18 Mayıs 2010

CHP kurultayını, o aşağılık kaset kazandı!

Baykal'ın CHP Genel Başkanlığı'ndan istifasıyla sonuçlanan gizli kaydedilmiş görüntülerin ortaya çıkmasının üzerinden 11 gün geçti...


Deniz Baykal'ın CHP Genel Başkanlığı'ndan istifasıyla sonuçlanan gizli kaydedilmiş görüntülerin ortaya çıkmasının üzerinden 11 gün geçti. Kurultaya ise dört gün kalmış bulunuyor. Bugün yapılacak il başkanları toplantısından önce genel başkanlığa aday olduğunu açıklayan Kemal Kılıçdaroğlu'nun, zamanlama ve kararlılık konusunda Genel Sekreter Önder Sav'ın tavsiyesine uyduğu anlaşılıyor. Kılıçdaroğlu'nun, Baykal'ın istifasından sonra defalarca aday olmayacağını açıklamasına karşın aksi tutum sergilemesi, CHP'de kendisinden çok daha deneyimli olan isimlerin telkinlerine kulak verdiğini gösteriyor.
Önder Sav ve Kemal Anadol'un da içinde bulunduğu ekibin, genel başkan adaylığı açıklamasını bugünkü il başkanları toplantısının sonrasına bırakmanın yanlış olacağı konusunda Kılıçdaroğlu'nu ikna ettiklerini söyleyebiliriz. Sonuçta Kılıçdaroğlu, "Baykal'a rağmen" adaylığını açıkladı.
Kılıçdaroğlu'nun çıkışı, CHP'de, geçmişte olduğu gibi, olağanüstü kurultay  yoluyla bir süre sonra koltuğu Baykal'a devredecek bir "emanetçi genel başkan" formülünü de zora sokmuş görünüyor. Kurultay denklemi dün itibarıyla "ya Baykal ya da Kılıçdaroğlu" biçiminde şekillendi, ancak elbette sürpriz olabilir.
Özel hayata saldırı dışında, bu kurultayı diğerlerinden ayıran en önemli özellik, Baykal'ın ilk kez partinin ikinci adamı olan "Genel Sekreter"i ve bazı ağır topları kaybetmiş olması ve küskünlerin sayısının artması.

CHP Tüzüğü'ndeki utanç maddeleri

Peki Kılıçdaroğlu'nun işi kolay mı ve kurultayı neden "kaset" kazandı?
Yanıtlar için 2003 yılına gitmemiz gerekiyor.
CHP'de 2003'te yapılan tüzük değişikliği ile genel başkanlığa aday olmak olağanüstü zorlaştırılmış, alternatif isimlere destek verebilecek delegelerin genel merkez yönetimi tarafından mimlenmesini sağlayacak utanç verici koşullar getirilmişti. Tüzük  değişikliğine göre, bir partilinin genel başkanlığa aday olabilmesi, toplam sayıları halen 1270 civarında bulunan delegelerin yüzde 20'sinin imzasına bağlandı. Bu oran değişiklikten önce yüzde 5'ti.
Üstelik bu delegelerin, gösterdikleri aday için imzalarını, kurultay günü Başkanlık Divanı önüne gelerek göstermeleri gerekecekti. Başka bir deyişle "mevcut yönetime" alternatif bir ismi destekleyecek delegelerin bu tutumlarını kurultay salonunda açıkça ilan etmeleri esası benimsenmiş, böylece parti yönetimi tarafından mimlenecekleri bir düzen kurulmuştu.

Adaylara gözü kara delege lazım

Yani tüzük değişikliğine göre bir partili genel başkanlığa aday olabilmek için sadece 254 delegenin imzasına değil, genel merkezin "ihanet listesi"ne girmekten de korkmayacak 254 gözü kara delegenin imzasına muhtaç. Genel başkanlık ve parti organları seçimlerindeki "gizli oy" esasını da yok eden bu tüzük değişikliği ile bir delegenin yarışa katılması için birden fazla aday adayına imza desteği vermesinin de önü kesildi.
Sonuçta tüzük değişikliği ile maksat hasıl oldu, Baykal'a karşı 26-27 Nisan (evet 27 Nisan!) 2008'de toplanan kurultayda "aday adayı" olan Umut Oran ile Haluk Koç, bu kadar gözü kara delege bulamadıkları için "aday" olamadılar.

Kılıçdaroğlu aday değil, aday adayı

Kemal Kılıçdaroğlu da bugün CHP Genel Başkanlığı'na aday değil, sadece aday adayı. Eğer Baykal ile kendisini tekrar göreve çağıran MYK üyelerinin planında bir değişiklik olmazsa, Kılıçdaroğlu da Haluk Koç ve Umut Oran'ın yanında, tüzük değişikliğiyle kazılan aday adayları mezarında yerini alacak. Üstelik bu, Baykal'ın, yeniden genel başkanlığa aday olması durumunda düşük bir olasılık değil.
Kaset tuzağında hiçbir gelişme yaşanmaması, yani istifayı gerektiren koşullarda hiçbir değişiklik olmaması durumunda bile Baykal'ın yeniden aday olmasının CHP'ye ne kazandıracağı tartışılır, ancak Kılıçdaroğlu'na yarışı kaybettirebilir. 47 yıldır siyaset yapan ve kendisine sadık delegelerle yeni bir CHP inşa eden Baykal'ın, sonuçtan emin olmadan aday olacağını düşünmek pek gerçekçi görünmüyor.

CHP sitesinde Kılıçdaroğlu ve tüzük yok!

Bugün 86 yıllık kıdemiyle Türkiye'nin en köklü partisi olan CHP'nin internet sitesine girerseniz iki şey göremezsiniz. Birincisi; günlük köşe yazılarının bile anında yansıtıldığı sitede Kemal Kılıçdaroğlu'nun aday olduğu yolunda tek satır bulunmuyor. CHP'nin sitesinde göremeyeceğiniz ikinci şey; özetlediğimiz maddeleriyle CHP'nin tarihine kara leke olarak geçen parti tüzüğü. Evet, CHP'nin sitesinde partinin anayasası olan tüzükten eser bulunmuyor. Sitedeki arama kutusuna "tüzük" yazdığınızda "herhangi bir bilgi bulunmadı" yanıtıyla karşılaşıyorsunuz!
Partinin içine kısa bir bakış bile, CHP'nin "cumhuriyet"i savunduğunu iddia ederken "demokrasi"yi nasıl bu kadar ıskaladığını ortaya koyuyor. Demokrasiyi ihmal eden bir cumhuriyetçiliğin, bırakın cumhuriyeti, hiç olmazsa CHP için iftihar edilebilecek bir görüntü ortaya koyduğunu söyleyebilir misiniz?

CHP, 'halk partisi' mi?

Deniz Baykal, CHP'nin Atatürk, İnönü ve Ecevit'ten sonraki dördüncü genel başkanı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra kapatılan partilerin tekrar kurulmasına izin verildikten sonra 9 Eylül 1992'de yeniden açılan CHP'nin, iki kısa fasıla hariç, o tarihten beri genel başkanlığını yapıyor.
Peki aradan geçen yaklaşık 18 yıl içinde CHP hiç seçim kazandı mı? Hayır! Baykal hiç seçim kazanamadı, ama aktarmaya çalıştığımız tüzük değişiklikleriyle genel başkanlığı istediği müddetçe kazanmayı hayal etti. Ancak, bir süre sonra dönebilecek olsa da, olmasa da, şu anda o koltukta değil.
Bu nedenle işte, CHP kurultayını ne yazık ki o aşağılık kaset kazandı!
Şimdi birlikte düşünelim; Cumhuriyet Halk Partisi, "halk partisi" mi?
Yoksa "genel başkanın partisi" mi?

Yazarın Diğer Yazıları

T24 15 yaşında: Anlatmadan anlayamazsan, anlatınca da anlamazsın!

T24, gazetecilikten başka hiçbir şeye ait olmayan bir yer. Editörlerimiz, muhabirlerimiz ve yazarlarımız; kelimelerle ifade edilemeyecek büyük bir çıkarsızlıkla bağımsız gazeteciliğin kurumsallaşmasına eşsiz katkılar sağladılar. 15 yıldır ilgilerini, övgülerini, eleştiri ve uyarılarını esirgemeyen takipçilerimize de sonsuz teşekkürler…

‘Haber elemanı’ arkadaşlar; nerede bu Almanya paraları, söyleyin bölüşelim!

Bir değil, iki değil, üç değil, dört değil… Devletin tam beş kez denetleyerek dışardan tek bir kör kuruş bulamadığı T24’te varlığını iddia ettiğiniz Alman sermayesi her neredeyse haber verin, bölüşelim! Bulamıyorsanız, gazetecilik yaptığınızı öne sürerek yıllardır inşa ettiğiniz utanç müzenize, bu nadide ‘Alman sermayesi’ eserinizi de ekleyelim…

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

"
"