Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can, AKP ve BDP'yi kastederek, iki siyasi parti hakkında hazırlanan kapatma dosyalarının tamamlandığını söyledi. Türkiye'de yargının “politik bir araç” olduğunu savunan Can, “Kürtlerin şiddete başvurmasında yargı kararlarının da payı olduğunu” belirtti.
Conrad Adenauer Vakfı ile Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin düzenlediği “24. Alman-Türk Gazeteciler Buluşması”nın ikinci gününde Doç. Osman Can ile Prof. Levent Köker, Anayasa değişikliği tartışmaları” üzerine birer sunum yaptılar.
CHP'nin İttihat ve Terakki geleneğinin devamı olduğunu ve Demokrat Parti'yi iktidardan indiren 1960 darbesinin içinde CHP'nin de bulunduğunu belirten Can, Türkiye'de anayasal düzenin daima yukarıdan kurulduğunu anlattı. Can'ın dile getirdiği görüşler özetle şöyle:
Toplumun içinde en fazla üçte bir desteği bulunan İttihat ve Terakki ile CHP çizgisi anayasal düzeni kendisine göre biçimlendirdiğinde aynı zamanda onların iktidarını devam ettirecek bir anayasal düzen olmalıdır. Bunların biri yargı, biri ordu oldu. Bu düzende yargının ve ordunun da birincilerin iktidarını tanıması ve işbirliği gerekti.
1950'de CHP, parlamento ve yürütme erkinden gitti. Ancak CHP iktidarı devam etti. Evet, 1950 ile 1960 arasında 10 yıllık DP iktidarı dönemi vardır. Anayasal düzeyde parlamentoda ortaya çıkan iktidarı hiçbir engelleyici mekanizma olmadığı için DP 1960 darbesiyle indirilir.
Hangi parti iktidara gelirse gelsin, devlet içindeki iktidara dokunamasın istendi. 1960 darbesinden sonra Cumhuriyet Senatosu kuruldu. Senatoda tabii senatör olabilmek için 40 yaşını doldurmuş ve üniversite mezunu olmak gerekiyordu. 1960 koşullarında 40 yaşını aşmış ve üniversite mezunu olmak, darbeyi yapanların sınıfına dahil olmak demektir.”
'Anayasa Mahekemesi'nin demokratik meşruiyeti yok'
Daha sonra Anayasa Mahkemesi kuruldu. Türk Anayasa Mahkemesi'nin demokratik meşruiyeti çok zayıftır ya da yoktur.
1960 darbesini ortaya çıkaran siyasal güçlerin temel duruşu sürer, bu anlayışa göre Anayasa Mahkemesi parlamentoyu kontrol etmelidir.
Yüksek Hakimler ve Yüksek Savcılar Kurulu oluşturulur. Burada da demokratik meşruiyet zayıf tutulmuştur. 1960 darbesiyle birlikte tek parti idaresiyle uyuşmayan bütün hâkimler, Danıştay, Yargıtay üyeleri emekliye sevk edilmiştir. Yargıda ideolojik temizlik yapılmıştır. Yargının demokratik temsil mekanizmalarından bağımsızlığı yargı bağımsızlığı olarak adlandırıldı, güçler ayrılığı olarak kabul edildi.
Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun bu şekilde oluşturulmasının temelinde yatan başka bir espri var; kimin Yargıtay ve Danıştay üyesi olacağına karar vermek. Bir ideolojik filtre mekanizması olarak tasarlanmıştır. Küçük veya mikro Milli Güvenlik Konseyi olarak çalışmıştır.”
'Yassıada'da cübbeli terör uygulandı'
“1960 darbesinin hemen ardından adı mahkeme olmakla birlikte mahkeme olmayan Yassıada Mahkemesi kuruldu. Yassıada'daki Yüksek Adalet Divanı, darbecilerin suçladığı politikacıların yargılanmasını üstlenmiştir. Yassıada mahkemesi cübbeli terörün uygulandığı bir mahkeme olarak çalışmıştır.”
'Darbeye katkı sağlayanlar Anayasa Mahkemesi'ne girdi'
“Anayasa Mahkemesi üyeleri neredeyse 1980'e kadar 1960 darbesine katkı sağlayan isimlerden oluşmuştur.
1980 darbesi yargıda demokratik meşruiyet açısından daha katıdır. 1980 darbesini yapanların, 1960'takilerden farklı olarak, görünürde dahi demokrasi ve özgürlük kaygıları yoktur. Anayasa Mahkemesi'nin bütün üyeleri Cumhurbaşkanı tarafından seçilir. Cumhurbaşkanı bir vesayet makamı olarak öngörülmüş. Cumhurbaşkanı 4'ünü doğrudan, diğerlerini önerilen isimler arasından atıyor. Türk Anayasa Mahkemesi hiçbir anayasa hukukçusunun görev almadığı ve parlamentonun hiçbir şekilde üye göndermediği bir Anayasa Mahkemesi'dir.”
'HSYK'nın demokratik meşruiyeti yok'
“Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun yerine kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da, tamamıyla demokratik meşruiyetten uzak biçimde, demokrasinin hiçbir şekilde dikkate alınmadığı bir yapı olarak düzenlendi. Bu neyi garanti etmektedir? Devlet aygıtı içinde egemen güç hangisiyse yargı o egemen gücü korumak için çalışır. Bugüne kadar bizi şaşırtmış da değildir. Yargıda Yargıtay, Danıştay, HSYK ve Adalet Bakanlığı'ndan oluşan bir yargı hiyerarşisi var.”
'Yargıtay ve Danıştay ideolojisine uyan hâkimler yükselir'
“Hâkimlerin yükselmeleri, ancak Yargıtay ve Danıştay ideolojisine göre karar vermelerine bağlıdır. Karar Yargıtay ve Danıştay'ın egemen ideolojisine uygun olmalıdır. HSYK da bu puanlara göre insanları yükseltir.
HSYK o sterilleştirilmiş hâkimler arasından seçim yapar ve Yargıtay ile Danıştay'a üye olarak gönderilir.”
'Hâkimler adalet beklentisine bakmaz'
“Hâkimler politik davalarda hiçbir zaman karşılarındaki davanın taraflarının adalet beklentilerine bakmaz. Acaba Danıştay ve Yargıtay'ın görüşü nedir, ona bakar. Türkiye'de yargı içinde mutlak anlamda bir hiyerarşi vardır. Adalet Bakanlığı, Yargıtay, Danıştay ve HSYK'dan oluşan bir hiyararşi.
Bu yapıda adalet tasavvuru geçerli değildir. Öncelikler yukarıdan aşağı belirlenir. Toplum, yargı içinde etkisiz elemandır.
Bu sistem hiyerarşik olarak örgütlendiği için üstte egemen olan ideolojinin mutlak olarak altı biçimlendirdiği yönlendirdiği sistem demektir. Koşullar değiştiği zaman üst ideoloji esneyemediğinde bu yapının esneyebilme ihtimali ortaya çıkar.”
'Bugün CHP'nin hoşuna giden bir üst yargı, yarın AKP'nin hoşuna gidebilir'
“Bugün CHP'nin hoşuna giden bir yargı üst mekanizması vardır. Ama kuşak değiştiği zaman, üst mekanizmalarda AK Parti'ye yakın olan insanların egemen olmaya başladığı zaman da bütün yargı sisteminin AK Partiye yakın olması ihtimali ortaya çıkacaktır. Çünkü yapı hiyerarşiktir.
Özel hukuksal ilişkilerde adaleti bekleyebilirsiniz, politik niteliği bulunmayan davalarda adalet beklentisi karşılanmaz.”
'Kürtlerin şiddete başvurmasında yargının da payı var'
“Ben 8 yıllık Anayasa Mahkemesi deneyimine sahip bir insanım. 8 yıl önce söylediklerimden farklı bir şeyler söylemek zorundayım. Şunu görmeye başladım, Türkiye'de yargı politik bir araçtır, belli bir çizginin ideolojisini her ne surette olursa olsun korumak için çalışır. Egemen, jakoben ideolojinin toplumla ilişki kurarak demokratikleşmesini engellemiştir. Yargı, öteki siyasal çizginin de demokratikleşmesini daima engelleyen bir işlev gönrü. Çünkü öteki siyasal çizgi de bu nedenle sürekli mağduriyetler üzerinden siyaset yapmıştır.
Kürt sorununun bu hale gelmesinde, Kürt hareketinin şiddete başvurmasında yargı kararlarının da payı vardır. Araştırın orada ilginç şeyler bulursunuz.”
'Yargı militarizmi inşa etti, yargıçlar formatlandı'
“1960 darbesinin ardından anayasal düzende kurulan militarizm Anayasa ve Yargıtay kararlarıyla daha fazla inşa edilmiştir. Yargının militarizmin inşasında önemli katkısı olduğunu görebilirsiniz. Yargıçlar da bu hiyerarşi içinde formatlanmıştır.
Yargının bugün tartışılır olması siyasetin tartışılması anlamına gelmektedir. Hatlar kesilince, sistem krize giriyor. Demokratikleştirdiğimiz zaman yargı siyasetten çekilir. Bu herkesin kazanacağı bir durumdur. Ama şu anda herkesin kazanacağı bir noktadan hareket edilmiyor.”
'İki partinin kapatılması için hazırlıklar tamamlandı'
“Ergenekon süreci, darbe girişimleri konusunda yargının koruyucu tutumunu ben içerden söyleyebilirim. Bu anayasa değişikliklerinin arkasındaki motif belki budur.
Yargı tam anlamıyla siyasi pozisyona sahiptir ve özellikle iki siyasi partinin kapatılması için hazırlıkların tamamlandığını söyleyebilirim.
Anayasa Mahkemesi'nde bugüne kadar tek tipli bir yapılanma vardı. Anayasa Mahkemesi'nin yeni kompozisyonu eski iktidar-yeni iktidar arasında bir dengedir. Yani bu değişikliklerden sonra AK Parti kapatılmayabilir, CHP kapatılmayabilir, ama mesela BDP yine kapatılır. Değişikliklerle artık emirler yukarıdan aşağı doğru işlememeye başlayacaktır.”
PROF. LEVENT KÖKER'DEN OSMAN CAN'A İTİRAZ