Tokat'ın Reşadiye ilçesi Sazak köyü mevkiinde pazartesi günü 7 askerin şehit edildiği pusudan sonra yaşanan gelişmelerin önümüze bir kez daha koyduğu tablo bu: Türkiye'nin hem Kürt, hem PKK, hem de DTP sorunu var!
Tokat saldırısı Kürt açılımı sürecini hedef alan en büyük provokasyondu. Anayasa Mahkemesi'nin DTP'nin kapatılmasına ilişkin davayı karara bağlamak üzere toplandığı ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı Obama ile Beyazsaray'da buluştuğu gün şehit edilen 7 delikanlı ile birlikte açılım sürecine de pusu kuruldu.
Katliamdan sonra yapılan açıklamalar, saldırıyı PKK dışındaki odakların yapmış olabileceği tahmininde yoğunlaşmıştı. Başbakan Tayyip Erdoğan, 7 Aralık Pazartesi akşamı Washington'da yaptığı açıklamada saldırıyı düzenleyenler için “örgüt ya da örgütler” diyerek, PKK dışındaki olasılıklara en üst düzeyde açık kapı bırakan isim oldu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile çok sayıda AKP temsilcisinin de aynı kuşkuyu dile getirdiklerini biliyoruz.
DTP'den 'provokasyon aydınlatılsın' talebi
Katliamdan sonra DTP'den yapılan iddialı açıklamaların da, yukarıda özetlediğimiz tahminlere bir ölçüde ilham verdiğini söyleyebiliriz. Örneğin Ahmet Türk, TBMM'de salı günü toplanan DTP Grubu'nda, Tokat saldırısını, 1993'te Bakanlar Kurulu “koşullu af” denilebilecek bir paketi görüşürken Bingöl'de 33 askerin öldürüldüğü provokasyona benzetti.
Türk, “7 askerimiz için yüreğimiz parçalandı” dedikten sonra “karanlık bir provokasyon” olarak andığı olayın “bir an önce aydınlatılmasını” isterken elbette PKK dışındaki olasılıklara işaret ediyordu.
Ahmet Türk 'Araştırdık, orada PKK yok' demişti
“Elbette” diyoruz, çünkü, Ahmet Türk, bir gün sonra, bu kez “yaptıkları araştırma”nın sonucuna dayanarak “katliamı PKK'nın yapmadığı” mesajını verdi:
“Biz araştırdık orada PKK varlığı yok, öyle bir grup yok!”
Ahmet Türk'ün çarşamba günü dile getirdiği bu sözler, perşembe günü Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş'ın köşesinde yayımlandı.
PKK, DTP'yi ilk kez bu kadar açığa düşürdü
PKK'nın, saldırıdan sonraki dördüncü günde katliamı üstlenmesi ile ortaya çıkan en çarpıcı görüntünün, DTP'nin örgüt tarafından ilk kez bu kadar açığa düşürülmesi ve bu ölçüde “yanıltılması” oldu.
“Saldırının neden dördüncü gün üstlenildiği” sorusunun yanıtı olabilecek sağlıklı bilgilere henüz sahip değiliz. Ancak bu soruya yanıt olabilecek adaylar, “saldırıyı PKK'nın yaptığına ilişkin su götürmez kanıtlara ulaşılmıştı, o kanıtlar ortaya konmadan örgüt açıklama yapmak durumunda kaldı”dan başlar... “Siyasi kanadı itibarsızlaştırarak PKK'yı Kürt sorununa ilişkin sürecin mutlak hâkimi olarak gösterme ısrarının bir parçası” olmaya kadar uzanır...
PKK da DTP'nin kapatılmasını istiyor
Sistematik insan hakları ihlali ve demokratik taleplerin yıllarca işkence ve ağır cezalarla bastırılmaya çalışılmasıyla büyüyen bir “Kürt sorunu” vardı Türkiye'nin.
Sorunu çözmek için başlayan arayış, şiddetten başka bir dil ile konuşmak istemediğini gösteren PKK'yı “olmak ya da olmamak” meselesi ölçüsünde rahatsız etmiş görünüyor.
Sürecin tek hakimi olmaya çalışan Abdullah Öcalan'ın İmralı'daki odasının 12 metrekareden 6 metrekareye düşürüldüğünü içeren, ancak doğru çıkmayan iddialarla başlayan şiddet eylemleri İstanbul'da 17 yaşındaki Serap'ın molotof kokteyli ile öldürülmesinden Tokat'taki katliama kadar uzandı.
Bugün, sağduyu sahibi hiç kimse, PKK'nın DTP'nin kapatılmasını istemediğini gönül rahatlığıyla söyleyemez.
Çözüm arayışına karşı bile teröre sarılan PKK, Kürt halkının “siyasi irade” tarafından ilk kez karşılanmaya çalışılan demokratik taleplerini de şiddet ipoteği altına almış bulunuyor.
DTP meşru zemini heba etti
“DTP sorunu”nu tam bu noktada tarif edebiliriz.
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün, açılım sürecinde bugüne kadar dile getirdiği görüşleri özetleyen şu sözlerini birlikte okuyalım:
“Silahların susmasını istiyorsanız elinde silah olanlarla konuşmanız lazım. Bunu söyleyince kızdılar, ama gerçek bu. Biz muhatap değiliz. Bu DTP ile çözülecek mesele değil.” (10 Aralık 2009 Milliyet – Aslı Aydıntaşbaş).
Halkın oylarıyla parlamentoya giren DTP , Yasemin Çongar'ın ifadesiyle, “meşru siyaset zeminini büyük ölçüde heba etmiş” bulunuyor. (Taraf – 10 Aralık 2009)
Milliyetçi söylem PKK engelini perdeledi
Kürt açılımına karşı çıkan aşırı milliyetçi söylem, çözüm yolundaki diğer engellerin üzerinde düşünülmesini bugüne kadar önledi.
Artık DTP kadrolarının, Kürt aydınlarını bile dışlayan “Kürt siyaseti”nin yarattığı sonuçların ciddi bir muhasebesini yapması...
Ve “kendi Ergenekon'u”nu sorgulamasının vaktidir!