“İslami harekete 25 yılı bulan tanıklığım içinde gördüm ki; erkekler, İslami değerlere sahip olmayı en çok, kadınlara ikinci hanımın İslam'a uygun bir durum olduğunu onaylatmak, yaptıkları işlere bahaneler üretmek olarak gördüler. Kapitalizme karşı durdular ama en önce onlar kapitalistleşti. Mevkii, statü, itibar deyince onlar geldi. Statükoya karşılardı ama en önce onlar statükoyu savunur hale geldiler. Başörtüsünü savundular ama başörtülü eşlerini başı açık kadınlarla aldatmayı erkeklik hakkı olarak gördüler...”
Bu satırları, AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi Ayşe Böhürler'in, cumartesi günü Yeni Şafak'ta yayımlanan yazısından aldım. Böhürler, Buluşan Kadınlar Platformu'nun “Başörtülü aday yoksa oy da yok” kampanyasına karşı çıkan İslamcı yazarları eleştirirken yazdı bu satırları. Tartışmayı izleyenler, Böhürler'in isim vermediği yazıdaki bir numaralı hedefin Ali Bulaç olduğunu anlamakta zorlanmadılar.
Ali Bulaç, genelde kadınları, özel olarak da “başörtülü milletvekili” kampanyasını başlatan ve destekleyen muhafazakâr kadınları aşağılayan bir buçuk yazı kaleme aldı. Evet “bir buçuk”, zira Bulaç 2 Nisan Cumartesi günü Zaman'da çıkan yazısında ayarı kaçırdığını düşünmüş ya da kendisine fısıldanmış olmalı ki, 4 Nisan'daki yazısında aşağılayan ifadelerini yumuşatmaya çalıştı, ancak bir nebze geri çekilirken vuruşmayı ihmal etmedi.
'Mağduriyet ticareti yapan başörtülü bayanlar'
“Başörtülü aday” başlığıyla yayımlanan yazısında Bulaç, kampanyayı “başörtüsü mağduriyetini ticaret, statü, yerel ve merkezi iktidardan iş koparma, mevki kapma aracı haline getiren bazı başörtülü bayanlar” ile ilişkilendirdi.
Bulaç'a göre, bazı “bayanlar” dini vecibeyi savunmayı “feminizmden mülhem basit kadın hakları seviyesine, kişisel tercih ve bireysel özgürlüklere indirgediler” ve hatta “dinin dilini bir kenara bırakarak kadın ırkçılığı” yaptılar.
Bulaç, tasvip etmediği İslamcı “bayanları” bu şekilde teşhis ettikten sonra, “başörtülü aday” kampanyasının “İslami çevreleri ve hareketleri içerden çökertmeyi görev bilenlerin tuzağı” olabileceğini anlatmış, “beyaz casusların beşinci kol faaliyetlerinden” söz edebilmişti. “AK Parti'yi kapattırmak isteyenlerin bu kez iyi niyetli bayanlar üzerinden bir tuzak kurduklarını” öne süren Bulaç, “Bu seçimde de başörtülü milletvekili olmayıversin” diye kestirip atmıştı. (Zaman-2 Nisan 2011)
Bu egemen, bu buyurgan, bu aşağılayan dile muhazakâr kadın yazarlardan yanıtlar geldi. Hilal Kaplan “İslamcı aydınların nöbeti Kemalistlerden devraldığından” (Yeni Şafak) söz ediyor, Nihal Bengisu Karaca “erkeklerin sadece çoraplarını yıkamalarına, kendilerini övmelerine ve desteklemelerine alıştıkları” kadınlara tahammül edememeleri üzerinde duruyordu (Habertürk).
Nihayet, Yeni Şafak'ta cumartesi günleri yazan Ayşe Böhürler, Bulaç'ın yazısında hedef alınan kadınlardan biri olduğunu belli eden bir cevap yazdı. İhtimal Ali Bulaç, “başörtüsü mağduriyetini ticaret ve iktidardan iş-mevki koparmanın aracı haline getiren bayanlar” diyerek yapım şirketi sahibi olan, bu arada AKP'de milletvekili aday adaylarını değerlendiren komisyonda da görev alan Böhürler'i ima etmişti.
'Menfaatine dokununca karşı cepheye düşen dindar erkek'
Hayatı boyunca “başörtüsü yüzünden mağdur oldum” cümlesini kurmadığını vurgulayan Böhürler'den birkaç alıntı daha yapalım:
“Hem kendi mahallemizde, hem de karşı mahallede mücadele veriyoruz... Bu tarz tepkiler ne ilk ne de son olacak. Menfaatlerine dokunan her konu, dindar erkeklerin karşı cepheye düşmesine sebep olabilir çünkü...”
“28 Şubat mağduru olduklarını gerekçe göstererek, birçok kapıyı açmaya çalışan, tıkladıkları kapılardan giremeyince o kapılar aleyhine çalışan muhafazakâr erkek güruhunun başörtü düşmanlığının gerekçelerini anlamaya çalışıyorum...”
“Muhafazakâr erkekler neden başörtülülere düşman oldular? Başımızı örtmek gibi dini bir emri yerine getirmek için mücadele verelim, onların mevkii ve itibar sahibi olacakları durumlar için mücadele verelim, ahlaki zaaflarını dini manada görmezden gelelim, ama kamusal alanda varoluşumuzu güçlendiren bireysel haklarımızı savunmayalım. Toplumsal adaleti savunmayalım, vicdanı savunmayalım... Biz her zaman yardımcı durumunda kaldık. Çalıştık, ürettik, düşündük, yazdık ve onlardan bir şey istemedik. Şimdi yine onlardan bir şey istemiyoruz. Sadece bir hakkın savunuculuğunu yapıyoruz, aynı inancı paylaşan insanlar olarak da onlardan sadece engel olmamalarını istiyoruz...”
Sahiden başörtülü vekile mi karşılar?
Ayşe Böhürler, “muhafazakâr erkekler neden başörtülülere düşman oldular” derken, doğıru bir yerden bakmıyor. Bu tartışmada eleştirilen İslamcı erkeklerin başörtülü kadınlara düşman olduğunu söylemek, onlara da haksızlık olur. Çünkü mesele, erkekle eşit olmaya “yeltenen” kadında odaklanıyor. Ali Bulaç'ın, “başörtülü aday AKP için sorun olabilir” noktasında durmak yerine, “mağduriyet ticareti, tuzağa düşen bayanlar, dinin dilini bir kenara bırakan kadın ırkçıları” diyerek “erkeklerin, iktidar ve itaatkâr kadınlarla bölünmez bütünlüğünü” savunan bir manifesto yazması bundan.
Başbakan'ın “Kadınla erkeğin eşit olması mümkün değildir” fetvasından sonra “Fiş prize eşit değildir” (KOBİDER Başkanı Nurettin Özgenç), “Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralıktır” (AKP'li Süleyman Demirci) gibi özlü katkıları da bu arada hatırlatalım.
'Türbanlı Erkekler'i okuyanlar şaşırmadı
T24 editörlerinden Selin Ongun'un “Türbanlı Erkekler” kitabını okuyanlar, muhafazakâr kadınların başörtülü milletvekili adayı tartışmasında buyurgan erkek diline karşı tavırlarına şaşırmamış olmalılar. Zira, Ayşe Böhürler'in de uzun bir söyleşiyle katkı verdiği o kitapta muhafazakâr kadınlar, İslamcı erkeklerin hayatındaki dönüşüme ilişkin içten ve içeriden gözlemlerini esirgememişlerdi. İslamcı erkeğin; hep “arkasında” görmeye/tutmaya alıştığı başörtülü kadını “yanında” taşımakta nasıl zorlandığını gösteren çarpıcı anlatımlarla dolu o kitabı okuyun. Hayatı, başörtülü kadının da desteğiyle değişen İslamcı erkeğin; yeni hayatında başörtülü kadını nasıl bir “yük” olarak yaşadığını göreceksiniz.
İslamcı kadınların ilk kez kıran kırana bir üslupla kamuoyu önünde yürüttükleri bu tartışma, başörtülü aday meselesinden çok daha önemli bir anlam taşıyor. Erkeklerin kadınlar üzerine inşa etmekle yetindikleri “ahlak” anlayışını dinin emri olarak görmeyen bir İslamcı kadın hareketinden söz ediyoruz.
“İyi insan”la sonuçlanmayan yararcı bir “dindar”lığı, “erkek egemen inancı” reddeden muhafazakârlar Türkiye için yeni bir sayfa açabilir...
Örtünmek özgürlük müdür?
Gerektiğinde bıyık keserek kıyafet değiştiren bu “kendine Müslüman” erkeği sorgulayan ve reddeden başörtülü kadınlar hakkında karşı mahalle ne düşünüyor acaba? İslamcı erkeğe karşı “aydınlanma”nın ateşi, örneğin Kemalistler için ne ifade ediyor? “Atatürk Türkiyesi'nin eseri” parantezini İslamcı kadının eleştirel aklına da açabilirler mi? Bu dalgada bir “cumhuriyet kadını” görme olasılıkları var mı?
Bir soru da ortaya...
Örtünmek özgürlük müdür?
Soruya çarpıcı bir cevap arayanlar, Prof. Murat Belge'nin Selin Ongun'un “Türbanlı Erkekler” kitabına yazdığı önsözü okusun...