı haber, kes-yapıştır gazeteciliği” üzerinde odaklanan önemli bir tartışmaya da sahne oldu.
Haberde telif olur mu?
Cüneyt Özdemir'in yönettiği tartışmada, milliyet.com.tr Yayın Yönetmeni Ercüment İşleyen, haberlere ilişkin olarak “telif hakkı” sorununun çözülmesi gerektiğini belirtirken çok sayıda haberlerinin diğer mecralarda kaynak da gösterilmeksizin yayımlanmasından yakındı.
Akşam'dan Yurtsan Atakan, “haberde telif olamayacağını, haberin yayımlandığı anda kamuya ait olduğunu” söyledi.
Gazeteport Yayın Yönetmeni Yavuz Semerci, Atakan'a katılmadığını, “haber hırsızlığının” meşru görülemeyeceğini dile getirdi.
Haber7.com YayınYönetmeni Ünal Tanık, sitelerinde ürettikleri özel içeriğin oranının giderek yükseldiğini vurguladı.
Ntvmsnbc.com Yayın Yönetmeni Ahmet Yeşiltepe de, tartışmayı başlatan Ercüment İşleyen'in yakınmasını yadırgadığını belli ederek, kendi ürettikleri özel içerikler ve fotoğraf galerilerinin milliyet.com.tr tarafından izinsiz kullanıldığını anlattı. Yeşiltepe, aynı işi hürriyet.com.tr'nin de yaptığını söyledi.
İşleyen, milliyet.com.tr'de çalışan 80 kişiyi tek tek kontrol etmediğini dile getirerek Yeşiltepe'nin eleştirisini kısmen kabul etti. İşleyen, Yeşiltepe'nin açıklamasından duyduğu rahatsızlığı, “Kimse Ombudsmanlığa soyunmasın” sözleriyle ifade etti.
Hepimiz ne yaptığımızı biliyoruz...
Kadir Has Üniversitesi'nde dikkatle izlediğim bu tartışma, internet medyası açısından samimiyet ve şeffaflık sorununu bir kez daha düşündürdü bana. Hepimiz hepimizin ne yaptığını biliyoruz, ancak birbirimize karşı şeffaf ve içten davranmıyoruz.
Bu tartışmanın iki tarafında da önemli doğrular ve önemli yanlışlar var. Evet haber “telif” konusu olamaz. Ancak özel bir dosyayı, özel haber, söyleşi ve görsel malzemeyi kaynak göstermeden yayımlamak da savunulamaz. Bu konudaki sorunu giderecek en önemli standart, toplantıda da dile getirilen, alıntı yapan mecranın özel malzemeyi üreten sitenin linkini de vermesi olacaktır. Bunu şu anda Türkiye'nin en “kurumsal” olduğunu iddia eden siteleri bile genellikle yapmıyor.
İnternet medyasındaki üç kesim
İnternet medyasını üç kesime ayırabiliriz. Birinci kesim, büyük grupların gazete ve televizyonlarının uzantıları olan haber siteleri.
İkinci kesim; gazetelerden bağımsız internet siteleri.
Üçüncü kesim de, hangi amaçla yayın yaptığı konusunda kuşku doğuran ve profesyonel standartlar konusunda son derece ciddi sorunları olan “haber” siteleri. “Gazetecilik” kapsamında değerlendirmediğimiz bu kesimi ihmal ederek devam edelim...
Ajans haberinin kullanıcısıyız, sahibi değil
İnternet medyasını ilk iki kesim çerçevesinde düşündüğümüzde, büyük grupların bünyesindeki bazı meslektaşlarımızın zaman zaman tuhaf bir tutum sergilediklerini söyleyebiliriz.
Mesela şu itiraz: Biz ajans aboneliği için para ödüyoruz, onlar ödemiyor.
Bu özel haberciliğin değil, satın alınmış bir içeriğin savunması. Elbette onların da “çalınmaması” gerekiyor. Ancak bunun takibini, o haberlerin “sahibi” olan ajanslar zaten yapıyor.
Ajans abonesi, ajans haberinin sahibi değil kullanıcılarından sadece biri olduğuna göre, bu itiraz, gazetecilik emeğinden çok “grup-şirket” savunması izlenimi veriyor.
Üstelik o ajans aboneliklerinin, büyük medya gruplarına sağlanan avantajlarla aynı grupların internet mecralarına ne gibi ek olanaklar kazandırdığını biliyoruz. İnternette “rekabet eşitliği” tartışmasına girilecekse ilk durak “bağımsız” yayınlar olmaz.
En zahmetsiz 'kes-yapıştır'ı kim yapıyor?
Gelelim şu “kes-yapıştır” gazeteciliği meselesine...
Enformasyon seli karşısında kendi kamuoyuna kendi düzleminden bir çerçeve sunmaya çalışan mecraların hangi haberi kesip nereye yapıştıracağı da profesyonel bir birikim ve tercih gerektiriyor. “Kes-yapıştır” meselesinin, ihmal ettiğimizi söylediğimiz “gazeteci” sayılmasında sorun olan kesim dışında artık tek başına kuvvetli bir anlam ifade ettiğini düşünmüyoruz.
Gazetelerin internetteki uzantıları olarak yayına başlayıp gelişen mecralarda çalışan bazı meslektaşlarımızın “kes-yapıştır” klişesine daha fazla itibar ettiklerini, bu ifadeyle genellikle büyük medya gruplarından bağımsız olan yayınları kastettiklerini görüyoruz.
Acaba gerçekten öyle mi?
Büyük grupların internet mecralarında o mecraya özgü kaç muhabir, fotomuhabiri, analist ve yazar çalıştırılıyor? O sitelerde kaç yıl tek muhabir bile çalıştırılmadan geçirildi?
Yoksa onlar da, kendilerinin hiçbir emeği olmayan grup gazetesinin haberlerini otomatik olarak indirip çok daha kolay bir “kes-yapıştır” mı yaptı yıllarca?
Evet, kim “kes-yapıştır” yapıyor? Soruyu tersinden de okuyabilirsiniz; kim kes-yapıştır yapmıyor?
Kuvvetli olan yaparsa sorun değil mi?
Büyük gruplarda yıllarca yapılanı ve hâlâ yapılmakta olanı, o gruplardan bağımsız olan ve çok daha kısıtlı olanaklarla çalışan gazetecilere suçlama olarak yöneltirseniz, sadece tebessümle karşılanırsınız.
Ciddi sorunların yanı sıra hiçbir zaman hayal edemediğimiz ölçüde bağımsız habercilik ve özgürlük umudu da veren internet gazeteciliğini mesleki standartlar açısından elbette acımasızca eleştirelim.
Ancak internette gazeteciliğin sorunlarını ve etik standartları konuşacaksak, içtenlikten başlayalım.
Zira; mesleğini grup çıkarlarıyla karıştıranlardan asıl derdi gazetecilik olanlara kadar herkes bulunsa da, ilk taşı atacak bir günahsız yok aramızda!..