Konuşma sürprizini, haftalardır üzerine yazılar yazılan Başbakan Tayyip Erdoğan değil, TBMM’nin açılışında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yaptı.
Gül’ün; ifade özgürlüğünden gazetecilerin engellenmesine, BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmamasından tutuklu milletvekillerinin durumuna, AB perspektifinin kaybedilmemesinden dış politika ve ekonomi ile başkanlık sistemine karşı pozisyon belirlemesine uzanan çok geniş bir alanda AKP iktidarına eleştirel mesajlar içeren bir konuşma yapması, gerçekten “sürpriz” nitelemesini hak ediyor.
Cumhurbaşkanlığı makamında oturduğu dikkate alındığında, Gül’ün, kurucusu olduğu AKP’nin iktidarına karşı “kitabın ortasından” konuştuğunu söylemek yanlış olmaz.
“Gül neden böyle bir konuşma yaptı” sorusunun yanıtı önemli. Şimdiden söyleyebileceğimiz tek şey; AKP’nin 4. Olağan Kongresi vesilesiyle tartışılan “Erdoğan sonrası AKP”nin ilk somut parametresini, Gül’ün TBMM’nin açılışındaki konuşmasıyla ortaya koyduğu.
2014’te ilk kez halk tarafından seçilecek Cumhurbaşkanı için Gül’ün Erdoğan’a rağmen aday olacağını düşünmek gerçekçi olmaz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kampanyayı önemli ölçüde partilerin yürüteceğini unutmamamız gerekiyor. Ancak Gül, Erdoğan Köşk’e çıkarsa yeni AKP hesabının içinde var olacağına ilişkin olarak kuvvetli bir mesaj vermiş bulunuyor.
Aksini de düşünebilirsiniz. Diyebilirsiniz ki; Abdullah Gül, Köşk’e çıkınca “güçlü bir Başbakan” arzu etmeyen Erdoğan’ın kafasındaki yeni AKP planında kendisinin ihmal edilmekte olduğunu gördü ve partide daima hissedilen özgül ağırlığını ileri sürmeye karar verdi.
Tahminlerin gerçeklerle ne kadar örtüştüğünü zaman gösterecek. Ancak kesin olan bir şey var ki, Bülent Arınç ve sonradan kopan Abdüllatif Şener ile birlikte AKP zirvesindeki dört kurucudan biri olan Gül ile Erdoğan, kamuoyu önünde ilk kez bu kadar açık bir şekilde karşı karşıya geldiler.
Erdoğan’ın pozisyonu Anayasa’daki çarpıklıktan yana
Başbakan Erdoğan, milletvekillerinin “tutuklu yargılanmasına” karşı çıkan Gül’ün sözlerine katılmadığını gazetecilere açıklamaktan kaçınmadı. Bugüne kadar aralarındaki görüş ayrılığı yorumlarına AKP’den “kardeşlik hukuku var” cevabı verilen Gül ile Erdoğan, ilk kez görüş ayrılıklarını kamuoyu önünde ilan etmiş oluyorlar.
Ancak bu yol ayrımında, Erdoğan’ın, darbe anayasasının çok sorunlu bir düzenlemesinden yana düştüğünü belirtelim. Erdoğan, Gül’ün, tutuklu milletvekillerinin, haklarındaki yargı hükmü kesinleşene kadar yasama faaliyetlerine katılması çağrısına, şu cevabı verdi:
“Cumhurbaşkanı ile polemiğe girmek istemem. Bu düşünceyi paylaşmadığımız ortada. Onlar arazide çalışırken hapse girmediler. Bir tanesini izlediniz, 18 yıl hapis cezası aldı. Bu konudaki görüşlerimiz değişmedi."
Halen KCK ve Ergenekon davaları kapsamında tutuklu olan milletvekillerinin durumu, 12 Eylül Anayasası’nın dokunulmazlıkları düzenleyen 83. maddesinden kaynaklanıyor. Yasama dokunulmazlığını düzenleyen 83. madde, Anayasa’nın 14. maddesinde sayılan ve genel olarak “devlete, anayasal düzene, parlamentoya ve hükümete karşı suçlar” diye özetleyebileceğimiz alandaki suçlardan yargılananları dokunulmazlık kapsamı dışında tutuyor.
Daha önce bu köşede defalarca vurgulandı; Anayasa, 76. maddesinde “milletvekili seçilemeyecekleri” sıralarken yüz kızartıcı suçlar ile devlete karşı suçlardan “hüküm giyenleri” eşit değerlendiriyor. Yani bu suçlardan “hüküm giyenler” için “milletvekili adayı olamazlar” diyor.
Ancak 83. madde, henüz hüküm giymeden bu suçlamalarla yargılanırken milletvekili seçilenler arasında kesin bir ayrım yapıyor. Bir başka deyişle anayasal düzene, devlete karşı suçlar kapsamında yargılananların, milletvekili seçilseler de dokunulmazlıktan yararlanamayacaklarını hükme bağlıyor. Fakat, “yüz kızartıcı suçlardan” yargılanırken milletvekili seçilenler dokunulmazlıktan yararlanabiliyor!
Başbakan Erdoğan Gül’e itiraz ederken, Kürşat Bumin’in Yeni Şafak’taki yazılarında “birbirinden habersiz maddeler” diye andığı Anayasa’daki bu çarpık düzene de sahip çıkmış oluyor. Böylece Erdoğan, yeni anayasanın dokunulmazlıklara ilişkin hükümlerini, mevcut anayasadaki çarpık düzenden nakletmeyi düşündüğünü de belli etmiş oluyor.
Erdoğan’ın sadece Gül ile değil, bu konuda Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile de ayrı düştüğünü not edelim.
Peş peşe üç seçime girecek Türkiye’yi ve AKP’yi gerçekten ilginç günler bekliyor.
Gül’ün konuşmasından hükümete göndermeler
İzleyemeyenler için, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün konuşmasında AKP iktidarına göndermeler içeren bölümleri satır başlarıyla özetleyerek noktalayalım:
Üslup: Gül, genel olarak siyasetin, ancak özel olarak Tayyip Erdoğan’ın en çok eleştiri aldığı konuya değindi ve üslup uyarısı yaptı:
“Doğruları söylemeye devam edelim, ancak bunu yaparken dışlayıcı ve birbirimizden uzaklaşmayla sonuçlanabilecek bir üslup kullanmaktan da kaçınalım. ‘Sözün gücü’nün ne olduğunu hep hatırda tutalım... Sözümüz güçlü olsun derken kendi söylemlerimizin esiri olabilir ve ileride telafisi çok zor noktalara varabiliriz.”
Tutuklu milletvekilleri: Gül, milletvekillerinin tutuklu olarak yargılanmasını açıkça eleştirdi. “Seçildikleri halde bu yasama yılında da Meclis’te olamayan milletvekillerinin bu tablo içinde bir noksanlık olduğunu belirtmek isterim” dedi. Gül, milletvekillerinin yargılanmalarına değil, “tutuklu olarak yargılanmalarına” karşı olduğunu “Seçimlere yasal olarak katılmış, halkın oyunu almış, milletvekili sıfatını taşımaya hak kazanmış herkesin, haklarında kesin yargı kararları ortaya çıkana kadar yasama faaliyetine katılması gerektiğini düşünüyorum” sözleriyle belli etti. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın da, bu konuda Gül ile paralel görüşlere sahip olduğunu, daha önce yaptığı açıklamalardan biliyoruz.
Dokunulmazlıklar: Gül, parti adı vermedi, ancak, Başbakan Erdoğan’ın duyurduğu bazı BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması planına açıkça karşı çıktı. Gül’ün bu konudaki sözleri, AKP’ye “1990’lara dönmeyelim” mesajı taşıyordu:
“Ülkemizdeki bütün fikir ve renklerin burada temsili önemlidir. Mühim olan bu yüce kurumun (TBMM’nin) kapsayıcı olması ve çoğunluktan farklı düşünenlerin bu çatı altında kendilerine güvenli bir yer bulmasıdır. Meclis kompozisyonunda meydana gelebilecek her türlü noksanlık, geçmişte yapılanları tekrar etmekten ve çok ihtiyacımız olan çözümleri daha da ötelemekten başka bir işe yaramayacaktır.”
Gül’ün, parti ya da kişi ismi telaffuz etmeden, PKK’lılarla kucaklaşan BDP milletvekillerini, “kucaklaşma” ifadesini kullanarak eleştirdiğini de not edelim.
Dış politika: Gül, dış politika konusunda genel düzlemde destekleyici ifadelerin yanı sıra net uyarılar da yaptı. “Komşularımızla ilişkilerimiz bugünlerde yeni gelişmelerle sınanıyor” dedikten sonra Suriye’nin kendisini tükettiğini söyledi ve ekledi:
“Yine de dikkatli olmakta yarar var. Dış politikayı ilgilendiren meselelerde dostlar ile düşmanlar çoğu kez karışır; intikam duyguları devreye girer; kıskançlıklar depreşir. Bu nedenle, takip ettiğimiz politikanın yan etkilerini dikkatle izlemeli ve her bölge ülkesinin tehdit algılamasını anlamaya çalışmalıyız. Milli çıkarlar her ülke için temel unsurdur. Ülkemizin milli çıkarları da bizim için temel unsur teşkil ediyor. (…) Dış politikadaki kazanımlarımızın en değerlilerinden biri olan komşularla ilişkilerde kaydettiğimiz ilerlemeleri de titizlikle muhafaza etmeliyiz. Bazı komşularımızla ilişkilerde bizim dışımızdaki gelişmeler nedeniyle yaşanan gerilemeyi, geçici ve dönemsel olarak görmeli, komşularla ilişkileri dostluk ve karşılıklı menfaatler temelinde ilerletme hedefini muhafaza etmeliyiz.”
AB perspektifi: Gül, hükümetin AB perspektifini kaybetmekte olduğu düşüncesine katıldığını da belli etti. Okuyalım:
“AB üyelik perspektifinin getirmiş olduğu ivmeyle Türkiye’nin, ekonomisini ve demokrasisini güçlendiren ve vatandaşlarımızın hayat standartlarını yükselten pek çok reforma öncülük ettiği bir gerçektir. Çoğu kez karşı taraftan kaynaklanan nedenlerle süreç yavaşlasa da, biz kendi işimize baklamı ve AB müktesebatı çerçevesinde atılması gereken doğru adımları kararlılıkla atmalıyız.
Başkanlık sistemine şerh: Gül, pazar günkü AKP kongresinde “gerekirse tek parti ile uzlaşarak yeni anayasayı yapacaklarını” açıklayan Erdoğan’la bu konuda da farklı bir dalga boyunda olduğunu belli etti ve “yüzde 100 anlaşma güç olsa da mümkün olduğu ölçüde üzerinde uzlaşılabilecek bir anayasanın” önemini vurguladı. Yeni anayasa sürecinde farklı sistemlerin irdelenmesinin sağlıklı olduğunu belirten Gül, başkanlık sistemine gönderme olduğu belli olan şu ifadeyi kullandı:
“Bu sistemlerin dünyada başarıyla uygulandığı örnekler bulunduğu gibi, ciddi sıkıntılara yol açtığı örnekler de mevcuttur…”
İfade ve basın özgürlüğü uyarısı: Gül’ün konuşmasındaki önemli bölümlerden birisi, gazeteciler ve yazarlara ilişkin olandı. AKP iktidarı ve Başbakan Erdoğan’ın en çok eleştirildiği konuların başında gelen bu meselede Gül, hükümete açık göndermeler içeren ifadeler kullandı. Gül’ün şu sözlerini, Erdoğan’ın sık sık gazetecileri ve medya patronlarını paylaması ve nihayet AKP kongresine 6 gazete ile 2 televizyonu aldırmaması eşliğinde okumak gerekiyor:
“Bir ülkede yazarların, düşünürlerin ve fikir adamlarının görüşlerini korkusuzca paylaşabilmeleri, o ülkeye itibar kazandırır. Aynı şekilde, gazeteciler, haberciler ve bir bütün olarak medya mensuplarının halkı haberdar etme görevlerini yerine getirirken hiçbir engelle karşılaşmamaları da temel esastır. Hiç kimse fikirleri ve fikirlerini medya yoluyla açıklaması yüzünden hapse düşmemelidir. Şiddeti teşvik eden ile görüş açıklayan arasında kesin bir ayrım gözetilmelidir.”
Ekonomi: Gül’ün, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan arasında çıkan “gaz-fren” tartışmasına ilişkin mesajları da vardı. Erdoğan’ın Çağlayan’dan yana tavır belirlediği tartışmada Gül, enflasyon baskısına karşı ekonominin soğutulmasını isteyen Babacan’a yakın mesajlar verdi. Ekonomide sağlanan başarıda “mali ve parasal disiplin”in öneminin altını çizdi, “cari açıksız ve fiyat istikrarını bozmayan bir büyüme” vurgusu yaptı, seçim dönemine girilirken “kamu harcamaları” için uyarıda bulundu. Hükümetin ekonomide başarılı olduğunun altını çizerken, “Aşırı özgüven ve rahatlık duygusu, ekonomi yönetimlerinin her zaman kaçınması gereken duygulardır” demeyi ihmal etmedi.
Gül ile Erdoğan’ın ilişkileri eşliğinde AKP, “kardeşlik hukuku” ile açıklanamayacak bir döneme giriyor…