01 Şubat 2011

BAKALIM AĞCA'YI DA VURACAKLAR MI?

Türkiye'de basın tarihine yön veren isimlerden biri olan Abdi İpekçi, tam 32 yıl önce bugün, 1 Şubat 1979'da katledildi.


Başlıktaki sorunun, Türkiye tarihinin en karanlık cinayetlerinden birinin tetikçisini de hedef alsa, irkiltici olduğunu biliyorum. Ancak elbette bir temenniden değil; cinayetten sonra kaçırılmış, korunmuş bir tetikçinin kana boyadığı bir zincirin son halkasının, “o tetikçinin özgürlüğüne kavuşturulması” olamayacağını düşünen devlet görevlilerinin tahminlerinden söz ediyoruz.

Türkiye'de basın tarihine yön veren isimlerden biri olan Abdi İpekçi, tam 32 yıl önce bugün, 1 Şubat 1979'da katledildi. Ne siyasetin, ne adaletin, ne devletin, ne toplumun hesabını sorabildiği bu cinayetin ve katillerin peşine düşen, bu yolda iki kitap yazan Uğur Mumcu da, İpekçi'den tam 13 yıl 11 ay 3 hafta sonra, 24 Ocak 1993'te evinin önünde öldürüldü.

Başlıktaki soruya dönmeden önce, Türkiye'ye nasıl bir düzenin  hakim olduğunu gösteren ve bu köşede defalarca tekrarladığımız İpekçi cinayetine ilişkin utanç kronolojisini bir kez daha hatırlamamız gerekiyor.

 

İpekçi'nin hayatı için 10 yıl ceza


- Abdi İpekçi, 1 Şubat 1979'da Nişantaşı'ndaki evine 300 metre kala, o sırada 20 yaşında bir ülkücü olan Mehmet Ali Ağca tarafından kendi kullandığı otomobilin içinde kurşunlanarak öldürüldü.

- Ağca cinayetten yaklaşık 5 ay sonra, 25 Haziran 1979'da yakalandı. Polisin sorgu için istediği ek süreyi Sıkıyönetim Komutanlığı vermedi ve Ağca yakalandıktan 128 gün sonra, 25 Kasım 1979'da, Türkiye'nin en iyi korunan yerlerinden olan Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçırıldı.
- Hakkında yapılan yargılamadan sonra Ağca idam cezasına çarptırıldı. İdam cezası daha sonra ağırlaştırılmış müebbete çevrildi. Tetikçinin işlediği gasp suçları da cinayet suçuyla içtima edilerek (toplanarak) bu sürenin içine kondu.
- Rahşan affıyla “müebbet hapis” cezaları 10 yıla indirildi. Böylece Ağca'nın cinayet ve gaspları için yatacağı toplam süre 10 yıla düşürüldü.


İtalya'daki cezası Türkiye'dekinden düşüldü!


- Ağca, Papa II. Jean Paul'ü yaraladığı için İtalya'da 19 yıl 1 ay cezaevinde kaldıktan sonra 14 Haziran 2000'de Türkiye'ye iade edildi. Ancak Ağca'nın İtalya'da yattığı süre, Türkiye'de zaten 10 yıla indirilmiş bulunan cezasından düşüldü ve bütün dünyayı şaşırtan bir kararla 12 Ocak 2006'da tahliye edildi. Yapılan itirazın ardından “yanlışlık” yapıldığı kanaatine varılarak 8 gün sonra döndüğü cezaevinde 18 Ocak 2010'a kadar kalmasına karar verildi.
- Bu arada Ankara Bahçelievler'de 7 TİP'li genci “Abdullah Çatlı'nın emriyle” katlettiğini söyleyen Ağca'nın arkadaşlarından Haluk Kırcı'nın da, bir ara “yanlışlıkla” tahliye edildiğini hatırlatalım. Yanlış tahliyenin ardından “aranırken” Erzurum'da evlenen Kırcı'nın nikâh şahidinin de, o sırada Erzurum Valiliği koltuğunda oturan Mehmet Ağar olduğunu not düşerek devam edelim.


Polis şefiyle göbek atan Çatlı'nın evinde saklandı

- Cezaevinden kaçırıldıktan sonra Ağca'nın evinde saklandığı isim, ülkücülerin “reis”i ve devletin bazı operasyonlarda kullandığı Abdullah Çatlı'ydı. Çatlı, Ağca'yı yurtdışına çıkardıktan sonra da koruduğunu açıkladı. Özel Harekât Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin'in, kırmızı bültenle aranırken Abdullah Çatlı'yla birlikte göbek attığını ortaya çıkaran fotoğrafı unutmayın.
- Cinayetteki ülkücü ekibin diğer isimleri suikasti yönlendirmekle suçlanan Oral Çelik, Ağca'nın bir ara “asıl suikastçı” olduğunu belirttiği Yalçın Özbey ve İpekçi'yi öldürmeye azmettirmekle suçlanan Mehmet Şener'di. Şener, Ağca'nın cinayetten sonra MHP Aksaray İl Başkanlığı'nda silahı teslim ettiğini söylediği kişiydi.
- Mehmet Ali Ağca, Abdullah Çatlı, Oral Çelik, Yalçın Özbey ve Mehmet Şener'in adı, devlet-siyasetçi-mafya ilişkilerini ortaya çıkaran Susurluk skandalında da yan yana gelecekti. Bu bilgileri alt alta dizerek çarpıcı bir fotoğraf ortaya koyan meslektaşımız Can Dündar, bu beş ismi, “yakın tarihin paslı kilidini açacak kanlı bir anahtar” olarak anıyor.


Malatya ve Nevşehir kardeşliği

- Cinayetten 15 gün önce Ziraat Bankası Malatya Şubesi'ne Ağca adına 100 bin lira yatırıldı. Ağca, Çelik ve Şener Malatya'da doğmuşlar, Özbey de liseyi Ağca'nın Malatya'daki okulunda bitirmişti!
- Ağca, askeri cezaevi'nden kaçırıldıktan bir süre sonra, Oral Çelik tarafından Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı'nın memleketi Nevşehir'e götürüldü. Uğur Mumcu ortaya çıkardı ki; Abdullah Çatlı, Mehmet Ali Ağca, Mehmet Şener ve arkadaşları Ömer Ay Nevşehir Emniyet Müdürlüğü'nden aldıkları sahte pasaportlarla yurtdışına çıkmışlardı. Çatlı'nın göbek attığı arkadaşı Özel Harekât Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin de, o yıllarda Nevşehir Emniyeti'nde çalışıyordu!
- Haziran 1980'de CHP Nevşehir İl Başkanı avukat Zeki Tekinel ile bir arkadaşı 3 ülkücü tarafından öldürüldü. Nevşehir'de cenazeye katılan Bülent Ecevit ve CHP'lilere yaylım ateşi açıldı, 7 kişi yaralandı. Cinayetten dolayı ömür boyu hapse mahkûm edilen ülkücü, Papa'ya suikast girişiminde Ağca'nın yanında olduğu iddia edilen Ömer Ay'dı. Nevşehir Emniyeti pasaport numaralarını sıra sıra dizmiş,  Ağca'ya verilen pasaportun numarası “136 635”, Ay'a verilen pasaportun numarası da “136 636” olmuştu. Yıllar sonra Nevşehir Emniyeti'nin pasaport bölümünde çıkan yangın bütün evrakı yok edecekti!


Doğan Öz'den Ağca'ya uzanan yol


- “Kontrgerilla”ya dava açma hazırlığı yapan Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz 24 Mart 1978'de öldürüldü. Cinayetle suçlanan İbrahim Çiftçi askeri mahkemede idam cezasına çarptırıldı. Ancak Askeri Yargıtay cezayı bozunca beraat etti. Çiftçi daha sonra MHP Genel Başkanlığı'na aday olacak, avukatı Can Özbay da İpekçi'nin katili Ağca'nın avukatlığını üstlenecekti.


Er Bünyamin Yılmaz: Emir verildi, kaçırdım

 

- Cinayetin üzerinden 30 yıldan fazla bir süre geçtikten sonra, İpekçi dosyasının nasıl savsaklandığına, Ağca'nın nasıl korunduğuna ve cezaevinden kaçırıldığına ilişkin açıklamalar gelmeye başladı. Bu açıklamalardan ilki, CNN Türk Haber Müdürü Rıdvan Akar'a, Ağca'yı cezaevinden asker elbisesi giydirerek kaçıran er Bünyamin Yılmaz tarafından yapıldı. “Ağca'nın kaçırılması için bana emir verildi. Söz verdim, tükürdüğümü yalamadım. Tek başıma kaçırdım” diyordu. Firar sırasında topçu er olarak Maltepe Cezaevi'nde askerlik yapan Yılmaz, Ağca'nın cezaevinden gönderdiği pusulayı bizzat götürdüğü Oral Çelik'in kendisine verdiği 20 bin lira ile iki silahı İpekçi'nin katiline teslim ettiğini de açıklamıştı.

 

'MİT ve asker çekişirken Ağca kaçtı'

 

- “Kendisine kimlerin emir verdiğini açıklayamayacağını” söyleyen Bünyamin Yılmaz firardan sonra sorgulandı. Ancak bu sorgulama da, bütün İpekçi cinayeti sürecine hakim olan gizli eller tarafından kesildi. Peki bunu kim açıklıyor? Anılarını “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” adlı kitapta yayımlayan eski İstanbul MİT Bölge Müdürü Osman Nuri Gündeş! Gündeş, dönemin İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ'un, Bünyamin Yılmaz'ın sorgulanması için “konuyu en iyi bilen şube elemanı ile sorgu tekniğine sahip iki memur ve iki hâkim yüzbaşının 66. Tümen'e gönderilmesi emrini verdiğini” anlatıyor. Gündeş'in naklettiğine göre, sorguda Yılmaz çözülmeye başlarken 1. Ordu Sıkıyönetim Komutanlığı Başsavcısı Hâkim Albay Refik Kara sorgu merkezine geliyor ve MİT’ten iki kişiyi görünce “Benim hukuk anlayışım MİT ile birlikte sorgu yapılmasına engeldir“ diyerek tepki gösteriyor. Kara'nın tepkisi üzerine MİT elemanlarının sorguyu terk  ettiğini anlatan Gündeş, bu arada doğan zaman kaybı nedeniyle Ağca bölge dışına kaçmayı başarıyor. Bünyamin Yılmaz'ın Ağca'yı kaçırdığı için yaklaşık 8,5 yıl cezaevinde kaldığını belirterek devam edelim.

 

Firarın şifresi: Abdullah Amca’nın kuşu uçtu

 

- Gündeş'in anıları, Ağca'nın nasıl göz göre göre kaçırıldığına ilişkin bölümler de içeriyor. MİT'in, kuşku üzerine Maltepe Askeri Cezaevi'nde bir astsubayı (Can Dündar bu astsubayın, Ağca'nın kaçırıldığı gece nöbetçi olan Yusuf Hududi olduğunu yazdı) dinlemeye aldığını kaydeden Gündeş, firar hazırlıklarını derhal İstanbul Sıkıyönetim Savcısı Hava Hâkim Albay Nevzat Beygo'ya elden teslim edilen bir dosyayla bildirdiklerini kaydediyor.

- Bu uyarıdan kısa bir süre sonra, telefonları dinlemeye alınan astsubayın telefonuna “Abdullah Amca’nın kuşu yuvadan uçtu; yarın sabah meydana çıkacak” haberi geliyor. Gündeş'in aktardığına göre, MİT, uyarıya rağmen kaçan kuş Ağca olduğunu anlıyor. Nitekim Maltepe Askeri Cezaevi'ndeki sabah yoklamasında Ağca'nın kaçırıldığı ortaya çıkıyor. Gündeş'in Can Dündar'a yaptığı açıklamada, “ortada bir sorumlu ve hata olmadığını” öne sürerek Ağca'nın firarını sadece “şeytani bir plan”a bağlamasındaki tuhaflığa da dikkat çekelim.

 

Polis ve askerden karşılıklı suçlama

 

- Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş ile İstanbul Emniyet Müdürü Hayri Kozakçıoğlu'nun da, “Asker sorgulama için ek süre talebimizi reddetti” açıklamasıyla, askerin polisin elinden aldığı Ağca'nın daha sonra kaçırıldığı mesajını verdiğini biliyoruz.

- Askerin yanıtına gelince... Dönemin İstanbul Sıkıyönetim Komutanı emekli Orgeneral Necdet Üruğ, 21 Ocak 2010'da NTV'de Can Dündar'ın sorularını yanıtlarken “polis içindeki ideolojik ayrışmalar nedeniyle Ağca'yı emniyetin elinden aldıklarını” savundu. Üruğ bu tutumun gerekçesini, “Süresini 15 gün uzatmıştık, çözemediler. 20 gün daha uzatsak neyi çözeceklerdi? 30 yıldır da bu konuyu çözemediler. İstanbul’daki vaziyet nedeniyle ikinci ek süre talebini kabul etmedim”  sözleriyle açıkladı.

 

Askeri Savcı: İfadesi 5 gün alınmadı, evi 14 gün sonra arandı

 

- Ağca'nın sorgusunu yapan askeri Savcı Ahmet Koç da, cinayetten 30 yıl sonra ilk kez  konuştu ve aynı programda Üruğ'un sözlerini teyit eden açıklamalar yaptı. Polisin, yakalanmasından sonra Ağca'nın ifadesini 5 gün boyunca almadığına işaret eden Koç, katilin İstanbul'daki evinin aranması için 14 gün, Malatya'daki evinin aranması için de 15 gün beklendiğini söylüyordu! Askeri Savcı Koç, belge numarası ve tarih vererek, Ağca'nın üzerinde çıkan adres ve telefonlar konusunda polisin 1,5 ay boyunca hiçbir araştırma yapmadığının da altını çizdi. Koç, emniyetin İpekçi cinayetinin bir tanığını kendisine vermediğine, Ağca'nın emniyette kaldığı dönemdeki ifadeleri ile delillerin anında dışarı sızdırıldığına da işaret ediyordu.

 

Neden 'Ağca'yı vuracaklar mı' sorusu?

 

Bu utanç kronolojisinden sonra başlıktaki soruya dönebiliriz: Bakalım Ağca'yı da vuracaklar mı?
Sorunun kaynağı, İpekçi öldürüldüğünde İstanbul Emniyet Müdürü olan Hayri Kozakçıoğlu. Zira Kozakçıoğlu, 27 Ocak 2010'da Can Dündar'ın Milliyet'teki köşesinde yayımlanan açıklamasında, Ağca'nın firardan önce, Adli Tıp'taki kaçırılma girişimi sırasında öldürülmek istendiğini söylüyor. Kozakçıoğlu'na göre, “Ağca Adli Tıp'tan kaçmak isterken vuruldu” denilerek ortadan kaldırılacaktı, ancak bu plan başarıya ulaşmadı.
Peki 30 yılı aşkın süredir bütün saatler Mehmet Ali Ağca'nın serbest bırakılmasına mı ayarlandı?
Kozakçıoğlu kuşkulu, bakın ne diyor:
“Ağca’nın konuşmasını istemeyenler, yine onu imha etmeye kalkışacaklardır.”
Devlet; askeriyle, polisiyle Abdi İpekçi'nin katilini korudu. Sonuçta Mehmet Ali Ağca Papa'yı yaraladığı için İtalya'da 19 yıl 1 ay, Abdi İpekçi'yi öldürdüğü için ise Türkiye'de 10 yıl cezaevinde kaldıktan sonra özgürlüğüne kavuşturuldu.
Abdi İpekçi'nin kızı Sibel İpekç İzet'in ifadesiyle, o bizim milli katilimiz.
Bu devletin; hiçbir zaman hiçbir konuda gösteremediği mükemmel bir organizasyonla koruduğu milli katilimiz.
Bu ülkenin karanlık tarihini tek başına simgeleyebilen milli katilimiz.
Bakalım, o karanlık tarihin sayfalarına daha neler yazılacak!


Yazarın Diğer Yazıları

T24 15 yaşında: Anlatmadan anlayamazsan, anlatınca da anlamazsın!

T24, gazetecilikten başka hiçbir şeye ait olmayan bir yer. Editörlerimiz, muhabirlerimiz ve yazarlarımız; kelimelerle ifade edilemeyecek büyük bir çıkarsızlıkla bağımsız gazeteciliğin kurumsallaşmasına eşsiz katkılar sağladılar. 15 yıldır ilgilerini, övgülerini, eleştiri ve uyarılarını esirgemeyen takipçilerimize de sonsuz teşekkürler…

‘Haber elemanı’ arkadaşlar; nerede bu Almanya paraları, söyleyin bölüşelim!

Bir değil, iki değil, üç değil, dört değil… Devletin tam beş kez denetleyerek dışardan tek bir kör kuruş bulamadığı T24’te varlığını iddia ettiğiniz Alman sermayesi her neredeyse haber verin, bölüşelim! Bulamıyorsanız, gazetecilik yaptığınızı öne sürerek yıllardır inşa ettiğiniz utanç müzenize, bu nadide ‘Alman sermayesi’ eserinizi de ekleyelim…

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

"
"