Doktor...
Dün Tıp Bayramı'ydı. “Kutlu olsun” diyesim yok. Okuduk ki; biraz mutsuz, gelecekten biraz umutsuzsun.
Hepimiz eline doğduk doktor, ocağına düştük, hâlâ düşüyoruz, ömrümüz oldukça düşeceğiz.
Biliyorum sen o doktor değilsin.
Sen, bizim kardeşimizi, ömrünün son günlerinde bile yöneticisi olduğu üniversite hastanesi yerine anlaşmalı olduğu özel hastanelere sürükleyip oralarda ölüme yatıran tüccarlardan değilsin.
Kadro doldurup kürsü işgal ettiği üniversitede tek hastaya bile bakamayacak hale gelmiş piyasa doktoru sen değilsin.
Sen değilsin o, kamudaki işinden muayenehanesine hasta taşıyan.
Gizli, açık, yarı açık, örtülü, örtüsüz reklam yapan medya doktoru şarlatanlardan değilsin sen.
Tabipler Birliği Etik Kurulu'nun o reklamcı, o gizli anlaşmalı, o tüccar doktorlara nedense göz yummasına kayıtsız kalan doktor sen değilsin.
Hastasından nakit dışında ödeme kabul etmeyen, makbuz kesmeyen, vergiden kaçan o kayıt dışı doktor, biliyorum sen değilsin o.
Hastasını hor gören, derdini pek dinlemeyen otokrat yemini etmiş o doktor sen değilsin.
Yıllarca Anadolu'yu dolaşan hocan Türkan Saylan'ın “Polis gidiyor, savcı gidiyor, öğretmen gidiyor ama hekim arkadaşım gitmiyor Doğu'ya” dediği doktor, hayır sen değilsin.
Sen, bu ülkede Milli Güvenlik Kurulu tutanaklarından bile daha iyi saklanan Sağlık Şûrası dosyalarındaki hekim hatalarının muhasebesini yapmayanlardan değilsin.
Siyaseti “sağlığı metalaştırmak”la suçlarken tüccar meslektaşına tek söz etmeyen de, hekim örgütünün bu konudaki kararlı sessizliğine katlanan da elbette sen değilsin.
Bazı çekimlerin, kimi tahlillerin bu ülkede neden tuhaf fiyatlarla yapıldığı, neden asgari tarifelerin bile maliyetlerden çok uzağa düştüğü sorusunu umursamayan sen değilsin.
Evet, o doktor sen değilsin.
Sen, devlet elinde işkence görmüş insanlara “sağlam” raporu verenlerden değilsin.
Cezaevlerinde, sorgularda insanlara yapılan işkencelere katılan “Dr. Mengele”lerden olmadın hiç.
Sen, tacize, tecavüze uğramış çocuklara “ruh sağlığı ve beden bütünlüğü bozulmamıştır” diyecek kadar insanlığa ihanet etmedin.
Sen, bir çocuk bahçesi gibi gördüğü Anadolu'ya kendi isteğiyle giden Doktor Ceyhun Atuf Kansu'ları, karış karış bu memleketi dolaşıp yoksulları cüzam taramasından geçiren Profesör Türkan Saylan'ları, halk sağlığında anıtlaşan Profesör Nusret Fişek'leri unutanlardan olmadın.
Doktor, sen insan bedenine “bıçak parası”ndan tarifeler yazmadın. Bedenine dokunduğun insanlığa borcunu, hayır, hiçbir zaman unutmadın.
Biliyorum, ne sınavlardan geçtin ve hayat seni kim bilir nerelerde sınadı.
Ama asıl sınav önünde Doktor.
Halkın arkanda giderek azalıyor, neden?
Ve neden hakkını ararken sesin artık duyulmuyor?
“Kabahat senin, demeğe dilim varmıyor ama...”
Kabahatin çoğu, senin başını öne eğenlerde kardeşim!