Aylar önce Cem Boyner için yazdığımı, eşi Ümit Boyner için tekrarlayabilirim. Hayatın cömert davrandığı insanlardan biri Ümit Boyner. ABD'de ekonomi okudu. Bankacılık ve finansman alanında çalıştı. Türkiye'de elini taşın altına sokmaya cesaret eden birkaç büyük işadamından biri olan Cem Boyner'le evlendi, eşinin yanında siyasi mücadeleye girişti. 40 yıl öncece kurulan Türk Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) ikinci kadın başkanı oldu.
Ümit Boyner'in fikirleri için her şeyi öne sürebilirsiniz, ancak o fikirlerin bir “mütekabiliyet” aritmetiğine dayandığını söyleyemezsiniz. Zira Boyner, kendisi için faydalı fikirler peşinde koşmuyor! "Anayasa'da kuvvetler ayrılığı çiğnenmemeli, yargı siyasallaşmamalı" diyerek Başbakan'ı öfkelendirebiliyor örneğin. "Taraf olmayan bertaraf olur" tehdidine hedef olunca “itaat” etmeyi bir kalkan gibi kuşanmıyor.
Ancak konumuz Ümit Boyner değil, konumuz basından sorumlu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç. İktidar koltuğuna oturana kadar vicdanına güvenilen, nezaketiyle övülen Bülent Arınç'ın özel bir sorunu mu var bilmiyorum, ancak Ümit Boyner söz konusu olunca divana uzanmış biri gibi sayıklamaya başlıyor.
'Adı Ümit, ama ümitlerimizi boşa çıkardı'
Geçen ekim ayında Ümit Boyner, başörtüsü yasakları nedeniyle kız çocuklarının eğitimlerinin engellenmesini eleştirdikten sonra, “kamuda da türbana alışmamız gerektiğini” eklemişti. Boyner'in bu son derece açık sözlerinden sonra Arınç'ın yaptığı tuhaf açıklamayı hatırlıyor musunuz? Hatırlayalım:
“Kendisi hakkındaki ümitlerimizin tamamını boşa çıkaran, ismi Ümit hanımefendi ama bütün ümitlerimizi boşa çıkaran, özgürlükçü görünen ama arkadan korkularla, endişelerle, bu tür şeyler... Bendeki kredisini tamamen tüketmiş durumda. Hatta ziyaretime geldikleri zaman, ‘siz cesur bir hanımefendiye benziyorsunuz, bundan sonraki düşüncelerinizin arkasında umarım kalırsınız’ demiştim. Yani şu anayasa referandumunun öncesi ve sonrasıyla dünkü mülakatını okuyunca tüylerim diken diken oldu.”
Ümit Boyner, internette devlet filtresinin özel hayatı kısıtlayıcı etkileri olabileceğini içeren bir açıklama yapınca - ki binlerce insan böyle düşünüyor – Arınç'ın, artık ne yazık ki bizi şaşırtmayan lisanı girdi devreye. TÜSİAD'ın kendi hazırlattığı anayasa raporlarının arkasında durmadığından girip, pornografiden çıktı. Okuyalım:
''Boyner'in de çocukları var, yakın çevresi var. İnternet çok gerekli, faydalı iletişim aracı. İnternete girmeyen oraya bakarak çalışmalarını hazırlamayan bir kişi düşünülemez. Ama Boyner de bilsin ki; dünyanın her yerinde porno sitelerine karşı, şiddet yayan sitelere karşı, 'annenizi nasıl öldürebilirsiniz?' diye tarifte bulunan sitelere karşı, hayvanlarla ilişkiyi, çocuklarla ilişkiyi, her türlü rezaleti yayınlayan sitelere karşı elbette filtrasyon vardır ve elbette başka tedbirler de alınacaktır. Sayın Boyner'in bir çocuk annesi olarak memnun olması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye'de her şey sınırsız ve sorumsuz değildir. Özgürlüklerin de bir sınırı vardır. Anayasa'nın 2 maddesini Boyner'e hatırlatırım. Ailenin korunması devlete verilen anayasal görevdir. Gençlerin korunması, hükümetlere, devlete verilen görevdir.
“İnternet bu kadar sınırsız ve sorumsuz bir alanda hizmet görüyorken, sadece ruhsal dünyamızı koruyabilmek, kötü alışkanlıkların, insanları meşgul edebilecek zararlı alışkanlıkların önüne geçebilmek için bir filtre uygulamasının veya önlem alınmasının topluma zararı değil faydası var. Sayın Boyner ve düşüncesindekiler iktidara gelirse her şeyi, porno sitelerini de, şiddet yayanları da öldürme tarifleri yapanları da serbest bırakabilirler.''
TİB Başkanı da devlet filtresine karşı çıktı!
“Doktor divanı”ndan kasdım bu işte. İnternette filtre uygulaması ile porno ve şiddet sitelerinin ne ilgisi olabilir? İnternette “suç” sayılan yayınlar şu anda tam 9 yasa ve 1 kanun hükmünde kararname ile zaten yasaklanıyor, aksine hareket edenler cezalandırılıyor!
Arınç'ın söylediklerini ciddiye alırsanız, hükümetin “kanunlarla yasaklanmayan yayınları emirle yasaklamaya çalıştığını” bile öne sürebilirsiniz. Tartışmanın başından beri, internette filtrenin dünyanın her yerinde, bu arada Türkiye'de de olduğu; isteyenin bu filtrelerden yararlandığı zaten söyleniyor. Ve tartışmanın başından beri, filtreye değil, fitreleri devletin hazırlamasına itiraz ediliyor.
Arınç'ın pek hoşuna gitmeyecek ama, devletin filtre hazırlamasına karşı çıkan son isim, Telekomünikasyon İletişim Başkanı (TİB) Fethi Şimşek oldu. Yani yasanın, bırakın pornografik içeriği, müstehcen yayın durumunda bile “erişim engelleme” yetkisi verdiği tek makam olan TİB'in başındaki bürokrat! Arınç, kendisine bağlı olan RTÜK'ten, Fethi Şimşek'in çarşamba akşamı ahaber'de Selin Ongun'un sorularına verdiği yanıtların kayıtlarını isteyebilir.
Cinsellikten ibaret ahlak anlayışı ve Deniz Feneri
Bu pornografi takıntısı, bu ahlakı sadece cinselliğin üzerine inşa etme kurnazlığı nereye kadar devam edecek? “Diline, beline, eline hakim ol” öğüdünü seçim sloganı haline getirenler, “eline ve diline hâkim olamamayı” ne zaman ahlaki zaaf olarak görmeye başlayacak?
“RTÜK” demiştik. Arınç, Başbakan Yardımcısı olduktan sonra Zahid Akman'a “Deniz Feneri soruşturması sizi ve kurumunuzu yıpratıyor, hükümeti yıpratıyor. Şimdi RTÜK'ten sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak beni de yıpratabilir” dediğini açıklamış, başkanlıktan ayrılmasını istediğini duyurmuştu.
Peki, Almanya'da Deniz Feneri davasını gören mahkemenin yargıcının “Tutuklanması gerekiyor” dediği Zahid Akman şimdi nerede? RTÜK'te!
Akman için daha sonra “Yetkim olsa görevden alırdım” diyen Arınç, bir sivil toplum kuruluşunun liderine, bir kadına “İktidara gelirse porno sitelerini serbest bırakabilir” deme yetkisini, bu çirkin lisana çocukları da bulaştırma cüretini nereden alıyor?
Akman'la yan yana çalışmaya tahammül eden Bülent Arınç, iktidarın emrindeki istihbarat ve emniyet kuvvetlerince yakalanamayan çeteler tarafından gizli görüntüleri çekilen bir kadına hangi yetkiyle “aşüfte” diyebiliyor? (6 Mayıs - ahaber)
Diğer yandan Anayasa'yı değiştiren bir güç; gazetecileri yayımlanmamış kitapları için “açıklanmayan deliller” ile cezaevine atan yargı kuvvetinin arkasında parlamentodan geçirdiği mevzuatla duran bir siyasi irade, bir bürokratı görevden almaya nasıl yetmiyor?
Bülent Arınç'ın, kişisel tarihine de yakışmayan sözleri, basından sorumlu hükümet üyesi olarak da talihsiz bir yaklaşım içeriyor.
Dokuz yıl süren AKP iktidarında gönüllü olarak susmuş ya da susturulmuş medyadaki itaatkâr sessizlik, son örneğini Arınç'ın verdiği tahammülsüzlüğü örtmeye yetmiyor.
Bülent Arınç, yanında yetiştiği merhum Necmettin Erbakan Başbakan olarak 28 Şubat kararlarını imzalarken, 15 yıl önce Boyner çiftinin de aralarında olduğu bir avuç insanın askeri vesayete bayrak açtığını aklından çıkarmamalı.
Ve hiç olmazsa Deniz Feneri dosyası RTÜK'te kapanana kadar diline hakim olmalı...