Başbakan Tayyip Erdoğan, gezilerinin önemli bir bölümünde uçağına davet ettiği gazetecilere açıklamalar yapıyor. Uçak davetinde istisnaların bozmadığı bir kaide var. Davet edilen gazetecilerin, Başbakan'ın açıklamaları konusunda sorgulayıcı bir tutum sahibi olmamalarına özen gösteriliyor.
Burada, ne yaparsa yapsın Başbakan'a ve AKP'ye sözüm ona muhalif bir tutum takınan ve siyasi görüşlerini gazeteciliğin önüne koyan isimlerden söz etmiyoruz. Ancak davet alan gazetecilerin, istisnaları olmakla birlikte, Başbakan ve AKP ne yaparsa yapsın sorgulamayarak yine siyasi görüşlerini gazeteciliğin önüne koyan isimlerde odaklandığını kabul etmemiz gerekiyor.
3 Eylül'deki Diyarbakır mitingi için Başbakan'ın uçağına davet edilen “istisnai” isimler arasında yer alan Taraf Gazetesi Yayın Koordinatörü Yıldıray Oğur'un, Erdoğan'la sohbet için düştüğü kayıt da, benzer bir gözlemin işaretlerini veriyordu. Oğur, uçakta Erdoğan'a yönelttiği sorular ve aldığı yanıtları aktarırken Taraf'taki yazısına şu kaydı düşmüştü:
“Başbakan’la sohbet referandum gündemiyle böyle devam ederken herhalde uçağın en acemi yolcusu olmanın getirdiği bir cesaretle daha tartışmalı konulara doğru bir soruyla giriş yapıyorum...”
Yıldıray Oğur'un yazısından, Erdoğan'a, 2011 sonrası için taahhüt ettiği “yeni anayasa” konusunda önemli bir soru yönelttiğini anlıyoruz. Erdoğan yeni anayasa taahhüdüne ilişkin bu soruyu yanıtlarken, 2007 yılında AKP'nin girişimiyle Prof. Ergun Özbudun başkanlığındaki komisyon tarafından hazırlanan anayasa taslağının kendileri için hâlâ geçerli olduğu mesajını veriyor. Oğur'un yazısına göre Erdoğan, “O çalışma öyle kesip atılamaz. O zaman o çalışmalara katılamayanların da katılımıyla, daha geniş bir katılımla üzerinde oturulur, konuşulur” diyor.
Başbakan, Özbudun taslağı konusunda ne kadar samimi?
Başbakan, bu sözlerinde ne kadar samimi? Uçaktaki sohbete ilişkin olarak yayımlanan haber ve yazılardan, bu konunun sorgulanmadığını, Başbakan'a “Peki siz 12 Eylül'de referanduma sunulacak pakette o taslağı ne kadar dikkate aldınız” diye sorulmadığını anlıyoruz.
AKP'nin hazırladığı 26 maddelik değişiklik paketinin en tartışmalı bölümünü, bilindiği üzere yargıya ilişkin düzenlemeler oluşturuyor. AKP'nin 12 Eylül'de oylanacak paketi, yine AKP'nin girişimiyle 2007 yılında Prof. Özbudun başkanlığındaki komisyon tarafından hazırlanan taslakta yargı için öngörülen düzenin tam aksi yönde hükümler içeriyor!
12 Eylül'de oylanacak paketin yargı konusundaki maddelerine bakıldığında, 2007 yılında Prof. Ergun Özbudun başkanlığında Prof. Zühtü Arslan, Prof. Yavuz Atar, Prof. Fazıl Hüsnü Erdem, Prof. Levent Köker ve Prof. Serap Yazıcı'dan oluşan komisyonun hazırladığı taslağın AKP tarafından - Başbakan'ın kullandığı ifadeyle - bir kenara atıldığını görüyoruz.
2007 taslağı ile 12 Eylül'de oylanacak değişiklik paketinin yargı konusundaki düzenlemelerini karşılaştıralım.
2007 taslağında Adalet Bakanı HSYK'dan çıkarılmıştı
Yürütmenin yargı üzerindeki etkisi ve yargı bağımsızlığı açısından en temel eleştiri olan Adalet Bakanı'nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'ndaki (HSYK) varlığına 2007 taslağında (Madde 109) son verilmişti. Erdoğan'ın uçakta sahip çıktığı o taslağın gerekçesinde, Adalet Bakanı'nın kuruldaki varlığı için bakın nasıl bir uyarı yapılmıştı:
“Kurulun yeni yapılandırılmasında, hâkimlik bağımsızlığı ve teminatının görünür güvencesini oluşturan kendi kendini yönetim ilkesi ile korporatizmin olumsuz etkilerinden korunma gerekliliği bağdaştırılmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede, yürütmenin yargıya müdahalesine imkân sağladığı gerekçesiyle yargı çevrelerinde ve kamuoyunda eleştirilen, Adalet Bakanının Kurulun başkanı olması esasına son verilmiştir...”
AKP HSYK'da bakanın varlığı konusunda tam tersini yaptı
AKP, 12 Eylül'de onaylanacak anayasa değişikliği paketinde, 2007'deki bu teklife itibar etmedi. Darbe anayasasının en karakteristik hükümlerinden biri olan Adalet Bakanı'nın “HSYK Başkanlığı” değişiklik paketinde korundu, “Kurulun yönetimi ve temsili kurul başkanına (Adalet Bakanı'na) aittir” vurgusu yapıldı.
2007 taslağında “kurul ile bakanlık arasında sağlıklı ilişki” için HSYK'ya sade üye olarak dahil edilen Adalet Bakanlığı Müsteşarı, anayasa değişikliği paketine “HSYK Başkanvekili” olarak yerleştirildi.
AKP, darbe anayasasının yargı konusundaki en ciddi çarpıklığına, darbeden sonraki bütün iktidarların yaptığı gibi, sadakat gösterdi.
2007 taslağının aksine Köşk'e HSYK'ya 4 üye atama yetkisi verildi
2007 taslağında bulunmayan bir hüküm değişiklik paketine girdi ve Cumhurbaşkanı'na HSYK'ya dört üye seçme yetkisi tanındı.
2007'de “yürütme organının başı” olan Cumhurbaşkanı'nın HSYK'ya üye ataması sakıncalı görüldü, ancak AKP hukukçuların bu tavsiyesine itibar etmedi
2007 taslağında müfettişler bakandan koparıldı
2007 taslağında adalet müfettişlerinin “yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı” gerekçe gösterilerek Adalet Bakanı'ndan alınarak HSYK'ya bağlanması öngörüldü. 2007 taslağının gerekçesi, bu konuda önemli bir kayıt içeriyor, okuyalım:
“1982 Anayasasında öngörülen ve hâkimlik teminatına aykırılık arz ettiği için eleştirilen, hâkim ve savcılar hakkındaki araştırma, inceleme ve soruşturmanın Adalet Bakanlığının izni ile adalet müfettişleri tarafından yapılması esası terk edilmiştir. Hâkim ve savcıların denetimi, mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatı esaslarına uygun olarak, 1961 Anayasasında olduğu gibi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bırakılmıştır.”
AKP ise, müfettişlerin çalışmasını 'bakan oluru'na bağladı
Erdoğan'ın uçakta sahiplendiği 2007 taslağındaki bu hükme ve gerekçeye karşılık AKP anayasa değişikliği paketinde ne yaptı?
Adalet müfettişlerinin araştırma, denetleme, inceleme ve soruşturma yapmasını Adalet Bakanı'nın oluruna bağladı!
2007 taslağında Köşk Anayasa Mahkemesi'nde yoktu
AKP'nin 2007 taslağı ile 2010 paketi arasındaki çok önemli bir farkı da, Anayasa Mahkemesi'nin oluşumunda gözlemliyoruz. 2007 taslağında da 17 üyeden oluşması öngörülen Anayasa Mahkemesi'ne üyelerin TBMM (8), Yargıtay (4), Danıştay (4) ve Sayıştay tarafından seçilmesi önerildi.
Cumhurbaşkanı'nın Anayasa Mahkemesi'nin oluşumunda tamamen devreden çıkarıldığı 2007 metninde bu durum, bakın nasıl gerekçelendirilmişti:
“Teklif edilen Anayasa değişikliği ile, parlâmenter rejimin temel ilkelerine ve Avrupa parlâmenter cumhuriyetlerinin uygulamalarına paralel olarak, Cumhurbaşkanının yetkileri azaltılmış ve kendisinin tek başına yapabileceği işlemler, tahdidî olarak sayılmıştır. Cumhurbaşkanının yargısal atamalara ilişkin yetkileri, gerek parlâmenter rejim kurallarının, gerek yargının bağımsızlığı ilkesinin icabı olarak, kaldırılmıştır.”
AKP, Köşk'e Anayasa Mahkemesi'ne 14 üye atama yetkisi verdi
2007 taslağında “yargı bağımsızlığı ve parlamanter rejimin kuralları” gerekçe gösterilerek yapılan bu teklife karşın AKP değişiklik paketinde ne yaptı? Anayasa Mahkemesi'nin 14 üyesini -4'ü doğrudan olmak üzere- Cumhurbaşkanı'nın atamasını hükme bağladı!
Burada, 2007'de yapılan değişiklik uyarınca cumhurbaşkanlarının artık halkoyuyla seçilecek, bir başka deyişle zorunlu olarak siyasi bir kampanya yürütecek kişiler olacağının da altını çizmemiz gerekiyor.
2007 taslağı 'iktidar TBMM'de tek belirleyici olmasın' dedi, AKP tersini yaptı
2007 taslağında yargı için TBMM'de yapılacak seçimlerde “iktidar partisinin yegâne belirleyici olmasını önlemek için nitelikli bir çoğunluk aranması” gerektiği vurgulanmıştı.
AKP değişiklik paketinde ne yaptı?
Anayasa Mahkemesi'ne Sayıştay ve barolardan gösterilecek adaylar arasından 3 üye göndermesi öngörülen TBMM'de yapılacak seçimlerde ilk turdan sonra “nitelikli çoğunluk”, ikinci turdan sonra “salt çoğunluk” şartı bile aramadı. Bir başka deyişle parlamentoya hakim olan iktidarın yargı için yapılacak seçimlerde “yegâne belirleyici” olmasını tercih etti.
Elbette, başyazarımız Aydın Engin'in dünkü yazısında çarpıcı bir belagatle ifadesini bulan yargının içler acısı durumu, darbelere bulanmış Türkiye tarihindeki özel konumu ciddi bir reform ihtiyacını ortaya koyuyor. Biz Başbakan'ın, “kenara atılamayacağını” söylediği Prof. Özbudun başkanlığındaki komisyonun hazırladığı anayasa taslağına karşı tutumunu, anayasa değişikliği paketiyle karşılaştırarak özetlemeye çalıştık. Karşılaştırma, anayasa değişikliği paketinin darbe anayasasıyla ilişkisinin, yargı konusunda bir “hesaplaşma” değil, bir “pekiştirme” niteliği taşıdığını ortaya koyuyor.
Artık başa dönebiliriz...
Sizce Erdoğan, Prof. Özbudun başkanlığında 2007 yılında hazırlanan anayasa taslağını sahipleneceklerini iddia ederken ne kadar samimi?
Ve siz gazeteci olsanız, soru soramama pahasına Başbakan'ın uçağına biner misiniz?