Ondan geçen yıl temmuz ayında haberdar oldum.
Fotoğrafsız verilen haberini okuduğumda, siyasetten futbola, medyadan iş dünyasına kadar her alanda alabildiğine tüketilen, her karşılaştığımda yine abartılmış bir hikâyenin nişanesi olarak burun kıvırdığım o malum sıfat gelip konmuştu dilime. Evet o bir ''kahraman''dı. Sizi hayata, yaşadığınız topraklara, insana bir kez daha inandıran, çıkarsızlığın gücüne, iyiliğin yüceliğine ikna eden bir kahraman.
Yılmamış, ülkesine başka bir şeyin daima mümkün olduğu umudunu armağan etmişti.
Bir Milli Eğitim Müdürü
Bugüne kadar hiç görmediğim, hiç sesini duymadığım birinden, sadece aylar önce, 17 Temmuz 2009'da Milliyet'in eğitim sayfasında kısa hikâyesini okuduğum Aydın Milli Eğitim Müdürü Ertuğrul Dindar'dan söz ediyorum.
Bu sene 1 milyon 412 bin 550 gencin ilk aşamasına girdiği üniversite sınavlarında geçen yıl Aydın en başarılı iller arasına girmiş, eşit ağırlıklı puan türünde Türkiye birincisi, sözel kategoride Türkiye ikincisi olmuştu. İstanbul'da genel liselerde üniversiteye giriş açısından başarı oranı yüzde 10'larda seyrederken Aydın'da bu oran yüzde 54'lere ulaşmıştı. Geçen yıl Aydın'da öğrenci seçme sınavına giren 16 bin 372 adaydan taban puanı olan 145'i aşanların sayısı 15 bin 533'ü bulmuştu. Yüzde 94.88''i bulan bir başarıdan söz ediyoruz. Hülasa üniversiteye giriş sınavlarında 2007'de 24'üncü, 2008'de 16'ıncı olan Aydın geçen yıl Türkiye birincisi olmuştu.
Peki nasıl oldu bu iş? Nasıl oluyordu da Aydın, yüzlerce özel okul, binlerce dersane bulunan metropolleri geride bırakabiliyor, ''ne kadar para, o kadar başarı'' inancını alıp yere çarpabiliyordu?
Soruyu meslektaşım Banu Şen de sormuş ve bulduğu muazzam yanıtı, 17 Temmuz 2009 tarihli Milliyet'te yazmıştı.
Üniversiteye giriş sıralamasında İl Milli Eğitim Müdürü olarak görev yaptığı Denizli'yi birinciliğe, Eskişeşehir'i üçüncülüğe taşıyan Errtuğrul Dindar Nisan 2008'de Aydın'a atanmıştı.
Müdürlere, öğretmenlere ve öğrencilere yakın takip
Aydın'da Milli Eğitim Müdürlüğü görevine başladığında kentin başarısında son iki yıldaki gerilemeyi tespit ettiğini ve buna göre bir hareket planı geliştirdiklerini belirten Dindar, “Göreve geldiğimizde, birkaç ayda bir şey yapmamız mümkün değildi. Sonrasında, ‘İlk beşe gireceğiz’ demiştim, birinci olduk'' demiş. Bakın Dindar neler yapmış:
- Yıl içinde ve sınavlardan önce okulları gezip motivasyon toplantıları düzenlemiş.
- Okul müdürleri ile sık sık toplantılar düzenleyip en küçük sorunları bile tespit edecek şekilde bilgiler almış.
- Sportif etkinlikler ve bilgi yarışmaları düzenlemiş.
- Memurlar için ucuz bir kent olan Aydın'a yerleşen 50 yaş civarındaki 20-30 yıllık öğretmenlerin tecrübelerinden yararlanmış.
- Öğrencilerin derslerinin boş geçmesini önlemek için sağlık raporu sistemini kontrol altına almış. Grip gibi rutin hastalıklar dışında uzun süreli raporları sıkı tutmuş. Rapor talep ederek okuldan uzun süre ayrı kalacak öğretmenlere ''Eğer bir probleminiz varsa ya çözeceğiz ya da çözene kadar size izin vereceğiz, ondan sonra okula dönebileceksiniz'' demiş. Hatta Sağlık Müdürlüğü’ne ''Personelimizin durumu çok ciddi değilse rapor yazılmasın'' diye yazı göndermiş.
- Okul müdürlerini takibe almış. Müdürlerden; her sınav sonrası, sınav sonuçlarına ilişkin olarak öğretmenlerden analiz almalarını istemiş. Bu analizler sonrası grup halinde çalışma ve karşılaştırma sistemi geliştirmiş.
- Dersaneler Biriği'nin desteğini sağlayarak ortak deneme sınavları yaptırmış.
- Öğrencilere, bilmedikleri konularda ‘uydurma’ yoluna gitmemeleri konusunda yoğun telkinlerde bulunulmasını sağlamış...
Sonuç sadece birincilik mi?
Ertuğrul Dindar'ın elde ettiği sonucun sadece üniversiteye giriş sıralamasında bir dereceden ibaret olduğunu düşünebilir misiniz?
O Anadolu'nun bir köşesinde ülkesine gelecek inşaa ediyor...
Kuşatılmış hayatlarımıza ''başka bir şeyin mümkün olduğu''nu haber veriyor...