“Emekli ve muvazzaf askerlere yönelik bir süreç başlatılmıştır. Bu süreç yargının tasarrufu altında ilerlemektedir. Aksi kanıtlanmadığı sürece herkes masumdur. Gözaltına alındığı, sorgulandığı, tutuklandığı, yargılandığı için hiç kimse suçlu kabul edilemez. Hakkında kesin hüküm bulunmadıkça kimseye suçlu gözüyle bakılamaz. Ancak ak ile karanın ortaya çıkması, sürecin hassasiyetle ilerlemesi için herkesin bu noktada yargıya ve yargı sürecine saygı duyması gerekir. Bu konuda, duyarlı, hassas olmak herkes için geçerlidir... Yargının işleyişini güçleştirecek, yargıyı töhmet altında bırakacak girişimler, adaletin tecellisine katkı sağlamayacağı gibi şüphelerin aydınlığa kavuşmasını da engelleyecektir. Hukuka, yargıya güvenmek, Türkiye Cumhuriyeti'ne güvenen herkes için tek çıkar yoldur..."
Bu sözler, dün AKP TBMM Grubu'nda konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan'a ait. Başbakan, 18. Yüzyıl'ın sonlarından itibaren sanık hakları yararına gelişen evrensel hukukun temel bir kuralına işaret ediyor; hiç kimse, aksi “yargı kararıyla” ispatlanmadıkça suçlu ilan edilemez.
Peki yaklaşık sekiz yıldır Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından yönetilen Türkiye'de bu ilkeye hassasiyetle uyulduğunu söyleyebilir misiniz?
Ne yazık ki, hayır!
Haziran 2007'de başlayan Ergenekon süreci, hem kabul edilmesi mümkün olmayan uzun tutukluluk süreleri, hem de sanık/şüpheli haklarının medyadan siyasete uzanan çizgide ihlal edilmesi nedeniyle giderek büyüyen soru işaretlerine neden oluyor.
Erdoğan: Bunların aydın dedikleri...
Balyoz darbe planı iddialarına ilişkin büyük halkayla devam eden Ergenekon sürecinde yürütme organının kendisinin de “hiç kimse yargı kararıyla aksi ispat edilmedikçe suçlu ilan edilemez” ilkesini çiğnemekten kaçınmadığına tanık olduk.
Başbakan'ın Temmuz 2008'de verdiği “Ergenekon'un savcısıyım” mesajı, dönemin ana muhalefet lideri Deniz Baykal'a cevap yetiştirmeyi aşan boyutta soru işaretlerine yol açmıştı.
Başbakan, Ergenekon sanıkları/şüphelileri konusundaki bu tutumunu izleyen dönemde de daima belli etti. Daha iki ay önce, Aralık ayının üçüncü haftasında Bitlis'te yaptığı konuşmada ne demişti Erdoğan, hatırlayın:
“Silivri Cezaevi'nin kapısından ayrılmayan CHP'nin milletvekilleri... Aydınları bizim içeri tıktığımızı söylüyorlar. Bizim içeri tıktığımız bir tane aydın yoktur. Bunların aydın dedikleri, karanlık işlere karışma zannıyla yargı tarafından şu anda içeridedirler. Bu gerçekleri de bilelim. Halkımızı kimse aldatmasın...”
Balyoz tahliyeleri için hâkim ve savcılara 'çete' suçlaması
Ergenekon sürecinde en vahim açıklama da, yine bir hükümet üyesi tarafından geçen yıl yapılmıştı. Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, AKP'nin Bursa İl Başkanlığı'nda yaptığı konuşmada o sıradaki Balyoz sanıklarının tahliyesine ilişkin mahkeme kararını değerlendirirken, kelimenin tam anlamıyla bir skandala imza atmıştı. Tarih 4 Nisan 2010. Hatırlayalım:
“Görüyoruz ki çeteler, sadece çete değilmiş, sadece çete ve avukatından oluşmuyormuş. Meğersem çetenin medyası, rektörü varmış. Maalesef çetenin nöbetçi hâkimi, savcısı oluyor...”
Demokratik düzene müdahale eğilimlerine karşı doğru bir tavır sergileyen AKP hükümeti, sürecin yargı aşamasını da içeren ilerleyen aşamalarında alabildiğine yanlış bir tutum içine girmekte sakınca görmedi. “Kuvvetler ayrılığı” ilkesinin, kuvvetler arasında bir hiyerarşi öngörmediğini anlamak istemedi.
Bugün; AKP'nin siyasi iradesiyle demokrasi dışı güçlere karşı tarihsel önemde bir dönüşümü ifade eden Ergenekon süreci, aynı zamanda muhaliflerin sindirilmeye çalışıldığı ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına da muhatapsa, bunda AKP'nin özetlemeye çalıştığımız özensiz tutumu büyük bir rol oynadı.
Silivri'de Yassıada inşa edilirse...
Medyanın da iki cephede birden iyi bir sınav veremediği bir süreçten söz ediyoruz. Bir yanda, Ergenekon sürecindeki bulguları, demokratik düzene müdahale heveslilerinin yanında külliyen reddedenler... Diğer yanda ise Silivri'de Yassıada'daki gibi emir-komuta altında bir “infaz kurulu” inşa etmeye çalışanlar bulunuyor.
Silivri'de, “infaz kurulu” oluşturmaya çalışanlar, Yassıada'da Türk hukuk tarihine yüz karası bir sayfa eklendiğini akıllarından çıkarmamalılar. Silivri yargılamalarını töhmet altında bırakan hiçbir tutum, Ergenekon davasına hizmet edemez.
Odatv'ye baskın sevinci!
Sekiz yıldır iktidar aleyhinde tek “haber”e bile yer vermeyen gazeteler, iktidara muhalif bir yayın politikası bulunan Odatv'ye, sahibi Soner Yalçın'a ve yöneticilerine yapılan baskını “Efendi efendi gözaltında” gibi rövanşist başlıklarla ve henüz bir dayanağına tanık olmadığımız ileri iddialarla yansıtmaktan dolayı gelecekte gurur duymayacaklar.
Artık yeter!
İktidarın da, “kâğıttan kaplan olmayan asker” arayan muhalefetin de, kanaatlerini haberciliğin önüne koymakta sakınca görmeyen sözüm ona gazetecilerin de, daha fazla demokrasi değil kan davası peşinde olanların da Ergenekon hâkimlerini rahat bırakması gerekiyor...