25 Mart 2013

Gazeteler sizinse, gazetecilik bizimdir!

Size biraz daha Hasan Cemal'i anlatacağım. Anlatacağım ki, bu ülkede sadece, ama sadece para sahibi oldukları için itibar dilenen budalalar, o budalaların satın aldığı medyalarda gazetecilikcilik oynayanlar, Hasan Cemal\'in haberciliği savunan tavrını iktidar sağanağıyla boğmaya çalışanlar kendilerini ne kadar küçük düşürdüklerini anlamaya çalışsın.

 

"Gazete yöneten adam, bana, cehennem ateşini bir kova suyla söndürmeye çalışan bir meleği hatırlatır..."

Hasan Cemal'in "Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim" kitabı Aldous Huxley'nin yukarıdaki sözleriyle başlar. Cemal, 2 yıl Ankara Temsilciliği, 11 yıl da Genel Yayın Yönetmenliği yaptığı Cumhuriyet'teki 18 yıllık serüvenini anlattığı kitabına başlarken ikinci alıntıyı Ahmet Altan'dan yapar:

"Yazı yazmak, ölümün elinden bir şey kapmaktır. Yazar ölür, yazı kalır. Gazete yazarlığında bu küçücük teselliyi bile bulamazsınız. Yazılarınız yazarından önce ölür çünkü. Bir kum tanesi gibi düşer ve yok olur. Ertesi gün bir kum taneciği daha düşecektir. Yazdığının ölümünü görür gazete yazarı..."

Evet, her gün tükendiğiniz bir meslektir gazetecilik. Ve ancak bir daha, bir daha tükendikçe  var olabildiğiniz bir meslek.

Hasan Cemal, hem "cehennem ateşini bir kova suyla söndürmeye çalışan" bir genel yayın yönetmeni olarak, hem de durmaksızın yazan ve bu topraklarda emsaline pek rastlamadığımız bir tavırla kalemini kendisine de doğrultabilen cesur bir yazar olarak sürekli bir etki, büyük bir ağırlık kazandı. Kendisini tükettikçe artan bir etkiden, sıfırdan başladıkça büyüyen bir ağırlıktan söz ediyorum.

Cumhuriyet serüvenini anlatırken "Hiç unutmadım" der Hasan Cemal, "gazetecilik diye bir meslek vardır!"

Ve ekler:

"Ve ciddi bir meslektir bu. İlkeleri, kuralları ve gelenekleri çizer 'ciddi' gazeteciliğin çerçevesini. Ben bu 'ciddi gazeteciliği', Cumhuriyet'te bu mesleği ciddiye alan sevgili arkadaşlarımla on bir yıl boyunca elimden geldiği kadar yapmaya çalıştım. Gazeteyi gazetecilerin yaptığını, yapması gerektiğini, patronlar ile genel yayın yönetmenleri arasındaki sınırın, yazı işleri ile pazarlama ve mali bölümler arasında geçen çizginin özenle seçilmesi gerektiğini her zaman savundum..."

Size biraz daha Hasan Cemal'i anlatacağım. Anlatacağım ki, bu ülkede sadece, ama sadece para sahibi oldukları için itibar dilenen budalalar, o budalaların satın aldığı medyalarda gazetecilikcilik oynayanlar, Hasan Cemal'in haberciliği savunan tavrını iktidar sağanağıyla boğmaya çalışanlar kendilerini ne kadar küçük düşürdüklerini anlamaya çalışsın.

 

'Gazeteciliği gerçekten seviyorum'

 

Şu satırlar, Hasan Cemal'in, "Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim" kitabında 19 Eylül 2005 tarihini taşıyan Önsöz'ünden:

"1992 yılı şubat ayı sonunda Cumhuriyet'ten ayrılırken günlüğümü de kapattım. Cumhuriyet'le ilgili olarak bugüne kadar hiç konuşmadan ve arkama bakmadan yürüdüm gazetecilik yollarında.

Gazete yönetirken tam yapamadıklarımı yaptım. Muhabir gibi çalıştım. Habercilik yaptım. Yazılarımı haberciliğin içinde pişirmeye özen gösterdim. Kitap yazdım.

(...)

Gazeteciliği gerçekten seviyorum.

Bu benim tek mesleğim. 1969'dan beri (...) başka bir işim olmadı. Gazete yapmaktan, gazeteci olmaktan hep mutlu oldum. Bugün de öyleyim. Gazetecilik ihtiras ve enerjisini hayatımın sonuna kadar muhafaza etmek istiyorum."

Hasan Cemal, kitabında Michael Cunningham'ın "Saatler" romanından "Kaçırılmış fırsat duygusu" cümlesini alıntılar. Devam eder:

"Hayatta hiç bitmiyor ki bu duygu. Belki iyi bir şey. Çünkü biterse, hayat da biter. Ya da artık hayata asılma duygusunu hissetmez olursun. Bu da fena...

Hâlâ umut dolu olmayı ne çok isterdim!

Sevmedim bu cümleyi.

Çünkü benim için yaşanacak çok şey var. 'Önümde geçmişimden başka hiçbir şey kalmadı' sözü benim ağzımdan hiç çıkmayacak. 'Zamanım kalmadı' demeyi hiç istemiyorum. Umut dolu olmayı sonuna kadar sürdüreceğim. Yolun sonuna kadar dik yürüyeceğim, bir şeyler yaparak.

Umutla başladım, yolun sonuna da umutla yürüyeceğim.

Umutsuz yaşanmıyor."

Gazetecilik tutkusu , Hasan Cemal'in şu satırlarda anlattığından başka bir şey midir:

"Mesleğini seven gazeteci milletiyle her gün gazete yapmak hayatın en keyifli uğraşlarından biridir. Bir masanın etrafına oturur, hep birlikte her gün yeni bir dünya kurarsın çünkü. Gazeteciliğin hınzırlığı insana başka türlü haz verir. Bir haber atlatmanın, bir haberi manşete hazırlamanın, başlığını cuk oturtmanın, içine fotoğrafı dört dörtlük gömmenin, yorumu en çarpıcı biçimde yazmanın ve ertesi gün ses getirtmenin, 'Vay be amma da oturtmuşlar' tepkisini kendi kulağınla duymanın keyfi, inanın, başka türlüdür.

Uğur Mumcu kimi zaman derdi ki:

'Öyle yazdım ki yarın hükümet düşer!'

Arkasından da basardı kahkahayı..."

Ne para, ne pul, bir masanın etrafında gazete yapmanın mutluluğudur bu.

 

Hasan Cemal'in 28 Şubat'ları

 

Kendisi farkında mı, bilmiyorum, 28 Şubat'ların başka türlü bir hikâyesi de oldu Hasan Cemal'in serüveninde. İlk 28 Şubat'ını, yine aynı kitaptan, genç meslektaşlarıma ilk adımda okutmaya çalıştığım "Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim"den okuyalım. Hasan Cemal, Cumhuriyet'te patlayan iç savaşın ardından gazeteden ayrılışını anlatıyor:

"Neleri yaptım, neleri yapamadım?

Cumhuriyet'in terasındaki yazarlar katında, Nadir Nadi ile İlhan Selçuk'un odalarının arasındaki küçük odamı 28 Şubat 1992 cuma günü akşamüstü odamı toplarken bu sorularda aklımdaydı.

İstifamı Emine'nin (Uşaklıgil - D.A) odasında yazdım.

(...)

Odamı topladıktan sonra oturup Cumhuriyet için son haberimi yazdım.

(...)

Cumhuriyet için yazdığım bu son haber, kendi istifamla ilgiliydi. Noktayı koyunca fena oldum.

Okay'a (Gönensin - D.A) telefon ettim, haberi tek sütuna aşağıdan ve küçük fotoğrafla vermesini rica ettim. Sonra haber saldım Yazı İşleri'ne, Teknik Servis'e, İdare'ye:

Aşağıda parti var diye!

Her yılbaşında yaptığımız gibi bir parti, ama benim son partim... İsteyen gelebilirdi. Atış serbestti. Kim ne isterse sorabilecekti. Küfesinde yumurta olan hepsini dökebilirdi. Her soruya yanıt verecektim ama küfredersem katlanacaklardı!.."

Evet, 28 Şubat. Hasan Cemal'in ikinci 28 Şubat'ı 21 yıl sonraya rastlıyor. BDP heyetinin Abdullah Öcalan'la yaptığı ikinci görüşmenin notlarının Milliyet'in sürmanşetinde "İmralı zabıtları" başlığıyla yayımlandığı 28 Şubat 2013 Perşembe gününe...

Malum, Cemal, bu haberi yazan muhabir Namık Durukan ve haberi manşete çıkaran Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak'ı kutlayıp savunduğu için önce Başbakan'ın, sonra durumdan vazife çıkaran gazetenin patronu Erdoğan Demirören'in tepkisine hedef oldu. Önce yazılarına iki hafta ara verildi. Daha sonra medya patronlarının iktidarlarla ilişkileri ve medya elitinin editoryal bağımsızlığa kayıtsızlığını eleştiren son yazısı yayımlanmayınca 18 Mart Pazartesi günü, yaklaşık 15 yıldır yazdığı Milliyet ile yolları ayrıldı.

 

Kandil röportajının anlamı

 

Ancak Abdullah Öcalan'ın tarihi çağrısı Diyarbakır'daki Nevruz Meydanı'nda 21 Mart'ta okunurken, "işsiz" bırakılmış 45 yıllık gazeteci Hasan Cemal Kuzey Irak'ta Kandil Dağı'nın yolunu tutmuştu. Başbakan Tayyip Erdoğan, elhak, büyük bir açık sözlülükle, Milliyet ve Vatan'ın patronu Erdoğan Demirören'in "medya grubumu kime yönettireyim" diye kendisine danıştığını, memuriyete  Akif Beki'yi tayin ettiğini faş ederken Hasan Cemal Kandil'deydi. Başbakan'ın, huzurunda nasıl ezikleştiğini ilan ettiği Demirören'e "Beni gazetenden atabilirsin, ama gazetecilikten asla" dercesine... "Ferman patronlarınsa, dağlar gazetecilerindir" dercesine Kandil'deydi.

Hasan Cemal'in, barış süreci için bütün gözlerin çevrildiği Kandil'de Murat Karayılan ile yaptığı röportajı T24'te okudunuz.

Cemal'in T24 için kaleme aldığı o röportaj bize, Karayılan'ın söylediklerini aşan bir şeyler de söylüyor. Bu ülkede grup medyalarının boğmaya çalıştığı haberciliğin tarihsel dönüşümünü haber veriyor:

Gazeteler sizinse, gazetecilik bizimdir!...

Bir gazeteciyi, üstelik gazetesini ve haberciliği savunduğu için işten atarsanız, onu sadece onurlandırırsınız, o kadar. Milliyet'in, onu yönetenlerin, parayı bastırıp onun bedenini ve ruhunu eline geçirenlerin trajedisi işte bu!

Hasan Cemal elbette yazmayı, haber vermeyi sürdürecek, sürdürüyor. Ama siz, Milliyet gibi 63 yıllık bir kuruma, önünde, geçmişinden başka onuruyla yaşayabileceği hiçbir şey bırakmamanın utancıyla yaşayacaksınız.

Ama biz habercilik için ya yeni bir yol bulmak ya da yeni bir yol açmak üzere buradayız...

Haberciliği boğmaya çalışan her türlü iktidara müptela hastalıklarınıza karşı buradayız...

Trilyonlarınızın refakatinde iktidar karşısındaki ezik zavallılığınızı boş bir eldiven gibi suratınıza çarpmak için buradayız...

Hasan Cemal'leri asla yalnız bırakmamak üzere buradayız...

Ellerimizde kovalar, berbat ettiğiniz gazeteciliği temizlemek için buradayız!..

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

T24 15 yaşında: Anlatmadan anlayamazsan, anlatınca da anlamazsın!

T24, gazetecilikten başka hiçbir şeye ait olmayan bir yer. Editörlerimiz, muhabirlerimiz ve yazarlarımız; kelimelerle ifade edilemeyecek büyük bir çıkarsızlıkla bağımsız gazeteciliğin kurumsallaşmasına eşsiz katkılar sağladılar. 15 yıldır ilgilerini, övgülerini, eleştiri ve uyarılarını esirgemeyen takipçilerimize de sonsuz teşekkürler…

‘Haber elemanı’ arkadaşlar; nerede bu Almanya paraları, söyleyin bölüşelim!

Bir değil, iki değil, üç değil, dört değil… Devletin tam beş kez denetleyerek dışardan tek bir kör kuruş bulamadığı T24’te varlığını iddia ettiğiniz Alman sermayesi her neredeyse haber verin, bölüşelim! Bulamıyorsanız, gazetecilik yaptığınızı öne sürerek yıllardır inşa ettiğiniz utanç müzenize, bu nadide ‘Alman sermayesi’ eserinizi de ekleyelim…

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

"
"