09 Ağustos 2010

Darbede generallerin yaptığını demokraside generallere yapmayın!

Ancak demokrasi ve adaletin bekası, geçen iki haftaya ilişkin olarak sağlam bir muhasebe yapmamızı gerektiriyor...

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta kademesine yapılacak atamalara ilişkin kriz, olması gerektiği gibi sivil otoritenin iradesi doğrultusunda çözüldü. Ancak demokrasi ve adaletin bekası, geçen iki haftaya ilişkin olarak sağlam bir muhasebe yapmamızı gerektiriyor.

“Balyoz” davası kapsamında 102 emekli ve muvazzaf asker hakkında verilen yakalama kararı tam 15 gün sonra 101 kişi için kaldırıldı. Yüksek Askeri Şûra başlamadan bir hafta önce, “Balyoz darbe planı iddianamesi”nin kabul edildiğine ilişkin tensip tutanağı yazılırken verilen yakalama kararları da, hükümet ile Genelkurmay arasındaki kriz zirveye ulaştığı sırada alınan yakalama kararlarının kaldırılması da önemli soru işaretleri taşıyordu.

Türkiye, seçimi demokrasinin tek ve yeter koşulu saymanın sancılarını yaşıyor. Türkiye için projeniz “Putinizm” değilse, salt seçimle demokrasi arasında bir özdeşlik kurmak zorlaşır. Zira İran'da da yapılıyor o seçimler, Rusya'da da!

Vesayet tartışmasını “generallerin insan hakları olur mu” sorusuna kadar götüren yazılar (Mümtaz'er Türköne – Zaman), Türkiye'de hukuku tartışmanın, hukukun nasıl araçsallaştırıldığını sorgulamanın zamanının geldiğini, hatta geçtiğini gösteriyor.


Yakalama kararı da sorunlu, kaldırma kararı da

Balyoz davasında dosyaya giren yeni belge ve bilgi olmamasına karşın 102 emekli ve muvazzaf asker hakkında neden “yakalama” ve “tutuklama” kararı verildi? Bu toplu yakalama kararının ardından ilk duruşma tarihinin yaklaşık beş ay sonraya bırakılmasında nasıl oldu da temel haklar açısından bir sakınca görülmedi? “Yakalama” kararı verilerek “firari” olduklarına hükmedilen bu şüpheliler, kararı verenlerce daha önce adliyeye davet edildi mi? Bu yakalama ve tutuklama kararı nasıl oldu da 15 gün boyunca yerine getirilemedi? 15 gün boyunca uygulanamayan yakalama kararı ne oldu da TSK ile hükümet arasındaki kriz doruğa çıktığında kaldırılıverdi?

Evet vesayete karşıyız, evet sivil otorite bürokrasinin her kesiminde olduğu gibi silahlı kuvvetlerin de komuta kademesini belirlemekte tam yetkilidir, evet sadece yargıya itaat etmeliyiz, ancak bu soruları sormalı, yanıtlarını bulmalıyız.

Yakalama kararının alınması kadar, krizle geçen Yüksek Askeri Şûra toplantısı ve sonrasındaki süreçte Başbakan'ın defalarca Adalet Bakanı ile görüşmesinin ardından kaldırılması da hukukun araçsallaştırıldığı kuşkusunu doğuruyor. Yakalama kararının yerine getirilemeden kaldırılması TSK'daki atama krizinin doruğa ulaştığı ana isabet ederek, hükümetin arzusuna uygun bir ara çözüme olanak sağlamış görünüyor.

Darbeciler de yasalara ve mahkemelere dayandı

Bu süreçte doğan kuşkulara, cevapsız kalan sorulara “ne yapalım yasalar ve yargı kararları böyle” deyip sırtınızı dönebilir misiniz? 12 Eylül darbecilerinin bile hukuksuzluğu yasalar ve mahkeme kararları üzerine inşa ettiğini, Başbakan ve bakanların yasalara dayanarak mahkemelerce idam edildiğini unutmamalıyız.Türkiye'yi kanatan, Türkiye'nin tarihine utanç sayfaları yazan o kararların hepsi yasaldı, hepsi bir mahkemenin kararına dayanıyordu, ancak hiçbiri adil değildi! 

O mahkemelere o kararları aldıran irade bugün de yeni adaletsizliklere celp çıkarıyorsa; askerden ya da siyasetten, nereden gelirse gelsin demokrasiyi kirleten “güç”lere “Artık hayır” diyebilmeliyiz. Hukuk ile demokrasinin birbirinden ayrılamayacağını unutup 27 Mayıs'ta, 12 Eylül'de, 12 Mart'ta, 28 Şubat'ta generallerin insanlara yaptıklarını bugün generallere yapmamalıyız!

Asker muhtıra verdi, hükümet de madalya!

Cumhurbaşkanı seçimini etkilemeye dönük 27 Nisan muhtırası için “Ben yazdım” diyen Genelkurmay Başkanı'na “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” veren hükümeti de menziline almayan bir demokrasi sorgusu, üç-beş generali rütbesinden etmek dışında bir işe yaramaz.

Dikkatle bakın göreceksiniz; “kadınlar türbanını çıkarırsa irticadan kurtuluruz” diye düşünebilenlerle “üç general terfi etmezse demokrasi kurtulur” diyenler ne kadar da birbirine benziyor!

Türkiye, aslında mazide bırakmakta olduğu “vesayet”le mücadele görüntüsü altında adil bir yargı ile ifade ve haber verme özgürlüğü bağlamında ciddi bir medya sorunu yaşıyor. 

Derin bir nefes alıp düşünün...

Kişisel ve kurumsal hataları nihayet sorgulanan ve yargılanan asker mi?

Putinleşen liderler, siyasallaşmış bir yargı ve bir bölümü iliştirilmiş, bir bölümü sindirilmiş bir medya mı?

2010 Türkiye'sinde demokrasi ve hukuk hangi tehdide daha açık görünüyor... 

İliştirilmiş ve sindirimiş medya ile siyasallaşmış yargı mı, sorgulanan asker mi? 2010 Türkiye'si hangi tehdide daha açık!


Yazarın Diğer Yazıları

‘Haber elemanı’ arkadaşlar; nerede bu Almanya paraları, söyleyin bölüşelim!

Bir değil, iki değil, üç değil, dört değil… Devletin tam beş kez denetleyerek dışardan tek bir kör kuruş bulamadığı T24’te varlığını iddia ettiğiniz Alman sermayesi her neredeyse haber verin, bölüşelim! Bulamıyorsanız, gazetecilik yaptığınızı öne sürerek yıllardır inşa ettiğiniz utanç müzenize, bu nadide ‘Alman sermayesi’ eserinizi de ekleyelim…

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!