Nereden, başlamalı?
Cumhurbaşkanı internette, özellikle haberciliğe ciddi sınırlamalar getirebilecek ve internet kullanıcılarının bütün trafik bilgilerinin, yargı kararı olmadan idareye teslimini öngören yasa değişikliğini -şerh düşerek- onayladı.
Bu arada, onaydan önce hükümet, yasanın en sorunlu süreçlerine yargıyı da ekleyen değişiklikler yapacağını açıkladı.
Ve hükümetin bile değiştirme ihtiyacı hissettiği -yeterli olup olmadığını tartışacağız- yeni internet düzenlemelerine itiraz edenleri "pornoculuk"la suçlayacak kadar irtifa kaybeden, Hasan Cemal'in ifadesiyle, "beyefendi gazetecileri" acıklı bir duruma düştüler.
Evet, nereden başlamalı?
Benim birincim, gazeteciliği cendere altına alacak düzenlemeleri "gazeteci" kimliği altında savunanların düştükleri durum.
Hatırlayacaksınız, pazartesi günü bu köşede "Markar Esayan ve kepaze olmadan yaşlanmanın imkânsızlığı" başlıklı bir yazı yayımlandı. Yazıda, Markar Esayan'ın "yeni yasa değişikliklerini incelediğini" iddia ederek kaleme aldığı iki yazıda da, kısıtlayıcı düzenlemeleri nasıl çarpıttığı, yasanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından da "sıkıntılı" bulunan en sorunlu iki düzenlemesini nasıl atladığı veya sakladığı üzerinde durmuştum.
Pornografi takıntısı
Bu grubu temsilen yazılarını ele aldığım Esayan'ın, internette ifade özgürlüğü denetimini yargı dışına kaçıran yasadaki iki önemli düzenlemeyi atlarken sergilediği son derece çirkin üsluba da değinmiştim. Esayan, Yeni Şafak'taki köşesinde"Takıntıma Dokunma" başlıklı ilk yazısında (12 Şubat 2014) gazetecilikten başka gündemi bulunmayan gazetecilerin hiçbir zaman unutmayacağı bir yalana tenezzül ederek, önce 2011 yılındaki internet filtresi protestolarında, hiçbir ilgisi olmadığı halde, "ortalığın 'pornoma dokunma'lardan geçilmediğini ve özgürlüğü pornoya indirgeyen bir sığlık sergilendiğini" öne sürebilmişti.
Burada bir parantez açalım. Evet, pornografi de bir özgürlük alanıdır. Taraf'taki yazılarını orada tüketilmiş bir malzemenin "artığı" gibi bırakıp geçtiği Yeni Şafak'tan da başka bir yere -elbette konjonktür gerektirdiğinde- geçerse Esayan bile bunu idrak edebilir. Özgürlüğün buradaki tartışma götürmez sınırı küçüklerin cinsel istismarıdır. Her yetişkin, bu çizgi dışında, istediği içeriği takip edebilir. İstemeyen, pornografik içeriklerle ilgilenmez, ama diğer yetişkinlerin ilgilenip ilgilenmediğiyle de ilgilenmez. Dileyen internette çocuk ve aile filtrelerini kullanır. Türkiye'de mevzuat imkân tanımıyor malum, ancak özgürlükleri tartışıyorsak eğer, bu fasılda da "devlet baba" dilenmelerin, "başkaları da benim yaptığımı yapsın, yapmadığımı yapmasın" diye ahlak emretmelerin yeri yok.
Belki bir gün Türkiye'de de cinsellik ve kadın üzerinde inşa edilen bir ahlak anlayışından vazgeçilir.
Belki bir gün herkesin "belgesel" izlediği bir ülkede hayatın nasıl bu kadar yalana dolandığına dair sorular akıllara takılır.
Belki bir gün; ayakkabı kutuları, yalanlar, yolsuzluklar, haksız kazançlar, çarpıtmalar, dayatmalar, adaletsizlik, vicdansızlık ve nefretle iç içe toplumların, pornografiyi her gördükleri yerde ezerek ahlak açıklarını kapatamayacakları anlaşılır.
'Düşman' kendi yaptığına karşı çıktı!
Evet, Esayan, aynı yazıda yeni internet yasasına itiraz edenlerle "pornomuza kesinlikle dokunmuyorlar" diyerek sözüm ona alay ediyor ve "Bugünkü internet yasasına gösterilen tepkinin de nedeni yasanın içeriği değil, şu anki darbe süreci içinde işlevsel bulunmuş olması" diyordu.
Esayan, "Algıları Ayarlama Merkezi'nden İnternete: Ya Benimsin ya da Kara Toprağın" başlıklı ikinci yazısında da (13 Şubat 2014) yeni internet yasasına itirazları "Düşman ne yaparsa karşı çık" mantığına mahkûm ediyor, Cumhurbaşkanı Gül'e yapılan ve "tam saha pres" diye andığı veto çağrılarının "stratejik bir anlamı" olduğunu öne sürüyordu.
Nihayet "yasayı incelediğini" öne süren Esayan, özetle yeni düzenlemede hiçbir sorun bulunmadığını, yasanın en sorunlu alanlarından trafik bilgileri bölümünün AB direktiflerine uygun olduğunu iddia ediyordu.
Ancak dün hükümet "beyefendi gazetecilerini" açığa düşürdü. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, daha yürürlüğe bile girmemişken yasada en büyük tartışmayı yaratan iki konuda hükümetin yeni yasal düzenleme yapma ihtiyacı duyduğunu açıkladı. Yeni yasayı bu noktalarda değiştirecek düzenleme için Köşk'te bekleyen sorunlu yasanın onaylanması yolunda bir anlaşma yapılmış olmalı ki, Cumhurbaşkanı Gül, sıkıntılı konulara dikkat çekerek yasayı onayladı.
İşte hükümetin yeni düzenleme açıklaması yaptığı iki sorunlu konu, büyük bir kararlılıkla itiraz edenleri "pornoculuk"la suçlayan Esayan'ın yazısında yoktu.
Evet, hükümetin planladığı değişikliklerden biri, yeni yasada son derece sorunlu bir düzenlemeye "yargı freni" getiriyor. Hükümetin açıkladığı yasa değişikliği planına göre, internet kullanıcılarının bütün trafik bilgilerinin, istemesi halinde, yargı kararı olmadan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'na (TİB) teslim edilmesi hükmünden vazgeçilecek. İnternet kullanıcılarının hangi siteleri, ne kadar süreyle ziyaret ettikleri ve internette kimlerle temasta oldukları gibi özel hayat bilgileri, ancak soruşturma veya kovuşturma aşamasında yargı kararının varlığı halinde TİB'e teslim edilecek. Bu düzenleme, idarenin, milyonlarca insanın özel hayat bilgilerine istediği anda, yargı kararı olmadan sahip olmasına karşı önemli bir adım.
TİB yasakladıktan sonra yargı kararı istenecek
Esayan'ın yazısında atlanan yasadaki ikinci önemli sorun, "özel hayat ihlali olduğu ve gecikmesinde sakınca bulunduğu düşünülen hallerde idareye, yani TİB'e, yargı kararı olmadan, doğrudan internet sitelerinden içerik çıkarma yetkisi"nin tanınmasıydı. TİB, özellikle haber alma hakkı karşısında sınırları son derece tartışmalı olan "özel hayat ihlali" kararı verdiği anda istediği içeriği, içerik sağlayıcılara da haber vermeden çıkarabilecekti. Aslında, yasa dün onaylanarak yürürlüğe girdiğine göre, hükümetin taahhüt ettiği değişiklik yasalaşana kadar, TİB Başkanı internet sitelerinden "özel hayat" gerekçesini öne sürerek istediği içeriği çıkarabilecek.
Hükümet, yargıyı işte bu yetkinin kullanılma sürecine ekleyecek ikinci bir değişiklik taahhüt etti. Buna göre, TİB Başkanı internet sitelerinden çıkardığı her içerik için 24 saat içinde sulh ceza hâkimliğine başvuracak, mahkeme de 48 saat içinde karar verecek. TİB 24 saat içinde mahkemeye başvurmazsa veya mahkeme içerik çıkarma kararını yerinde görmezse engellenen içerik tekrar yayına girecek.
Öncelik 'yasaklamaya' veriliyor
Böylece, yeni yasada, özel hayat ve kişilik haklarının ihlali gerekçesiyle başvuru yapan kişiler için getirilen 24 saat içinde yargıya başvurma yükümlülüğü, TİB Başkanlığı için de getirilmiş oluyor.
Bu adım, kısmi bir iyileşme getirmekle birlikte, yeni yasadaki temel yaklaşım sorununu ortadan kaldırmıyor. Yürürlüğe giren ve hükümetin koruduğu yasanın temel yaklaşımı, özel hayat ve kişilik haklarının ihlaline ilişkin iddialarda önceliği "yasaklamaya" vermesi, yargı kararını ikinci adımda araması. Burada amaçlanan sürat, sadece TİB Başkanlığı, yani idarenin emrindeki bir birimle özdeşleştirilmiş durumda. Oysa bu ülkede bir TİB Başkanı, binlerce savcı ve hâkim var. Aynı sürat yargıyla sağlanabilir ve idarenin ifade özgürlüğünün en temel alanı olan internette doğrudan içerik çıkarma yetkisine tamamen son verilebilir. Böylece mahkemelerin önüne, yargı henüz bir değerlendirme yapmamışken, idarenin engelleme iradesinin yansıdığı dosyalar konmamış olur.
Esaslı bir 'usul' hatası
Hem muhalefetin, hem sivil toplum örgütlerinin, hem de uluslararası örgütler ve kurumların eleştirdiği yeni internet yasasında, hükümetin sorunları tamamen gidermese de yargı ayarı yapmasının önemli bir anlamı daha var. Yaklaşık 40 milyon insanın kullandığı internete ve haberciliğe ilişkin bir yasal düzenlemenin, tarafların görüşünü almadan, hiç tartışma yapmadan, onlarca farklı konu ve kanunu tek pakette toplayan "torba kanun" içinde yapılması, usule ilişkin esaslı bir hataydı. Öyle bir hata ki, daha yürürlüğe girmemiş bir yasa için hükümet değişiklik planı açıklamak durumunda kaldı.
İnternet düzeni ve uygulamalarını daha çok tartışacağız.
Ancak "beyefendi gazetecileri", internet kısıtlamalarına itirazları "düşman ne yaparsa karşı çık" çarpıtmasıyla yaftalayıp aferin beklerken "iktidar ne yaparsa onu savun" pozisyonunda yakalandılar.
Bırakın pornografiyi, tartışmalı bir kavram olan "müstehcenlik" bile 2007 yılından beri yürürlükte olan yasayla zaten idarenin doğrudan "yasaklama" yetkisinde olmasına rağmen, internette özgürlük tartışmasını "pornoculuk" yalanıyla boğmaya çalıştılar.
Kendilerinin emrinde oldukları anlaşılan idareyi, internetin ve gazeteciliğin de amiri haline getirecek bir yasayı yalanlarla savunabildiler.
Korktuğunuz şeyi, aslında bekliyorsunuzdur.
Gerçeklerden korkmayın, gerçekleri saklamaya çalışmayın, porsiyonlara ayırmayın, çarpıtmayın.
Gazeteciliğin, gerçeklerle lanetlenmiş insanların mesleği olmadığını unutmayın.