Özel hayat görüntüleriyle Deniz Baykal'ı genel başkanlıktan eden gizli kamera tuzağı, CHP'de tam üç ay sonra, bu kez bir CHP Grup Başkanvekili'ne isabet etmiş görünüyor.
Türkiye'de bu dönem, yasadışı telefon takipleri, ortam dinlemeleri ve gizli kamera tuzaklarıyla da tarihe geçecek.
Yasadışı izlemelerin failleri konusunda, bugüne kadar ne yazık ki kamuoyunu rahatlatacak ciddi sonuçlara tanık olmadık. Bu durumun tek istisnasının, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın işadamı arkadaşı Remzi Gür ile özel görüşmesinin yayımlanması üzerine yapılan baskın, gözaltı ve tutuklamalar olması, kamuoyundaki tedirginliği artırıyor. Zira bu istisna, soruşturma makamlarının haberleşme özgürlüğü ve özel hayat ihlalleri karşısında aynı hassasiyeti göstermediği, bu konuda idare tarafından motive edilmediği kuşkularını derinleştiriyor. Yasadışı izlemelerin itibar gördüğü yolundaki işaretler “korku toplumu yaratılmak istendiği” iddialarına haklılık kazandırıyor.
AKP iktidarının, yasadışı izlemeler konusunda iyi bir sınav verdiğini söyleyebilir misiniz?
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın “suç işlemeyen dinlenmekten korkmasın” tarzındaki tuhaf yaklaşımı bir yana, Başbakan'ın yasadışı bir telefon dinlemesine dayanarak bürokraside operasyon yaptığına da tanık oldu bu ülke.
Başbakan, yasadışı dinlemeyle bürokrat aldı
Hatırlayalım...
Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından 16 Kasım 2007'de Gelir İdaresi Başkanlığı'na atanan Mehmet Akif Ulusoy'ın Doğan Yayın Holding Başkan Yardımcısı Soner Gedik ile 29 Ocak 2009'da yaptığı telefon konuşması yasadışı yollarla dinlendi. Erdoğan da, 24 Şubat'ta internet sitelerine yansıyan bu konuşmayı gerekçe göstererek, o sırada yurtdışında bulunan dönemin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın Türkiye'ye dönmesini beklemeden 16 Mart 2009'da Ulusoy'u Gelir İdaresi Başkanlığı'ndan aldı. Doğan Yayın Holding'le temas kurulmasına öfkelenen Erdoğan, Ulusoy'u görevden alırken “yasadışı telefon dinlemesini” gerekçe göstermekte sakınca görmedi. Yasadışı dinlemenin faillerini ortaya çıkarmak yerine olayın mağduru bürokratı görevden alan Başbakan, konuşmaların içeriğinde bir suç görmemiş olmalı ki, idari ve veya cezai bir takibe uğramayan Ulusoy'u KKTC Büyükelçiliği'ne atayabildi. Ancak Ulusoy bu görevi kabul etmeyerek emekliliğini istedi.
'Eşine ihanet edeni mağdur olarak göremeyiz'
Deniz Baykal'a kamera ile tuzak kurulduğunda, özel hayata tecavüz eden görüntülere erişimin engellenmesi için talimat veren Erdoğan, birkaç gün sonra bu doğruyu gölgeleyen yanlışlar yaptı. “Eşlerine ihanet edenleri biz hiçbir zaman bu toplumun içinde kalkıp da mağdur olarak göremeyiz” sözleriyle, rakibi de olsa bir lideri hedef alan alçakça tuzağın “mağduriyet” yaratmadığını iddia edebildi örneğin. Üstelik Erdoğan'a göre, gizli çekimlerin yapıldığı yer kendi yatak odası olmadığına göre “Baykal'ın özel hayatı”na girilmiş sayılmazdı!
Bir ülkenin Başbakan'ı yatak odalarına kadar sokulan bir saldırganlığı “ahlaksızlık ve ihaneti ortaya çıkaran” bir icraat, yasadışı dinlenmiş ancak içeriğinde suç görülmemiş bir telefon konuşmasını bürokraside operasyon için “gerekçe” olarak değerlendirirse o ülkenin savcıları ve kolluk kuvvetleri ne yapar?
'AK Parti Programı'ndaki vaat neydi?
AKP iktidarı bugüne kadar, yasadışı telefon dinlemeleri ile gizli kamera çekimlerinin üzerine gitmek, caydırıcı önlemler almak bir yana, ortaya çıkan tablodan adeta memnun olduğunu gösteren bir tavır sergiledi.
Bakın “AK Parti Programı”nda ne diyor:
“Bir toplumdaki en önemli güven unsuru, toplum içinde yaşayan bireylerin kendi hak ve özgürlüklerine saygı duyulduğuna olan inançlarıdır. (…) Özel hayatın ve özel haberleşmenin güvenliği ile ilgili her türlü teknik ve yasal önlemler alınacaktır.”
Sizce Başbakan ne yapacak? Partisinin programındaki taahhüde sadık mı kalacak? Yoksa “Bir bakın bakalım, orası gizli kasedi çekilen milletvekilinin kendi yatak odası mıymış” diyecek!..